Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ferzan Özpetek'in filmleri görünürde birbirine çok benzemez ama tekrar eden temalar vardır. Sözgelimi, matem... Daha doğrusu, bir yakının, sevgilinin, eşin ya da arkadaşın ölümüyle insanların hayatında oluşan o derin boşluk duygusu... Özpetek, filmlerinde matem, o boşluk duygusunun acısıyla başlar. Son aşamada ise insan kendisiyle yüzleşir...

        Ölüm ve matem, “Napoli'nin Sırrı”nda da karşımıza çıkıyor ama farklı şekillerde... Film cinayetle açılıyor. Kadın tartıştığı erkeği kararlılıkla öldürüyor. Cinayetin nedenini, maktulün ve kurbanın kim olduğunu öğrenemeden yıllar sonrasına gidiyor ve büyük bir Napoli evinde buluyoruz kendimizi. Evde, erkeğin doğum yaptığı tuhaf bir oyun sergileniyor... Can alan bir kadın, can vermeye çalışan bir erkek... Biri gerçek, diğeri hayal... Kafamız peş peşe gelen ve birbirine ters imgelerle baş etmeye çalışırken, oyundan sonra verilen partide birbirlerini arzuyla süzen Adriana (Giovanni Mezzogiorno) ve Andrea'yla (Alessandro Borghi) tanışıyoruz. İkisi o gece birlikte oluyor ve biz de son yıllarda dünya sinemasında görmediğimiz türden tutku dolu bir sevişme sahnesine tanık oluyoruz. Filmin ilk bölümü şöyle de özetlenebilir: “Gerçek ölüm”, “yalancı doğum”, tutkulu sevişme ve romantizm... Sabah uyanıyor ve Napoli Arkeoloji Müzesi'nde buluşmaya karar veriyorlar. Akşam Adriana müzeye gidiyor, salonlarda dakikalarca dolaşıyor. Biz de onunla birlikte heykelleri inceliyoruz ama esrarengiz Andrea buluşmaya gelmiyor...

        Film bir yanıyla Andrea karakterinin gizemi, daha doğrusu Adriana'nın Andrea'yı arayışı üzerine kurulu... Napoli bu arayışa ev sahipliği yapan ve gizemi daha da artıran bir şehir. Film başka bir yanıyla da Adriana'nın yaşadığı travmalar üzerine... Sadece geçmişte değil, şimdiki zamanda yaşadığı travmalar bunlar... Adriana, bir adli tıp doktoru. İşi cansız insan bedenlerini incelemek... Ölüm karşısında, soğuk ve kayıtsız kalmayı gerektiren bir mesleği var. Ama sevdiği insanların ölümüne kayıtsız kalması elbette mümkün değil.

        Öte yandan, “Napoli'nin Sırrı” söylemek istediğine karar veremeyen bir film. Dolayısıyla, sevmeyebilir, hatta nefret edebilirsiniz. Kendi adıma sevdiğimi söyleyebilirim. Son olarak, bu filmle İtalya'da önemli ödüller kazanmış sanat yönetmeni Deniz Göktürk Kobanbay'ın gerçekten mükemmel bir iş çıkardığını belirtelim. Kaldı ki, “Napoli'nin Sırrı”nı Napoli şehrinden, resim gibi düzenlenmiş iç mekânlarından ayrı düşünmek mümkün değil...

        Filmin notu: 6.5

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar