Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Neruda”nın gösterimde olduğu şu günlerde gerçek yazarları konu alan filmleri hatırladık. Yazarların kendilerini başka bir kimlikle anlatıya yerleştirdiği roman uyarlamalarını dışarda tutarak yazarların “ismi ve cismiyle” yer aldığı filmlerle sınırladık seçkimizi.

        Moliere 1978

        Yönetmen: Ariane Mnouchkine

        Eserleri tüm dünyada hâlâ sahnelenen Fransız oyun yazarı Moliere (1622-1673) bir komedi ustasıydı. 4 saat 20 dakikalık bu film ise komediden çok trajediyi andırıyor. Film boyunca kendi kurduğu kumpanyayla yaşadığı çeşitli serüvenleri, evliliğini ve aşklarını izlerken, Moliere’in dönemin sosyal çarpıklıklarını komediyle tiyatro sahnesine nasıl yansıttığını ve siyasi otoriteyle yaşadığı çatışmaları da görüyoruz.

        Sol Ayağım 1989

        (My Left Foot) Yönetmen: Jim Sheridan

        İrlandalı yazar ve ressam Christy Brown’ın (1932-1981), 1954’te yayımlanan aynı adlı otobiyografik eserinden sinemaya uyarlanan film, başroldeki Daniel Day-Lewis’e en iyi erkek oyuncu kategorisinde ilk Oscar’ını kazandırmıştı. Beyin felci nedeniyle ayakta duramayan, ellerini kullanamayan ve konuşma güçlüğü çeken Christy, sol ayağıyla hayata tutunur, resim yapar ve yazar... Dokunaklı ve çarpıcı bir direnç öyküsü.

        An Angel at My Table 1990

        Yönetmen: Jane Campion

        Yeni Zelandalı yazar Janet Frame’in (1924-2004) hayat hikâyesi... Campion, yazarın otobiyografik eserlerinden Laura Jones’la birlikte yazdığı senaryoda, Frame’in hayatını çocukluk, ergenlik ve yetişkinlik olarak üç ayrı dönemde ele alıyor. Yoksul bir ailede geçen içedönük çocukluğu ve akıl hastanesine kapatıldığı yılların ardından, yazar olarak başarıya kavuştuğu dönemi seyrediyoruz. 158 dakikalık film, yanlış teşhis ve tedavi sonucunda toplumdan uzaklaştırılan Frame’in öyküsünü feminist bir perspektiften anlatıyor.

        Postacı 1994 (Il Postino)

        Yönetmen: Michael Radford

        Nobel edebiyat ödülü sahibi, Şilili şair Pablo Neruda ülkesinden uzak sürgünde geçirdiği dönemde İtalya’ya uğramış, Capri Adası’nda bir villada yaşamıştı. Antonio Skarmeta’nın bu olaydan esinlenen 1985 tarihli romanı, Neruda’yla tanışan bir postacının öyküsünü anlatıyor. Babası gibi balıkçı olmak istemeyen Mario, Neruda’yla arkadaşlığı ilerletirken şiiri ve siyaseti keşfediyor... Âşık olduğunda ise şiirle ifade ediyor kendini. Şiirin gücü üzerine duygusal bir öykü.

        Mrs. Parker and the Vicious Circle 1994

        Yönetmen: Alan Rudolph

        Hiciv yeteneğiyle tanınan Amerikalı şair ve yazar Dorothy Parker (1893-1967), 1919- 1929 yılları arasında New York’ta Algonquin Hotel’de öğle yemeklerinde o dönemin ünlü yazar, eleştirmen ve oyuncularıyla bir araya gelirdi. Grup kendisine “The Vicious Circle” adını verirdi. Film, erkeklerin dünyasında zekâsıyla öne çıkan grubun en yetenekli ve ışıltılı isimlerinden Parker’ı (Jennifer Jason Leigh) ve onun özel hayatını eksen alıyor. Yazının bugüne oranla çok daha fazla şey ifade ettiği bir dönemi anlamak için...

        Âşık Shakespeare 1998

        (Shakespeare in Love) Yönetmen: John Madden

        Gelmiş geçmiş en ünlü oyun yazarı ve şair, beyazperdede daha önce hiç bu kadar yakışıklı, genç ve tutkulu olarak çizilmemişti... Marc Norman ve Tom Stoppard’ın senaryosunun amacı William Shakespeare’i bir âşık olarak karşımıza çıkarmak, ağırbaşlı bir tür olan kostümlü dönem filmi geleneğini romantik komedinin hafifliği ve duygusallığıyla özgürleştirmek, Shakespeare’in satırlarındaki tutkuyu genç kuşaklara aktarabilmekti... Hedeflerini 12’den vurdukları kesin.

        Karanlıktan Önce 2000

        (Before Night Falls) Yönetmen: Julian Schnabel

        Küba’da yoksul bir ailede büyüyen Reinaldo Arenas (1943-1990), zor bir çocukluk ve gençlik geçirir. Castro ve devrim onun tek umududur. Devrim için elinden geleni yapar ama Castro iktidara geldiğinde eşcinsel kimliği nedeniyle “ideolojik sapkınlık” nedeniyle hapsedilir.. Tek kurtuluşu kaçmaktır. Ama New York’taki sürgün hayatında bu kez AIDS çıkar karşısına... Javier Bardem, şair ve yazar Arenas’ta unutulmaz bir performans sergilerken, Schnabel de sanatçı filmlerindeki ustalığını bir kez daha gösteriyor.

        Capote 2005 Yönetmen: Bennett Miller

        Dönemin popüler yazarlarından Truman Capote, 1959’da 4 kişilik bir ailenin katledilmesinin ardından Kansas’a gider. Amacı taşranın trajediyle nasıl başa çıktığını gözlemleyip bir makale yazmaktır ama katil zanlılarından biriyle tanışınca gerçek olaylar üzerine kurulu unutulmaz eseri “In Cold Blood” çıkar ortaya... Kitap çok satar. Gerald Clarke’in kitabından uyarlanan film, Capote’nin bu süreçte kişisel olarak neler yaşadığına odaklanırken, yazarın duygusal bir portresini de çıkarıyor.

        Kelebek ve Dalgıç 2007

        (Le scaphandre et le papillon) Yönetmen: Julian Schnabel

        Kameranın her şeyi ana karakterin gözünden gördüğü o unutulmaz ilk bölümüyle hafızalara nakşolan “Kelebek ve Dalgıç” 43 yaşında, mesleğinin zirvesindeyken beyin felci geçiren Elle Dergisi’nin editörü JeanDominique Bauby’nin öyküsünü duygu sömürüsünden uzak durarak anlatıyor. Bauby, kendine geldiğinde hastanededir ve tek gözünü kırpmak dışında hiçbir şey yapamamaktadır... Ama teslim olmayacak, terapistinin geliştirdiği özel bir dille kitap dahi yazacaktır...

        Trumbo 2015

        Yönetmen: Jay Roach

        Geçtiğimiz yıl başroldeki Bryan Cranston’un Oscar adaylığıyla adını duyuran “Trumbo”, Hollywood tarihinin en utanç verici sayfalarından birini açıyor. 1947 yılında başta Dalton Trumbo olmak üzere ABD’nin en iyi senaryo yazarları, komünist oldukları gerekçesiyle büyük stüdyolar tarafından kara listeye alınırlar. Politik görüşlerini hiçbir zaman saklamayan Trumbo, ailesini geçindirmek için hayatta en iyi bildiği tek işi, yani yazmayı sürdürür... Cranston’un harika oyunuyla çarpıcı bir tarih dersi...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar