Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sevilen bir video oyunundan sinemaya 2001 yılında uyarlanan “Tomb Raider”, şimdi yeni bir filmle karşımızda. Lara Croft’u Alicia Vikander’in canlandırdığı film, hikâyeyi en başından alıyor

        1996 tarihli “Tomb Raider”, özellikle grafik açıdan kendi döneminin öncü video oyunlarındandı. Oyunun 2001 ve 2003’te gösterime giren sinema uyarlamaları, gişede başarılı olsa da eleştirmenlerden yüz bulamamıştı. Yeni filmin de nitelik açısından önceki uyarlamalardan üstün bir yanı yok ama farklı olduğu kesin.

        Öncelikle, bugünün trendlerine uygun, daha gerçekçi “kirli bir atmosfer”den söz edilebilir. Alicia Vikander, Angelina Jolie gibi karizmatik bir Lara Croft olarak çıkmıyor karşımıza. Hatta filmin ilk sahnesinde boks ringinde rakibinden sıkı bir dayak yiyor. Angelina Jolie’nin Lara Croft’u tam bir aksiyon kahramanı ve güçlü bir kadındı. Vikander’in Lara Croft’u ise Londra’da bisikletle kuryelik yapan, gittiği spor salonuna para ödeyemeyen bir genç kız olarak giriyor filme.

        Aslında “varlık içinde yokluk” çekiyor. Yıllar önce seyahate çıkıp dönmeyen babasının (Dominic West) ölümünü kabullenmemek için miras üzerinde hak iddia etmiyor. Bu kadar para sıkıntısı yaşaması pek akla yakın gelmiyor ama fazla kurcalamıyoruz. Sadece bunu değil, daha sonra olacakları da...

        ÇAĞDAŞ BİR INDIANA JONES

        “Maksat aksiyon ve gizemli macera olsun” niyetiyle yazılmış senaryosuyla “Tomb Raider”in ciddiye alınabilir bir hikâyesi olduğu söylenemez. Filmin herhangi bir anında olup bitenleri sorgularsanız, öykünün inandırıcılığı tuzla buz olabilir. Aslında ufak tefek değişikliklerle her şeyi bir komedi filmine çevirmek de mümkün. Ama Norveçli yönetmen Roar Uthaug’un özene bezene yaptığı çekimler sayesinde film ciddiyetini koruyor ve akıp gidiyor. Özellikle, Lara’nın hep son anda paçayı kurtardığı gerilim ve dövüş sahneleri peş peşe geliyor. En iyi aksiyon sahnesi ise şehirde geçen bisikletli kovalamaca...

        Lara Croft, çağdaş bir Indiana Jones gibi... Ancak “Tomb Raider”da, Indiana Jones filmlerindeki karakter zenginliği ve mizah duygusunun zerresi yok. Türe yeni ve yaratıcı bir yaklaşım getirmediği gibi, hikâyesi de zayıf. Öyle ki, Lara’nın nasıl olgunlaştığını bile anlamıyoruz. Indiana Jones ve benzeri filmleri hiç bilmeyenleri etkiler mi bilmiyorum ama ben vasat bulduğumu söyleyebilirim.

        Filmin Notu: 5

        ***********

        ‘POLİTBÜRO’ KOMEDİSİ

        SOVYETLER Birliği’nde Lenin sonrası iktidara gelen Stalin, kurduğu totaliter rejimle yakın tarihin acımasız diktatörlerinden biriydi... Çizgi romandan sinemaya uyarlanan “Stalin’in Ölümü” (The Death of Stalin) ise diktatörün ani ölümünün ardından “politbüro” olarak da anılan devletin üst kademesi arasındaki iktidar mücadelesini anlatıyor...

        İskoç yönetmen Armando Iannucci, “In the Loop” (2009) filmiyle, “Veep” adlı TV dizisini seyredenlerin de bildiği gibi politik hicvi seven bir isim. Ama “Stalin’in Ölümü”ne hiciv demek biraz zor. Iannucci, politbüro üyelerini birer maskaraya çevirerek, SSCB tarihinin kritik dönemlerinden birini tam bir komedi şovuna dönüştürüyor...

        Steve Buscemi (Kruşçev), Jeffrey Tambor (Malenkov), Michael Palin (Molotov) gibi komediye yatkın oyuncuların katkısıyla bazı eğlenceli ve komik sahneler olduğu kesin. Ne var ki, tarihi hassasiyet ya da gerçeklik duygusu tümüyle bir yana, bence filmin sağlam bir politik ekseni yok.

        Dişe dokunur bir iktidar ya da sistem eleştirisinden de söz edilemez. Rusya’da yasaklanan “Stalin’in Ölümü” bu haliyle “Kızıl Serçe”yle birlikte Batı’da yükselen Rus karşıtlığının yeni bir ürünü gibi duruyor... Gülmek, eğlenmek için seyredilebilir ama siyasi bir hiciv olarak ciddiye alınır bir yanı olduğunu sanmıyorum.

        Filmin Notu: 5

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar