Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “BİREY, cezalandırıcı siyasal iktidar keyfiliğine karşı ancak yasallık ilkesiyle korunabilir...”

        Cümlesi burada da bitmiyor, “belirlilik ilkesinin” hukukun olmazsa olmazı olduğuna işaret edip ekliyor:

        “Ancak belirlilik ilkesine uygun bir yasayla, bireylerin davranışlarını hukuka uyarlama, kendilerine bir ödev yükleyen iktidar işleminin hukuka uygunluğunu en azından genel olarak değerlendirip somut bir biçimde eleştirebilmesi olanağı sağlanmış olur...”

        Burada da durmuyor, Anayasa’nın 2 ve 38’inci madde hükümlerinin de “belirlilik” ilkesini güvenceye aldığını vurguluyor.

        Kim mi bu sözlerin yazarı; Anayasa Hukukçusu, AK Parti Merkez Karar Yönetim Kurulu Üyesi Osman Can...

        “Belirlilik İlkesine Anayasal Bakış” isimli makalesinde meseleyi tüm yönleriyle tartışan Can, yasal düzenlemelerin, kişiler ve idare yönünden duraksamaya, kaygıya, kuşkuya neden olmayacak şekilde net, anlaşılır ve uygulanabilir olması gerektiğini belirtiyor.

        Bunun yanında, nesnel olması gerektiğine işaret ediyor.

        Bu şekilde kamu otoritelerinin ve yorumcuların keyfi uygulamalarının da önüne geçilebileceğini söylüyor.

        ‘ETKİSİZ KILMAK...’

        Can’ın makalesi kapsamında dün Meclis’e, “İç Güvenlik Reform Paketi” diye sunulan tasarıya bakarsak...

        Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, 1980’den bu yana Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu üzerinde yapılan değişiklikler hep sorunlu oldu.

        Değişiklikler kapsamında polisin uygulamalarında sorunla karşılaşıldı, maddeleri yeniden yazıldı.

        Bu arada Türkiye de AİHM’den ciddi cezalar aldı.

        Yeni getirilen tasarıdaki bazı maddelerin de ileride benzer sorunlara neden olacağını bugünden söyleyebilirim.

        Örneğin, daha ilk maddeyle getirilmek istenen değişikliklerden biri, molotof kullananlara karşı alınacak tedbiri sıralıyor.

        Kendisine veya başkalarına, işyerlerine, okullara, araçlara, konutlara diye sıralama yaparak bu ve benzeri yerlere molotof veya benzeri silahlarla “saldıran veya saldırıya teşebbüs edenlere karşı, saldırıyı etkisiz kılmak amacıyla ve etkisiz kılacak ölçüde” silah kullanılabileceğine hükmediliyor.

        Peki, “etkisiz kılacak ölçünün” ne olduğuna kim karar verecek?

        Çünkü bacağından veya kolundan vurmak ile başından vurmak arasında “hayatın devamlılığı” gibi önemli fark var.

        Benzer bir diğer hüküm 3’üncü maddeyle getiriliyor.

        YÜZÜNÜ KAPATANA

        Eylemlerde yüzün kapatılmasını suç sayıyor ve 3 ila 4 yıl arasında değişen hapis öngörüyor.

        Diyelim ki kış ortasında yüzünüz atkıyla kapalı bir eylemin ortasında kaldınız ve desteğinizi göstermek için de birkaç kelime söylediniz; düzenlemeye göre cezanız 3 yıldan 5 yıla kadar hapis.

        Bir de 1970’lerde kaldığını sandığım gençlik yıllarımı anımsatan madde konulmuş. O dönemde de 1 Mayıs olmadan insanlar evlerinden toplanıp karakollarda “misafir” edilirdi.

        Benzer uygulamaya yeniden geçiliyor ve “24 saate kadar önleyici gözaltı uygulamasına tutulabileceğine” hükmediliyor.

        Daha ilerisi, yürütmenin bir parçası olan valilere, savcının yerine geçip yargı erki görevi de yükleniyor.

        Keşke yasa tasarısı hazırlanmadan önce Osman Can’ın da görüşü alınsaymış.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar