Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gençliğinde Ankara’da önemli bir “sağ-maceracı” derneğin başkanlığını yapmış, şu anda bir gazetede köşe yazarı olan ünlü bir sosyoloji profesörüyle geçmiş zamanların birinde sohbet ediyorduk.

        Bir anısını anlattı:

        1970’lerin sonu, ortalığın kan gölüne döndüğü günlerden bir gün dernekte oturuyormuş, aniden Fransız bir misafiri çıkıp gelmiş. Almışlar odasına, tanımıyor Fransız’ı başkan. Çay ısmarladıktan sonra, “Hoş geldin, sizin için ne yapabilirim?” diye sormuş misafirine. Misafir, “Ben Fransa’da bir faşist partinin yetkilisiyim. Siz Türk faşistleriyle dayanışma kararı aldık. Ben de, bir ihtiyacınız var mı diye sormaya geldim size” demiş. Bizimkisi kaskatı kesilmiş.

        Bana anlattığı bu anekdotu bitirdikten sonra, “Ben o güne kadar faşist olduğumu bilmiyordum. O Fransız beni kendime getirdi, ilk fırsatta kaçtım oralardan” dedi.

        Bu hikâyeyi şunun için anlattım.

        Bu memlekette bir komünist “komünist” olduğunu, bir İslamcı “İslamcı” olduğunu, bir liberal “liberal” olduğunu bilir ama bir faşist, kolay kolay “faşist” olduğunu bilmez. Çünkü herkes faşizmi “pis” bir şey olarak bilir; lanetli bir ideolojidir. İçinde varsa bile, kimse bu “pisliğin” bir parçası olarak görülmeyi, bu ideolojinin savunucusu olarak anılmayı göze almaz.

        O yüzden gerçek bir “faşist”, bulunduğu delikten kafasını çıkarıp büyük bir gururla “Ben faşistim, yaşasın Hitler” diye slogan atmaz. Bu iş için büyük cesaret lazım.

        Belki de “faşist olmak” için fazlasıyla da “rafine bir eğitimden” geçmek gerek. Eğer çok incelmezsen, eğer bulunduğun yerin, çok yukarılarda bir yer olduğuna, herkesten farklı olduğuna, seçkinliğin sana bağışlanmış bir hayat olduğuna, buralara kendi aklınla, bilginle, yeteneğinle geldiğine, geride kalan herkesin “cahil cühela takımı” olduğuna, onların da “oy bile kullanmamaları gereken birer yaratık” olduğuna inanmazsan kolay kolay “faşist” mertebesine ulaşamazsın.

        O yüzden bu memlekette faşistler gırla değil. Yani elini sallasan faşiste değmiyor. Siz bakmayın bazı avanakların, kendileri gibi düşünmeyen, çapulcu bazı dangalaklıkları “faşist” olarak görmesine; bence bu memlekette faşistlerin sayısı sanılandan azdır.

        Mesela Prof. Celal Şengör kalibresinde, o çapta, “süzme”, “kemiksiz” birkaç kişi bulmak hiç kolay değil; toplasan toplasan birkaç manga eder; hepsi o kadar...

        O kendinden olmayana hırlayan, ilk bulduğu fırsatta ötekinin evini, işyerini, parti binasını yağmalamaya giden; giderken de o mekândan çalacak bilgisayar, işe yarayacak eşya arayanlara “faşist” demek, Celal Şengör gibilere haksızlık yapmak gibi geliyor bana. Hakiki bir faşist olmak için en az onun kadar “rafine” bir eğitimden geçmek, en az onun kadar “elit” olmak gerekiyor.

        Yazdığı kitapla değil de, “Dışkı yedirmek işkence değil” diyerek “dışkıya” yaptığı güzellemeyle gündeme gelmesi onun sorunu. Ben işin bu tarafına pek takılmıyorum, zaten kendisi de dışkıyı “bal gibi yiyebileceğini” söylüyor. Başkasına zorla yedirmeye kalkışmadığı sürece Hoca’nın elini tutmak ne haddime; beni asıl ilgilendiren faşizan fikirlerini çok yüksek sesle “en hakiki mürşit ilim” ilan etmesi...

        Pazar günü Armağan Çağlayan’a verdiği mülakatta her şeyin sorumluluğunu “oy veren halka” yüklüyor Hoca. Çünkü “halk cahildir” ve o “cahillerin demokrasisine karşı”dır. Bu toplumu yönetmek için en iyi sistem “oligarşi”dir, oligarşide “eğitimsiz olanların oy hakkı” yoktur. İdolü Kenan Evren’dir, istisnasız yaptığı her şeyi onaylıyor. Yaşar Kemal’i bile okumaktan sıkılıyor. Alman, Avusturya popüler kültürüne bayılıyor, müzik dinlemek için Viyana’ya gidiyor. 1981’den beri halka karışmamış, şu yaşına kadar tek bir kez bile olsun fırından ekmek almamış mesela.

        Ezcümle bugün, dünyanın sayılı bilim adamlarından birisi olarak gösterilen Şengör, “dışkıdan” değil “halktan” nefret ediyor; “dışkıyı bal gibi yiyebileceğini” gururla söylüyor ama okuma yazması olmayan birisinin oy hakkına zinhar tahammül edemiyor.

        Ben Şengör’ü tanıyıncaya kadar kavruk birtakım Anadolu delikanlılarını “faşist” sanıyordum; meğerse faşist olabilmek için “dışkı yemenin Profesör Celal Şengörcesini” iyi bilmek gerekiyor.

        Bu yüzden şimdiye kadar “faşist” dediğim birçok kişiden alenen özür diliyorum!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar