Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçtiğimiz yıl Cannes’da Altın Palmiye için yarışan ve en iyi müzik ödülünü kazanan “Soygun” (Good Time), birlikte yaptıkları banka soygunundan sonra yakalanan zihinsel engelli kardeşini kurtarmaya çalışan Connie’nin öyküsünü anlatıyor

        Benny ve Josh Safdie kardeşler, 2009’da “Go Get Some Rosemary”, 2014’te ise “Heaven Knows What” ile dikkat çektiler. Senaryolarını Ronald Bronstein ile birlikte yazdıkları filmlerinde gerçekçi bir dünya kurdular; çeşitli zorluklarla baş etmeye çalışan sorunlu karakterleri incelediler. “Soygun” da “aynı damar”dan geliyor.

        İRONİK BİR ANLATIM

        Film, Nick Nikas’a (Benny Safdie) yapılan bir dil testiyle başlıyor. Nick, deyimlerin ne anlama geldiğini bilememekten ziyade görevlinin kalemle not almasına öfkeleniyor. Bu sahnede Nick’in insanlara karşı aşırı güvensiz olduğu hissediliyor. Test sürerken Connie (Robert Pattinson) içeri giriyor ve kardeşi Nick’i görevlinin itirazlarına rağmen kaçırıyor... Daha sonra. Connie ve Nick’i amatörce gerçekleştirdikleri banka soygunu sırasında görüyoruz. Connie’nin, yanında Nick gibi zihinsel engelli biri ve basit bir planla banka soymaya kalkışması gülmekle gülmemek arasında bırakıyor bizi. İşin aslı, Connie film boyunca hiç düşünmeden öylesine acele kararlar alıyor ve beceriksizce davranıp işleri içinden çıkılmaz hale getiriyor ki sadece gülmekle gülmemek arasında değil, üzülmekle kızmak arasında da gidip geliyoruz. Hatta bazen ona katlanmakta zorluk çekiyoruz... Safdie kardeşlerin tüm bunları kasten yaptıkları belli. Hikâyeyi bir kara komedi gibi anlatmak yerine “haber filmi” tarzındaki kamera kullanımı ve kuşatıcı elektronik müzikle olup bitenlerle aramızdaki mesafeyi yok ediyor, Connie’nin sıkıntılarını bire bir yaşatmayı tercih ediyorlar. Yine de ironiyi yok edemiyorlar. Özellikle Annie’nin başına gelen tuhaf olaylar karşısındaki sakinliği, trajedinin ortasında bir tür “nazar boncuğu” gibi...

        Safdie’ler Connie’nin doğru olanı yapamadığından kuşkusuz eminler. Ama Nick için tam olarak neyin doğru olup olmadığı konusunda film boyunca bir şey söylemiyorlar. Filmin asıl meselesi, Connie’nin kardeşini sahiplenmesi ve onu sosyal kurumlara ya da aile dışından insanların eline bırakmak istemiyor oluşu.. Son jenerikte Nick’in, terapi niyetine duvardan duvara dolaştırıldığı sahneyi kaçırmayın. Connie’nin kardeşine yapılmasını istemediği şeyler bunlar... Connie, Nick’in tedavi edilerek “kurumsallaştırılması”na karşı. Büyükannesinin aksine, toplumun Nick’i nasıl değerlendirdiği umrunda değil. Kaldı ki, kendisinin de toplumla uyumlu ya da sorunsuz biri olduğu söylenemez.

        ODAĞINI KAYBEDİYOR

        Sonuçta bütün film, Connie’nin kendisi ve kardeşinin özgürlüğü uğruna elinden gelen her şeyi yapmasıyla ilgili... Fakat Connie’nin yalan söyleyerek girdiği evde ve daha sonra macera parkında yaşadıklarına öylesine geniş yer veriliyor ki film bence odağını kaybedip dağılıyor; sadece iyi çekilmiş, iyi oynanmış vasatın üzerinde bir gerilim öyküsüne dönüşüyor. Çok beğendiğimi ve sonuna kadar ilgiyle izlediğimi söylemem mümkün değil ama anlatımı, oyunculukları ve Daniel Lopatin’in müziğiyle ayakta durmasını başaran bir film.

        Filmin notu 6.5

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar