Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIYMETLİ dostlar! “Terbiye” denildiğinde dini manada anlatılmak istenen; Rabb’in rızasına uygun gidişatta bulunmak ve Rabb’e doğru yönelmektir. Terbiye “Rab” kökünden gelir ve Rabb’e doğru, Rabb’in rızasına uygun şekle doğru, bir insana bir şeyin tatbik edilmesidir.

        İnsani terbiyeyi alan bir kişi; ahlak ve merhamet özellikleriyle insanlarla muamelesinde bunu gösterir. Fiilleriyle, hâl ve hareketiyle insanları güzel ahlaka sevk eder, etrafındakilere örnek olur; çünkü sadece din, insanı terbiye eder.

        Dini terbiye verdiğini iddia ederek fitne fesat çıkaranların, insanların aklını bulandıranların karşısında, bu kişiler “Din adına konuşuyorum” deseler bile dikkatli olmak icap eder. İşi başından anlayamıyorsak sonundaki neticesinden gene anlamak mümkündür. İnsanı Allah’ın (CC) razı olmadığı fiil ve işlere sevk eden bir düşünce, nasıl ruh ve kalp dünyasıyla veya din telakkisiyle bağdaşabilir?

        Zamanımızda da buna benzer suiistimaller pek çoktur. “Bize katılır, dediklerimizi harfiyen yaparsan yedi sülaleni kurtarırsın... Siz, bu zamanın ashabı gibisiniz, hem de Ashab-ı Bedir, Aşere-i Mübeşşere makamındasınız. Çünkü yaptığınız hizmetler, himmet ve gayretler ancak böylesi bir makamın harcıdır... Veli ve Mehdi olamasanız da şunu bilin ki Mehdi olanı ve velileri görmüş insanlarsınız. Artık ne dünyada ne ahirette size gam vardır” gibi sözleri duymaktan bizler dahi bıktık.

        PEKİ YA BU SÖZLERE İNANANLAR?

        Kıymetli dostlar! İnanın bu nevi sözlere inanarak peşinden gidenler de öyle safdil, son derece iyi niyetli insanlar değildir. Çünkü onlar bu şekilde hareket etmeye hazır vaziyette, yani hakikaten de kendilerini o makamda görmek isteyen, içlerinde nifak ve benlik olan, yontulmamış kişilerdir.

        İnsan olma terbiyesini almak için lazım olan tevazu ve edebi göstermekten aciz olduklarından ancak benlik ve nefislerine dokunmayacak, iltifat ve makam alabilecekleri kişilere tâbi olmayı yeğlerler.

        Dolayısıyla aldatılmış zannettiğimiz kişiler, aslında hiç de masum değillerdir. Allah Teâlâ kendi nefisleri içinde sakladıkları habislikleri temizlemek niyetinde olmayan kişilere, -adeta çıbandaki cerahatin bir noktada toplanıp başı kesilsin diye- bu nevi kara merhem gibi adamları musallat eder. Toplanırlar toplanırlar, sonra da ibretlik hâle gelip patlayıverirler. Tarihte binlerce örneği olan bu durum, ibret alınmadığı için herhalde bundan sonra da böyle devam edecektir.

        Cenâb-ı Hakk cümlemizi ibret olanlardan değil,ibret alanlardan eylesin.

        ***********

        BİR KÖTÜLÜĞÜ HEMEN BİR İYİLİKLE SİLDİRİN

        KİŞİNİN kulluk yolculuğunda ayağının tökezlemesi, aklının karışması, bazen şaşırması, bazen yalpa yapması çok garipsenecek bir durum değildir. Allah’a (CC) itaat etme gayretinde olan bir kişinin bilmeyerek, istemeyerek veya nefsine uyarak bir hata etmesi, onu “bu hatayı işler işlemez anında dinden çıkarır” diye bir kaide yoktur, kimse de böyle bir kaidenin varlığından söz edemez. Cenab-ı Hakk’ın rahmeti geniştir, tövbe kapısı elbette açıktır.

        Kul; hatasında, günahında ısrar etmedikçe, günahı küçük görüp âdet haline getirmedikçe, kendini düzeltme gayretinde olduğu ve tövbe edip hatasından döndüğü müddetçe İslâm dairesindedir. Mü’min bir kişi günah işlediğinde de Cenâb-ı Hakk o günahı hemen amel defterine yazdırmaz, kulun tövbe etmesine fırsat tanır. Eğer ki bu süre zarfında kul tövbe edecek olursa o günah hiç işlenmemiş gibi kabul edilir.

        Efendimiz (SAS) bu durumu ümmetine yani bizlere anlatırken bir hata yapınca derhal bir iyilikle, Allah’ın (CC) hoşuna gidecek bir şeyle o hatayı daha amel defterimize yazdırmadan sildirmemizi nasihat hatta emir buyurmuştur.

        Peki, oldu ya insanlık hâli, bir kusur ettik Rabb’imize karşı, nasıl sildireceğiz bunu?

        Namaz... İlk akla gelen cevap, günde kıldığımız beş vakit namazdır ki; iki vakit namazını kılan kişinin bu süre arasındaki küçük günahlarının silineceğini Peygamber Efendimiz (SAS) müjdelemiştir.

        Tövbe... Bizzat Rabb’imizin en sevdiği hâllerimizden biridir. Samimiyetle yapılan tövbe, büyük ve küçük günahları sildirir.

        Gayret... Kişi diyelim ki; bir kimsenin kalbini kırdı veya gıybetini etti, kısacası kul hakkına da giren bir günah işledi. Hemen, gidip o kişiden helallik alarak bozduğunu düzeltmeye çalışmalıdır.

        Mü’min kişi hiçbir günahı küçük görmez, zira mü’min için günahın büyüğü küçüğü olmaz. Her günah kalbi karartan siyah bir noktadır ve o noktalar zamanında temizlenmezse gün gelir kişinin kalbini kaplar. Yani bir adam bir günde, bir yaptığıyla dinden, imandan çıkmaz, ama küçük günahlara alışkanlığın büyük günahları, büyük günahlara alışkanlığın da imansızlığı getirmesi kuvvetle muhtemeldir.

        O yüzden, “Böyle gelmiş böyle gider, artık bizim için dönüş yok” demeyip, hep zarara değil ilâhi rahmete talip olup, büyük küçük demeden her günahını, her hatasını hemen bir iyilikle sildirmek için gayret etmesi; kişinin doğru yola girdiğinin, doğru yolda olduğunun bir alametidir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar