Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ŞİMDİ böyle söyleyince “Tabii ki biz de biliyoruz” denilebilir ama gerçekten de dinimiz hayat dinidir. İnsanın hayatında izini, emarelerini, anlayış, davranış şeklini göremediği ve gösteremediği inanç şekli; İslam’ın bir hayat dini olduğu mevzusunun da pek anlaşılmadığının işaretidir.

        Kur’an-ı Kerim; yerleri, gökleri, güneş, ayI, felekleri, ölümden sonra diriltilen yeryüzünü, otları, çiçekleri, arıları, kuşları, cümle mahlukatı, gecenin ve gündüzün birbiriyle değişmesini, hatta bir sütün yaratılış hikâyesini bile ibret nazarlarımıza vermiştir. İnsan davranışı, ahlakı, ibadeti, tââtı, aile içi muamelat, miras hukuku, ticaret, alışveriş hatta yatış kalkışımıza kadar yüce kitabımızda ayetlerle bildirilmiş, bunların nasıl yaşanacağı hususu ve gerçeği de Efendimiz’e (SAS) işaret edilerek asla meçhul bırakılmayacak şekilde belirtilmiştir.

        İslam; günlük, aylık, mevsimlik yahut ömrümüzün herhangi bir döneminde ve senesinde yaşanılıp sonra tatil edilecek, bir dönem hayatımızda yapmamaya karar verip yaşantımızın başka bir zaman diliminde kendi tercihlerimizle ve kafamıza göre şekillendirebileceğimiz bir inanç değildir. Ancak öyle zamanlar, gün, gece ve dönemler vardır ki bunlar adeta bizim kulluk bilincimizi yenilemek ve kendimize güzelce çekidüzen vermek için fırsatlar olarak Allah Teâlâ tarafından bahşedilmiş nimetlerdir.

        ‘RECEB-İ ŞERİF AYI ALLAH TEÂLÂ’NINDIR’

        Hiç şüphesiz bu manevi mevsimlerin en güzel çağ ve safhasına işte bu günlerde kavuşmuş bulunmaktayız. Hicri takvimde Receb ayı olarak bildiğimiz bu güzel mevsimin en güzel manevi tomurcuklarının ve çiçeklerinin açtığı, “Regaib Kandili” olarak bilinen bu muazzam geceyi ve gündüzünü önümüzdeki hafta yaşayacağız.

        Gerçekten de bu gün ve geceler, yani şu manevi mevsimde yaşadığımız bu zaman dilimi bizler için çok büyük fırsatlardır. Bu zamanlarda yapılan her türlü ibadet, tâât, hayır ve hasenat yüzlerce misli değer kazanır. Efendimiz (SAS) “Receb-i şerif ayı Allah Teâlâ’nındır” buyurarak bu manevi iklimin, zaman diliminin önemini bize anlatmıştır.

        Tabii ki Kur’an-ı Kerim’de buyurulduğu üzere tüm zaman, mekân ve aylar Allah Teâlâ’nındır fakat hususiyle üç ayların birincisi sayılan Receb ayına dikkat çekilmesi bizlere hakikat adına bir şeyler anlatmalıdır. Çünkü Şaban ayı için Efendimiz (SAS) “Benim ayımdır” buyurmuş, Ramazan için ise “Ümmetimin ayıdır” ifadeleriyle bu hususa dikkat çekmişlerdir.

        Sanki Receb ayı insanın şöyle bir Allah Teâlâ’nın kulun üzerindeki hukukunu, kulluk şuurunu, yapması gereken fakat tehir ettiği güzel amelleri, manen bir nevi borç gibi olan vazifelerini gözden geçirmesi gereken bir mevsimdir. Şaban ayında ise Efendimiz’in (SAS) ümmeti olma şeref ve emanetini nasıl yaşıyor ve taşıyoruz, bunu gözden geçirmek için bir muhasebe yapma mevsimidir. Allah (CC) ve Resul (SAS) hakkını kulluk ciddiyetine yakışır bir şekilde gözden geçirdiğimiz Receb ve Şaban ayından sonra ümmet olma şerefini, o birlik, beraberlik ruhunu, Müslümanlık ahlakını yani Kur’an-ı Kerim’i yaşama ve anlama idrakini yaşayarak Ramazan’a kavuşuruz. Bu üç ay bizi yeniler, güzelleştirir, feyiz, bereket ve maneviyatıyla dinin hayatımızda nasıl yaşanabildiğini en güzel şekilde fırsatlarla buluşturur.

        MÜ’MİN HİÇBİR ZAMAN SEVABI VE GÜNAHI KÜÇÜK GÖRMEZ

        Sohbetimizin başında İslami hayatın bizim yaklaşımımıza göre daimi bir hayat olarak şekillendiğini ifade etmeye çalıştık. Evet üç aylık, bir aylık, cumalık, cenaze ve ölüm merasimleriyle hudutlu ve kısıtlı bir dinin mensupları değiliz ama bu durum; belli zamanların, gün, gece ve ayların farklı faziletleri olduğu gerçeğini ve bu vakitleri değerlendirmek için ayrı bir ciddiyet ve itina ile bu manevi fırsatları değerlendirmemiz gerektiğini gölgelememeli, bu mübarek mevsimlerde elinden geldiği kadar kulluk, ibadet ve tââtına dikkat eden kimseleri de asla küçük görmek ve hafife almak gibi bir davranışa bizleri sevk etmemeli.

        Elbette bilenle bilmeyen bir olmaz. Hürmet gösterenle hürmetsizlik de aynı kefeye konmaz. Mü’min ile münafık arasında çok fark vardır. Bu farkındalığı ortaya koymak için birçok ölçüyü dini kaynaklarımız bize hatırlatmaktadır. Bunlardan biri de mü’minin hiçbir zaman sevabı ve günahı küçük görmemesidir.

        Mü’min bir kimse “Bu fazla sevap değilmiş, yapmasam da olur” yahut “Canım bu pek büyük günah değilmiş, yapsam da bir şey çıkmaz” düşüncesinde asla bulunmaz. Münafıklar yani göründüğü gibi olmayan, içi başka dışı başka tipler ise sevabı da günahı da küçümserler. Hatta o kadar ki “Olmazsa olmaz” denilebilecek namaz, oruç gibi farz ibadetleri bile küçük görmekle kalmayıp Allah Teâlâ’nın men ettiği, değil küçük günah büyük günahları bile işlerken gayet pervasız bir tavır içerisinde olurlar.

        O halde bir mü’mine yakışan, manevi fırsatları ve bizlere bunları değerlendirmek için adeta ganimet gibi bahşedilen maddi nimetleri küçük görmemek, çirkin, kötü ve günah sayılan hiçbir hareket ve düşünceyi de hafife almamaktır.

        Gelin şu Receb ayıyla beraber Allah Teâlâ’nın üzerimizdeki hakkını, ahlakımızı ve ibadetlerimizi gözden geçirelim. Ayağımıza kadar gelmiş olan bu manevi mevsimin güzelliklerini fırsat bilerek tövbe ile bir besmele çekip, cesaretle güzel insan olmak için adımımızı atalım. Başkalarının bilmesi şart değil ama Allah Teâlâ’nın huzuruna arz edilecek bu güzelliği vicdanımız ile beraber hayatımızda yaşayalım.

        RECEB AYI HAKKINDA HADİS-İ ŞERİFLER

        “Allah’ım! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl ve bizi Ramazan ayına ulaştır.”

        (Ahmed b. Hanbel, Müsned)

        “Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Şaban’ın 15. gecesi, Cuma gecesi, Ramazan Bayramı ve Kurban Bayramı gecesi.”

        (İbn-i Asakir)

        “Recep ayı Allah’ın ayı, Şaban benim ayım, Ramazan da ümmetimin ayıdır.”

        (Aclûnî, Keşfu’l-Hafâ)

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar