Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İngiliz yönetmen Guy Ritchie, “Kral Arthur: Kılıç Efsanesi”nde (King Arthur: Legend of the Sword) İngilizlerin ünlü efsanesine hızlı kurgunun ritmiyle biçimlenen enerjik ve dinamik bir yorum getiriyor.

        Kral Arthur’un tarihi bir kişilik olup olmadığı tartışmalıdır. Ama en ünlü İngiliz efsanelerinden biri olduğu konusunda herkes hemfikirdir. Arthur’un hikâyeleri, yüz yıllardır farklı şekillerde anlatılsa da efsanenin ana hatları değişmez. Arthur, Kral Uther’in oğludur. Büyücü Merlin onun gözlerden uzakta, kral olacağını bilmeden büyümesini sağlar. Günü geldiğinde krallığını kanıtlaması için, sadece Arthur’un çıkarabileceği bir kılıç saplar taşa...

        TARİHİ BOŞVERMİŞ

        Arthur, tarihsel olarak istilacı Saksonlara karşı savaşan ulusal bir kahramandır. Film ise tarihi boşverip biraz Hz. Musa’nın hikâyesi biraz da Shakespeare’in “Hamlet” ve “Macbeth”inden esinlenerek yola çıkıyor. Amca Vortigern (Jude Law), kötü büyücülerle işbirliği yaparak Arthur’un babasını (Eric Bana) tahttan indiriyor... Arthur ise kim olduğunu bilmeden bir genelevde büyüyor... Vortigern, yıllar sonra büyücülerin uyarısı üzerine Arthur’u (Charlie Hunnam) bulmak için ülkenin gençlerini taşa saplı kılıcın başına topluyor...

        OYNAK HİKâYE KURGUSU

        Film, geçmişle bugün arasında sıçramalı şekilde gidip gelen alengirli bir akışa sahip olduğu için Vortigern’in tahta el koyduğu gece başta olmak üzere hikâyenin ayrıntıları finale doğru netleşiyor.. Senaryoya katkıda bulunan yönetmen Guy Ritchie, film boyunca hikâye kurgusuyla sürekli oynuyor. Sözgelimi Arthur’un askerler tarafından sorgulandığı ya da isyancıların Vortigern’in kalesine baskın düzenlediği sahnelerde montaj, masa tenisi maçındaki top gibi farklı zamanlar arasında hızla gidip geliyor. Klasik anlatı kurgusunun yerle bir edildiği bu sahneler sırasında Ritchie’nin diyalog ve hareketi hızlı montajla birleştiren ilk dönem filmlerini hatırlamamak elde değil.

        FANTEZİ DÜNYASI

        “Kral Arthur: Kılıç Efsanesi”ne Ritchie’nin fantezi türündeki denemesi olarak bakmak mümkün. Zaten açılış sahnesinden itibaren “Yüzüklerin Efendisi” tarzındaki bir fantezi dünyasına götürüyor bizi. Bilgisayarda yaratılan Londra dekorunun içinde oklar, mızraklar uçuşur ve kılıçlar çarpışırken büyülü canavarlarla hayvanlar da savaşa dahil oluyor. Ve tüm bunlar Ritchie tarzında bol diyaloglu bir Londra sokak mizahıyla birleşiyor.

        SOKAK KÜLTÜRÜNDEN BİR KRAL

        Aksiyonun her şeye hükmettiği bu dünyada Ritchie, sokak kültürüyle yetişen bir gencin nasıl bir kral olabileceğini de sorgulamaya gayret ediyor. Arthur’un ülkenin zengin ailelerinin desteğini istemek yerine yanına halkı almasına çekiyor dikkatleri... Ama Ritchie bu damardan ilerleyerek bir yere varamıyor. Çünkü hem savaşta hem de filmin bütününde, büyülü kılıç Excalibur ile Astrid Berges-Frisbey’nin canlandırdığı büyücü The Mage, halkın isyanından ve sokak kültüründen daha önemli bir rol oynuyor. Büyünün halkın gücünden üstün çıkması, direniş temasını ele alan bir filmde açıkçası pek hoş durmuyor.

        GUY RITCHIE TARZI DEVREDE

        Ritchie çağdaş aksiyon sinemasına kendi tarzını getirmeyi tercih eden bir yönetmen. Gerçi bu kez “Sherlock Holmes”taki kadar başarılı değil ama seyirciye sinemasal haz yaşatmayı o kadar iyi biliyor ki tüm bunları pek dert etmiyorsunuz.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar