Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye, böyle bir ülke... Sporda tek kriter saha sonuçları. Spor basını, “skor yazarı”. Taraftarı da, sonuca endeksli yaşayan insanlar. Yeter ki tuttuğu renkler, başarıya ulaşsın, takımı şampiyon olsun. Kulübü borç batağına sürüklenmiş, kapısına kilit vuracak duruma getirilmiş, haciz emirleri havada uçuşuyor, akıllarına bile gelmez. Resmen zafer sarhoşu olurlar. “Kulübü soyuyorlar” diye sorgulanan yöneticiler de, “Borç batağına sürüklüyorlar” diye yargılananlar da hatta, hırsızlıkla itham edilenler de başarı anında kahraman olurlar... Harcama miktarları ne olursa olsun, borçları milyarlara çıkarırsa da çıkarsın, “Helal olsun, yeter ki, başarı gelsin” derler...

        Bu sebeple de hiçbir kulüp başkanı ve yönetimi, gerçekçi olamıyor, popülist politikalara teslim olmaktan kurtulamıyor... Günlük yaşıyor, taraftarı, avutacak transferler yapıyor, tribüne oynuyor ve de aslında hem kendisini, hem de taraftarını kandırıyor...

        Biliyor ki, adı yolsuzluğa karışsa da, kulübünü, bir daha belini doğrultamayacak şekilde borç batağına sürüklese de, birkaç galibiyetle hemen prestijini toparlayabiliyor. Bir de şampiyon olursa, “En büyük başkan, bizim başkan” oluyor. Bu sefer de kendisine hesap sormaya kalkışanlara karşı atağa geçiyor ve taraftarın önüne atıyor... Ne divan toplantılarında, ne de genel kurullarda kimse ağzını açamıyor... Hele medya önünde havasından geçilmiyor... Bütün bu kaygılar, ne yazık ki Türkiye’nin yönetici profilini oluşturuyor...

        ***

        Pek çok örnek biliyoruz... Büyük vaatlerle gelen, iddialı başlayan, kulübünün mali yapısını düzelteceğini söyleyen ve yeni kaynaklar bulan, bu arada da kulübe modern tesisler kazandıran başkanlar, sonuçlar kötüye gidince ve de taraftar tepkisi yoğunlaşınca, medya eleştirisi ağırlaşınca, görev yapamaz duruma geliyor... Ya seçim kaybediyor, ya da görev yapamaz duruma geliyor... Bazen tornistan edip ideallerinden vazgeçiyor ve herkesin anladığı dilden konuşmaya başlıyor... Toparlarsa kral oluyor, aksi halde yaranamayıp hem kulübünü, hem de kendisini rezil ederek bu arenadan çekiliyor.

        Galatasaray Başkanı, geldiğinden beri hemen her maçta istifaya çağrılıyordu... Takım sezona da kötü başlayınca, hele mahalle takımı dedikleri Östersunds’a elenince bu sefer Lucescu seslerine, Fatih Terim çağrıları karışıyordu...

        Peki ya şimdi? Her şey sütliman... Sezona müthiş başlayan Galatasaray zirvede, taraftarı eğlencede... Akıllarına ne Dursun Özbek geliyor, ne de hocaya eleştiri... Başkan ilk defa rahat bir nefes aldı, şimdi muhtemelen projelerine vakit ayırabiliyor... Medyamızın haline bak ki, her türlü eleştiri haklarından feragat ettiler... Daha doğrusu ertelediler... Doğduğuna pişman ettikleri hocalara, övgüler yağdırıyorlar.

        Bu sezon, spor tarihimizden sadece bir kesit. Her dönemde aynısını, farklı yıllar, farklı takım ve hocalarda, hatta futbolcularda sürekli yaşıyoruz. Sadece kahramanlar değişiyor. Bu da Türkiye’nin spordaki gerçekçi yapılanmasını engelliyor, hiçbir kategoriye girmeyen, hababam bir ekole teslim olmamıza sebep oluyor.

        **************

        VOLEYBOLDAKİ BAŞARI ÇOK BÜYÜK

        Erkeklerde beklediğimiz yere gelemesek de kadın voleybolunda en iyi ülkelerden biri olduğumuzu rahatlıkla söyleyebiliriz. 23 Yaş Altı Milli Takımımızın, Dünya Şampiyonluğu ile ne kadar övünsek azdır. Sporda en büyük patlamayı yaşadığımız branşlardan biri voleybol. Ankara’daki 2003 Avrupa Şampiyonası’nda final yapan kızlarımızın süksesi, bütün Türkiye’ye voleybolu sevdirdi, kulüp takımlarımızın sürekli kupalar kazanması da, yeni Neslihanlar olmak için gençlerimizin bu branşa başlamasını sağladı. Son yıllarda 18 yaş kategorisindeki başarılar bugünü getirdi. Jenerasyon aynı, yani sıra artık büyükler dünya şampiyonluğunda. Haydi, kızlar görelim sizi. Emeği geçen herkese tebrikler, teşekkürler. Voleybola alkış, popülizme hayır.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar