Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KIYMETLİ dostlar! Yemin, kasem etmek çok mühimdir. Bir hadis-i şerifte mealen şöyle buyurulmaktadır:

        “Kapıyı vurduğunda kimsenin kapısını bile açmadığı, insanların baktığında nazar etmediği bir kimse vallahi diyerek yemin etse, kasem etse, bir hususta Allah’a (CC) söz verse, Allah (CC) onu dinler ve o sözüne itibar eder.”

        Birisinin kapısını vurduğunda, “Aman bu adama kapıyı niye açayım ki?” denilebilecek bir adam düşünün. Üstü başı yırtık pırtık olmuş, insanların bile nazar etmediği derekede kabul edilen bir kişi “Vallahi” diye Allah’a (CC) kasem etse, ant içse Allah Teâlâ onun yeminine bakıyor, Allah (CC) o yemini işitiyor, o yemine göre muamele ediyor.

        Allah’a (CC) söz vermek, yani yemin etmek bu kadar önemlidir. Çünkü mü’min ne yaparsa yapsın yalan söylemez. Diyelim ki bir adam, gerçekten bütçesine baktı, kontrol etti, bir borç aldı ve bu borcu ödeyebileceğini hissetti. “Şu şuradan gelirse, bu buradan gelirse ben bu borcu öderim” dedi. “Vallahi ben bu borcu ödeyeceğim” diye de taahhüt etti. İşte o zaman Allah (CC) o kişinin kefili oluyor. Tabii ki bu durum yemin eden kişi gerçekten ödemek isterse geçerlidir. Öylesine yemin etmekle bu iş olmaz.

        Bu durum dünya hukuklarında da vardır. Kişinin beyanatına güvenilir, ona göre hareket edilir. Meselâ belli deliller ortada kaldı, bir kişiye hüküm vermek mevzuunda deliller yetersiz kaldı, yemin ettirilir. Hâlâ bugün filmlerde bile görürsünüz bunu. İşte gâvur denilen insanlar bile kendilerince kutsal kabul ettiği bir kitabı uzatırlar, sadece doğruyu söyleyeceğine yemin ederler. Tanığın yarın Allah’a karşı şehâdet edebilecek durumda olması gibi bir manevi mesuliyet de yüklerler.

        İNANÇ, İNSAN ÜZERİNDE BASKI UNSURU DEĞİLDİR

        Bugün inançsız denilen insanlar bile aslında pek çok şeye inanmaktadır.

        Örneğin, arabada giden insan, asfaltın arabasını ve kendini koruyacağına inanır. Navigasyonunuzu çalıştırdınız, “20 km sonra şuraya ulaşacak” diyor size, ona inanıyorsunuz. Yolun su gibi dalgalanmayacağına imanınız var. Başınıza taş düşmeyeceğine inanıyorsunuz, arabanızdaki benzin göstergesinin doğru olduğuna inanıyorsunuz. Direksiyonunuzun gerçek bir direksiyon olduğuna ve frene basınca arabanızın duracağına inanıyorsunuz. Bakın ne kadar çok inancınız var. İnsan inanmadan yaşayamaz ki, hep bir kabul vardır insanın hayatında.

        Dolayısıyla bir insan neye inanırsa inansın, nasıl inanırsa inansın, onu bağlayan bir inancı vardır ve o inanç insanın üzerinde bir baskı unsuru değildir. Sahip olduğu, inandığı şey insanın üzerinde bir kontrol mekanizması oluşturur. O kontrol mekanizmasının herkes tarafından kabul edilecek güzel bir ahlâkta oluşu, o insanın aklıyla, ahlâkıyla topluma, insanlığa kendisini kabul ettirmesini de beraberinde getirir.

        Biz yemin ettiğimizde o yeminle beraber Allah Teâlâ’nın orada hazır olduğunu bilsek, yemini bile az etmemiz icap eder. Birçok İslam büyüğü, haklı oldukları bir hususta yemin ettiklerinde, haklı olmalarına rağmen yemin ettikleri için buna kefâret olsun diye Allah’ı o meselede davet etmek gibi edepsizce hareket ettiklerini düşünerek ya bir hatimle ya bir umreyle yahut gece namazları gibi ibadetlerle kefâret yapmışlardır. Yani yalan yere yeminin kefâretini konuşmuyorum, doğru yere yemin ettikleri zaman bile utanmışlardır. Çünkü yemin, Allah’ı bir meselede oraya davet etmektir.

        ALLAH (CC), İNSANIN YEMİNİNE İTİBAR EDER

        İnsanın yemin etmesinin ne kadar ehemmiyetli olduğunu bir düşünün. Allah’a (CC) yemin etmenin insanı nasıl bağladığını tefekkür edin.

        Günümüzde maalesef olur olmaz yere yemin etmek bazı kimselerde alışkanlık haline gelmiştir. Herhangi bir ticari metayı satmak, alışveriş yapmak için habire yemin etmek her ne kadar alışverişi bozmasa da, o alışverişi batıl yapmasa da bir şekilde alışverişteki kazanılan paranın bereketini alır götürür. Yani kişi bu yemininden dolayı bereketini heba etmiş olur.

        Hatta bazen bizim hatiplerimiz coşuyor, “Vallahi bunu yapan cehennemdedir, vallahi bunu yapan cennettedir” diyorlar. Sonra diyorsun ki: “Niye böyle söylüyorsun?” Cevaben, “Efendim insanların imanını yakîne getirmek için konuşuyorum, işte Resûlullah vaat etmiş, hadis-i şerif de var, âyet-i kerîme de var” diyorlar.

        Güzel kardeşim, tamam da Allah Teâlâ orada bunu yeminle ifade etmiyor. Cenâb-ı Hakk bunu beyan ediyor, Allah Teâlâ’nın sünneti değişmez, doğru fakat Allah Teâlâ’nın bazen sünnetini kulunun lehine değiştirdiği de yine âdetinden, sünnetindendir. Sen insanları ikaz etmek için farklı bir hitap, belâgat kullanıyorsan kullan. Ama sadece insanları galeyana getirmek ve o andaki heyecanı tatmin etmek için yemin etmek yakışık alır bir şey değildir. O anda insan belki böyle, “Ne güzel konuşuyor!” diye bir iltifata mazhar olabilir veya kendisi o andaki heyecanıyla “Bir şey yaptım” hissiyatına kapılabilir, ama bu doğru bir şey değildir.

        Yemin etme bahsini çocuklar hakkında bir hatırlatmayla tamamlayalım. Elhamdülillah şimdi İslâm’a, Müslümanlığa, dinine duyarlı olan aileler biraz daha pedagojiyle, çocuk terbiyesiyle tecrübe sahibi olmaya başladılar. Benim çocukluğumda bir şey yapıp yapmadığına dair yemin edilmesi çocuklara teklif edilir, “Yemin et bakayım!” tarzında çocuğa baskı yapılırdı. Bu hiç hoş bir şey değildir, aileler bu nevi alışkanlıklardan uzak durmalı, yemin sözü olur olmaz yere ağza alınmamalıdır. Unutulmamalıdır ki insanı yemine davet etmek, yemin etmek gibi veballi iştir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar