Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Dunkirk”, 1940 yılında Alman ordusunun Dunkirk sahiline sıkıştırdığı müttefik askerlerinin verdiği yaşam mücadelesini anlatıyor. Film, Christopher Nolan’ın usta yönetmenliği, Hans Zimmer’in müzikleri ve savaş sahneleriyle öne çıkıyor

        1940 yılında Alman ordusu, müttefikleri Fransa’da Manş Denizi kıyısındaki Dunkirk’te sıkıştırır. Sahile yığılan askerlerin, hava saldırıları sırasında kaçacak yeri yoktur. Askerleri almaya gelen gemiler, uçaklar ve denizaltıları için kolay hedeftir. Üstelik sahilde gemilerin yanaşacağı bir iskele de bulunmaz. İşte böyle bir ortamda sivil tekneler, askerleri kurtarmak için ateş altındaki Dunkirk’e doğru yola çıkar. Dunkirk Savaşı, İngiltere için büyük bir yenilgiyse, “Dunkirk tahliyesi” 5 yıl sonra gelecek zaferin ilk adımıdır. Christopher Nolan, Dunkirk tahliyesine karadan, denizden ve havadan olmak üzere üç açıdan bakıyor. Dunkirk’te Alman ateşinden kurtularak sahile çıkan genç asker Tommy’nin (Fionn Whitehead) yaşam mücadelesini, Alman uçaklarını püskürtmeye çalışan pilotların hava savaşını ve İngiltere’den kalkan bir teknenin yolculuğunu paralel olarak anlatıyor.

        NOLAN’IN GERÇEKÇİ TARZI

        Nolan, ölüm korkusu ve paniğin yer yer bastırılamayan bir bencillikle buluştuğu sahildeki yaşam savaşını resmederken kahramanlık edebiyatına girmiyor. Yenilginin askerler üzerinde yarattığı şokun altını çiziyor ve peş peşe gelen saldırı sahneleriyle, seyirciyi Almanların açık üstünlüğü altında adeta bunaltıyor. Bu felaket imajlarının karşısına ise pilot Farrier (Tom Hardy) ile tekne kaptanı Dawson’un (Mark Rylance) özverilerini koyuyor. Bütün film, yenilgiyle gelen kâbusun direnç ve umuda dönüşmesiyle ilgili... Teknelerin gelişi ve Farrier’nin mücadelesi, bir kırılma noktası. Nolan’ın filme “vatansever coşkuyu vermeye” başladığı yer de orası. Hans Zimmer’in ses efektleriyle birleşen huzursuz edici müziği değişiyor ve film, destansı bir nitelik kazanıyor. Ama “Dunkirk”ü sağlam bir film haline getiren bu destansılıktan ziyade Nolan’ın gerçekçi tarzda çektiği sahneler...

        SON YILLARIN EN İYİSİ

        Almanları hiç göstermeden, sadece ateş güçlerine odaklanması filme farklı bir hava veriyor. IMAX 65 mm kamerayla çektiği genel plan sahil kadrajları ve sahne düzenlemeleri etkileyici. Özel efektleri mümkün olduğunca aza indiren, denize bire bir ölçülerde mendirek inşa ettiren, çekimlerin çoğunu karakterlerin bakış açısından yapmaya çalışan Nolan’ın amacı belli ki seyircide “orada olma” duygusunu yaratmak... Özellikle Tommy’nin sahile çıktığı ilk sahne, hemen peşinden gelen Alman bombardımanı, İngiliz gemisinin batışı ve sivil bir tekneye sığınan askerlerin ateş altında kaldığı sahneler mükemmel. Ama Nolan’ın aynı başarıyı senaryo yazarı olarak gösterdiği söylenemez. Nolan karada 1 hafta, teknede 1 gün, havada ise sadece 1 saat içinde olanları hem paralel hem de zaman içinde sıçramalı bir akışla anlatarak “son kurgu”yu seyirciye bırakıyor. Ama bunun, kafa karıştırmaktan öte bir işlevi yok. Ayrıca Dunkirk tahliyesini bilmeyenler için tatmin edici bir hikâye anlatımından söz edilemez. Mesela, Almanların 300 bini aşkın askerin tahliyesine engel olmayı neden tümden bıraktığı sorusu ortaya dahi atılmıyor. Aksiyon, sürekli dramın üstünde. Karakterler derinlikten yoksun. İlk bölümdeki gerçekçiliğin finalde destansılığa dönüşmesi de bir doku uyuşmazlığı yaratıyor. Tüm bunlara karşın “Dunkirk”ün özellikle Nolan’ın yönetmenliğiyle öne çıkan, son yılların en iyi savaş filmlerinden biri olduğu kesin.

        Filmin Notu: 7

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar