Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gamze Bulut ve Elvan Abeylegesse’nin dünya ve olimpiyat madalyalarını kaybetmesi, aslında uzun bir sürecin beklenen sonucu, başka bir deyişle malumun ilanından başka bir şey değil...

        2012 Olimpiyat altın madalyasını daha önce kaybeden Aslı Çakır Alptekin ve aynı yarışın gümüş madalyalı atleti Gamze Bulut, Londra Olimpiyat Stadı’nda finişi geçerken şaşkın ve yaşlı gözlerle tribündeydik. O akşam etraftaki kuşkulu bakışları, kinayeli sözleri ve müstehzi gülüşleri dün gibi hatırlıyorum. Kimseyi bu madalyaların temiz olduğuna inandıramamıştık. Zaman ne yazık ki böyle düşünenleri haklı çıkardı. Aslı Çakır’ın biyolojik pasaportu daha eski olduğu için kan değerlerindeki anormal değerler daha önce tespit edildi, sonra da sıra Gamze Bulut’a geldi. Elvan ise tam 10 yıl sonra geriye dönük testler sonucu yasaklı madde tespitiyle birlikte 2007 Dünya Şampiyonası’ndaki bir ve Pekin 2008’deki iki gümüşü kaybetti. Süreyya Ayhan ile başlayan bu ‘karanlık çağ’da 50’nin üstünde atletimiz dopinge kurban verildi. Tarihi madalyalarla birlikte bir nesil de yitirildi. Öyle ki, spor teşkilatının işin parçası olduğunu gösterecek tek bir kanıt bulunsa, belki de Türkiye’nin sonu, bugün ‘sistematik doping’ ile suçlanan Rusya gibi olabilirdi. Peki nerede yanlış yapmıştık?

        En büyük yanlışımız, kendimizi kandırmak oldu. Madalya baskısı ve bol keseden dağıtılan ödüller arasında kalan sporcu ve antrenörler, kapı kapı ilaç ararken görmezden gelip, kafamızı çevirdik. Zira başarılar göz kamaştırıyor, madalyalar baş döndürüyordu. Sektörün simsarları; sporcu ve antrenörleri “Bu ilaç çıkmaz”, “Şu, bu sporcu da kullanıyor’ diye kandırıyordu. Ama ne gam, kürsülerde yüzler gülüyordu. Samimiyetsizlik adam boyunu aşmıştı, federasyon yöneticileri kameralar önünde ‘sert tedbirlerden’ bahsederken, kapı arkasında dopingli sporculara sahip çıkılıyordu. Dik bir duruş sergilenemiyor, herkes birbirini kandırıyor, günlük başarıların keyfi sürülüyordu. Bir yandan modası geçmiş ilaçlarla gençlerimiz zehirlenirken, diğer yanda bilim ve teknoloji gelişti, uluslararası federasyonlar eski dosyaları açmaya başladı. Ve tabii birkaç yıl içinde dopingli sporcular patır patır yakalandı. Peki ya bu ilaçları getirenler, pazarlayanlar, üretenler, sporcuları bu ilaçlara alıştıranlar? Onlara ne oldu? Bu gözler, sosyal medyadan alenen ilaç pazarlayan antrenörler bile gördü!

        Doping artık adli suç olmalı. Bu ilaçlar yurt dışından getirilirken yakalanabilmeli ve failleri dünyadaki örnekler gibi hapis yatmalı.

        Tablo karanlık gözükse de gelecek için umut var. Son iki yıldır Gençlik ve Spor Bakanlığı’nın yürüttüğü sıfır tolerans politikasıyla dopingli sporcu sayısı tek haneli rakamlara kadar indi. Ortada ciddi ve kararlı bir mücadele mevcut. Böyle devam ederse, aydınlık günler gelebilir. Yeter ki hepimiz, sporun tüm paydaşları, bunu samimiyetle isteyelim.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar