Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        O zamana kadar “gölge bakan” olarak bilinen Davutoğlu artık resmen Dışişleri Bakanı’ydı. Çok yoğun bir mesaisi vardı ancak bu yoğunluk bile öğrencileriyle arasını açmadı. Öğrencilerinin tezlerine göz kulak olmaya, okumaları gereken kitapları, gitmeleri gereken üniversiteleri önermeye devam etti. Zaten eninde sonunda onların arasına dönmeyi umuyordu. 1 Ekim 2007’de PKK’nın Dağlıca Karakolu’na düzenlediği büyük çaplı baskından hemen önce, danışmanlık görevinden ayrılmak üzereydi. “Stratejik Derinlik”in devamı niteliğindeki “Tarihi Derinlik” ve “Kültürel Derinlik” isimli iki yeni kitabın yazımını bitirmek üzereydi. Baskın haberi planlarını altüst etti, yakın çevresine “Şimdi bırakamam” dedi.

        SIFIR SORUN SLOGANI

        Türkiye o sonbaharın sonuna doğru, neredeyse Irak’la savaşın eşiğine geldi. Kolları sıvayan Hoca, işine daha da büyük bir şevkle sarılıp krizden çıkışın yollarını aradı, görüşmelere hız verdi. Kürdistan Bölgesel Yönetimi Başkanı Mesud Barzani’yi ziyaret etti, tarihte ilk defa Kürtçe bir deyimle ona “Kak Mesud” (Mesud Ağabey) diye hitap etti, yeni anlaşmaların imzalanmasına önayak oldu, Kürdistan topraklarında bulunan PKK kamplarının boşaltılıp militanların silahsızlandırılmaları konusunda Barzani yönetimiyle görüş birliğine varması, yaklaşık iki yıldan beri başlamış olan “barış sürecinin” ilk ciddi girişimleri oldu. Newsweek Türkiye’nin yazdığına göre o günlerde Davutoğlu, yakın çalışma arkadaşlarına “bugün akademide olsam, Dağlıca’dan şimdiki duruma nasıl gelindiği üzerine bir ders vermeyi düşünürdüm” diyecekti. “Komşularla sıfır sorun” sloganıyla işe başlayan ve Türkiye’yi, bölgenin önemli gücü haline getirmeyi amaçlayan Davutoğlu politikası üzerine şimdiye kadar birkaç kamyon dolusu laf edildi, makale yazıldı, tartışma yürütüldü. Kimisi “Komşumuz mu kaldı ki sorunumuz olsun” dedi, kimimiz kabahati komşuda buldu. Kim ne derse desin, 21 Ağustos 2014 tarihi itibarıyla, bundan sonra Türkiye Cumhuriyeti’nin yeni Başbakanı olma görevini üstlenecek olan Ahmet Davutoğlu, hem müşavirlik hem de bakanlık yaptığı yaklaşık 10 yıllık süre zarfında, Türkiye’nin yüz yıllık pısırık dış politikasını aktif hale getirerek, dünyada kendisinden söz ettiren en önemli siyaset adamlarından birisi oldu. Rahmetli Mehmet Ali Birand onun için şunları yazdı:

        YARIM SAAT BİR BAŞINA

        “Türk dış politikasını ilk defa “Hep biz haklıyız” çizgisinden çıkardı ve karşısındakilerin de haklı olduğunu söyler oldu. Türkiye’yi ilk adımı atan taraf konumuna soktu. Türkiye’nin Batı merkezli dış politikasını değiştirdi ve bölgesel merkezli bir politika uygular oldu. Bölgeyi iyi anladı ve güven yarattı.” Hep samimi bir Müslüman profilini çizdi. Ta gençlik yıllarından beri din meselesine, siyasal alandan çok “varoluşun ilkeleri” açısından yaklaşan bir entelektüel oldu. Taraf Gazetesi’nin sorduğu “Sizce mutsuzluğun tanımı nedir?” sorusunu, “Varoluşuna anlam verememek” diye cevapladı. Hocalığından olsa gerek, anlatmak istediklerini çok iyi anlatıyor. Karnından konuşmuyor. Çok inatçı olduğu izlenimini veriyor. Aynı zamanda müthiş bir güven de aşılıyor. Bu adam kolay kolay yalan söylemez, gerçekleri çarpıtmaz gibi bir duruşu var. Adeta bir reklam metin yazarı kıvraklığıyla, çok başarılı sloganlar üretiyor.

        Bakanken, kendisine nasıl hitap edilmesi gerektiği sorulduğunda hep “hoca” kalmak istediğini söyledi. Başbakan olduğunda da kendisine aynı sıfatla seslenmesini ister mi bilmiyorum ama o hocalığı, bir kültür, bir ahlak aktarıcısı olarak görüyor. “Bakanlık geçici, hocalık bakidir” diyor.

        Wikileaks belgelerinde “Tehlikeli ve beklenmedik davranışlar gösteren adam” olarak anıldı. O kendisini mükemmeliyetçi olarak tanımlıyor, hatta çevresini huzursuz ve rahatsız edecek kadar mükemmeliyetçi. Bütün çalışma hayatı boyunca diplomasiye bir şiirsellik katmak için çalıştığını söylüyor. Çok çalışıp bunaldığında da “engin bir yerde durmadan yürümek” istiyor. Gecenin bir saatinde uyanıp bir süre düşünmek... Roman okumak... Ney taksimine birazcık Wagner katık etmek...Yani bizim musikimizdeki sükûnet ile Batı müziğinin ritmi arasındaki uyumu yakalamak... En sıkıştığı anda, en çetin müzakere anlarında yarım saat bir başına kalmak yeniden şarj olmasına yetiyor. Ha bir de iflah olmaz bir satranç tutkunu... Yüzünde biraz önce yaramazlık yapmış bir çocuk muzipliği var... Başbakanlığında, Davutoğlu’ndan bir Akbulut bekleyenler çok yanılacak.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar