Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Gülse Birsel’in yazdığı, başrollerinde Engin Günaydın ve Demet Evgar’ın rol aldığı “Aile Arasında” uyumsuz karakterlerin bir araya geldiği, kültürel çatışmalara dayanan eğlenceli bir komedi

        TELEVİZYONDAKİ komedi dizileriyle tanınan Gülse Birsel, uyumsuz kişilikleri buluşturması ve kültürel çatışmaları ele almasıyla öne çıkan bir senaryo yazarı. Türkiye’ye has durum komedileri yakalamakta da çok iyi... “Aile Arasında” tipik bir Gülse Birsel komedisi... Takıntılı, nevrotik avizeci Fiko’nun (Engin Günaydın), nemrut karısından ayrılıp, Almodovar filmlerinden çıkıp gelmiş gibi duran pavyon vokalisti Solmaz (Demet Evgar), çılgın Leyla (Derya Karadaş) ve trans birey şarkıcı Behiye’nin (Ayta Sözeri) hayatlarına girmesi bile aslında yeterince komik... Bunun üstüne bir de, Adanalı kebapçı Haşmet’in (Erdal Özyağcılar) geleneksel ailesiyle yaşanan karşılaşmalar, yanlış anlaşılmalar, yalanlar, kız isteme - düğün hazırlıkları gibi ritüeller, rezaletler ve hepsi de iyi oyuncular tarafından canlandırılan eğlenceli yan karakterler eklenince, “Aile Arasında” güldürmekte hiç zorlanmayan bir filme dönüşüyor.

        İkiyüzlü ahlak ve namus anlayışını eleştiren, baştan sona feminen enerjiyle dolu bir film seyrediyoruz... Kadınlarla arası iyi olan Fiko’nun erkek dünyasına yabancı halleri ve bazen sert erkeğe dönüşmesi gerçekten çok komik... Engin Günaydın iyi bir komedi oyuncusu olduğunu bir kez daha kanıtlıyor. Solmaz’ın kırılgan yanlarını incelikle vurgulayan yorumuyla Demet Evgar da filme duygusal bir sahicilik getiriyor. “Aile Arasında” bol bol gülerek seyrettiğim bir film oldu. Ama gereğinden fazla “komedi malzemesi” yle dolu olduğunu, bu yüzden çok dağıldığını ve yönetmen Ozan Açıktan’ın peş peşe gelen sahneleri toparlamakta zorlandığını düşünüyorum. Birsel yazar olarak komedide çok tecrübeli olsa da sinemada yeni...

        Umarım, gelecekte daha da iyi filmlere imza atar ve sinemada kalıcı olur.

        Filmin notu:6

        *************

        TETİKÇİNİN ‘İKİNCİ CAN’I

        “YARINI Yok”un (24 Hours to Live) ana karakteri Travis Conrad zor işlerde tercih edilen süper becerikli bir kiralık katil. Emekliye ayrıldığı halde para uğruna öldürmek üzere sahalara dönmekten çekinmiyor. Öte yandan Travis’i, kötü adam olacağına inanmakta güçlük çekeceğimiz masum yüzlü Ethan Hawke canlandırıyor. Dolayısıyla, kötülüğün bir yere kadar süreceğini, Travis’in iyilerin safına geçeceğini hissediyoruz. Öyle de oluyor... “Yarını Yok”, bir “ölme ve dirilme” öyküsü... Travis, ölüyor ve hayata dönüyor. Mucize değil, bilim diriltiyor onu. Karanlık bir şirketin geliştirdiği, insana 24 saatliğine can veren özel bir yöntem bu... Travis, ikinci hayatında doğru olanı yapmak ve kötü geçmişini bir yana bırakmak istiyor.

        GERÇEKÇİ BİR TARZI VAR

        “Yarını Yok”, “John Wick” gibi gerçek dışı bir atmosferde geçen, çatışma sahnelerini şık bir koreografiye çeviren filmlerden değil. Güney Afrika dekorunu kullanmaktan gelen daha “natürel” bir havası var. Yönetmen Brian Smrz, çatışma sahnelerini daha gerçekçi bir tarzda çekmiş... Irkçılık ve ayrımcılığın en şiddetlisini yaşamış Güney Afrika, filme politik bir bakış açısı da getiriyor.

        “Yarını Yok” çok ciddiye alınacak bir film değil belki; ama iyilerin kötülere karşı savaştığı silahlı, hareketli ve sürükleyici filmleri sevenlerin hayal kırıklığına uğrayacaklarını sanmam.

        Filmin notu: 5.5

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar