Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Aziz kardeşlerim! Biz Müslümanların ibadeti âdet olarak yapmaya başladığı günden beri ne birliğimiz kaldı ne dirliğimiz. İbadetten maksud olan, Allah’ın (CC) ve Efendimiz’in (SAS) ahlakıyla ahlaklanmayı unutup, ibadetin kendisini yapıp manâsından bîhaber kaldıkça bu hâlimizin de düzeleceği yok gibi görünüyor.

        Cenâb-ı Allah’ın bizlerin kulluğuna, ibadetine bir ihtiyacı yoktur. İbadetler bizlerin ihtiyacı olduğu için farz kılınmıştır. Örneğin namaz... Hiç düşündünüz mü “Madem Allah Teâlâ’nın ihtiyacı yok, neden namaz kılmakla emrolunduk?” diye. Orucu sadece açın hâlinden anlamak için mi tutuyoruz? Sadaka vermezsek, hâşâ Allah kendi kullarının ihtiyacını görmekten âciz mi kalacak?

        Kardeşlerim! Bunların hepsi ve dahası bizlerin güzel ahlakı tanıması, tatması, yaşaması ve nihayetinde o ahlakla; Allah Teâlâ’nın ahlakıyla ahlaklanması için verilmiş nimetlerdir. Yani namazdan, oruçtan, zekâttan, hacdan, sadakadan, Kur’ân okumaktan, farz veya nâfile diğer ibadetlerden murat olunan şey, onları robot gibi düşünmeden, idrak etmeden, bir âdet gibi yapmak değildir.

        Bugün biz Müslümanların içine düştüğü en büyük yanılgılardan bir tanesi budur. Biz dini sadece ibadetlerin zâhirinden, şeklinden ibaret olarak algılar hâle geldik maalesef.

        Namazdan maksadın, dâima Allah’ın (CC) huzurunda olduğumuz bilincine ulaşmak, oruçtan maksadın helâle bile el uzatmayarak benliğimizi kırmak, gecenin bir vakti sahura kalkıp sırf O (CC) emretti, Habib’i (SAS) tavsiye etti diye uykumuzu bölmek, böylece Allah Teâlâ’nın rızasının, emrinin kendi keyfimizden de, ihtiyacımızdan da, uykumuzdan da önemli, öncelikli olduğunu yaşamanın lezzetini tadıp senenin geri kalanına bu idraki, bu lezzeti taşımak olduğunu unuttuk kardeşlerim.

        Acaba Allah Teâlâ bizleri bu hâlimizle, bu düzeltmediğimiz, güzelleştirmediğimiz ahlakımız, kötü huylarımızla, emmâre sıfat nefsimizle kabul eder mi diye düşünmez olduk. Zaten emrolunduğumuz bir şeye, amelimize güvenir olduk. Şeklini yapınca, işimiz biter sandık. İhlâsı, ihsanı unuttuk. Sonunda da bitti vesselam...

        ÂDET İLE İBADETİ AYIRAN NİYET

        Sevgili okurlarımız! Sizlerle daha evvel de niyetten sohbet etmiştik. Ramazan’ın şu son günlerinde bir kez daha bu hususu hatırlatmak isteriz.

        Bir şeyi âdet olarak mı ibadet olarak mı yaptığımızı anlamamızın en doğru yöntemi niyetimize bakmaktır. Biz o ibadeti sırf o ibadeti yapmış olmak, yani emri tutmak veya yasak savmak için mi yapıyoruz, yoksa onu yaparak Allah Teâlâ’dan başka bir şey daha istiyor muyuz?

        Burası çok önemli; çünkü sadece emri tutmak için yaparsak sonunda bugünkü hâle geliyoruz. Dini, emir ve yasaklardan ibaret bir şey olarak algılayıp, robot gibi düşünmeden yapıp kendimizce sorumluluklardan kurtulmuş oluyoruz. Sizce de kurtulmuş oluyor muyuz, hakikaten?

        Kardeşlerim! İnsaf ile bakınca, “Ben güzel ahlakı tamamlamak için gönderildim” diyen bir peygamberin ümmeti olarak vazifemizin spor yapmak, aç kalmak, turistik gezi yapmak olmadığını anlamak için hoca, âlim olmak gerekmediğini herkes görecektir.

        Buraya kadar âdet olarak, sadece şekliyle ibadet yapmanın nasıl olduğunu anlatmaya çalıştık. Şimdi isterseniz birkaç cümle de, o şeklini yaptığımız şeylerin nasıl ibadete dönüşeceğinden bahsedelim. Yani niyeti anlatalım.

        Kıymetli okurlarımız! Eğer niyetimiz varsa, yani sadece şekline değil ruhuna, hakikatine, sırrına, zevkine böylece Allah Teâlâ’nın yakınlığına, rızasına, güzel ahlaka, kötü huylarımızdan kurtulmaya talip isek işte ancak o zaman yaptığımıza âdet değil ibadet denir. İşte ancak o zaman Hazret-i Allah’ın kul diye muhatap kabul edeceği insan adayıyız demektir. İşte ancak o zaman, Efendimiz’in (SAS) ümmetiyiz demektir. Yoksa Cenâb-ı Allah’ın; tek işi secde etmek, rükû etmek, kıyam etmek, tesbih etmek, dua etmek olan melekleri zaten vardır. Bizim ibadetimize de ihtiyacı yok.

        BUGÜN NİYETLERİMİZİ TAZELEME GÜNÜ OLSUN

        Kıymetli dostlar! Çok basit gördüğümüz bir “niyet”, dünya algımızı ve yaşantımızı, dolayısıyla ahiret hayatımızı temelinden etkiler. Bizim dinimiz amelden önce niyet dinidir. Çünkü ameller niyetlere göredir. Bir kişi Allah Teâlâ’nın rızasını umarak ve dileyerek bir işe niyet etse, muvaffak olamasa bile o işi yapmış gibi sevap kazanır.

        Dostlar! Allah (CC) rızasını düşünmeden yapılan ibadet, hayır, hizmet ne varsa hepsi bereketsiz olur. İnsan niyetini kaybederse, gene namaz kılar, gene hizmet eder, gene ibadet taatle meşguldür görünüşte. Ancak yapılan işten umulan netice hâsıl olmaz.

        Öyle ki bazen nefis ve şeytan gayet hâlis niyetle başladığımız işleri bile kendi taraflarına çevirir. Senelerdir namaz kılan bir mü’min artık namaza dururken Allah’ın (CC) huzurunda olduğu niyetini, idrâkini unutmuş olabilir. Ya da senelerdir Kur’ân hizmetinde bulunan bir başka din kardeşimiz, kendine göre hizmetinin devamı için şart gördüğü parayı temin etmek, insanları bu hizmete teşvik etmek gibi sebepleri Allah rızasının önüne geçirmiş, “Hizmeti sürdürüyorum, vatana millete dine faydalı bir şeyler yapıyorum” derken, işi hizmeti sürdürme hırsına veya ticarete çevirmiş olabilir. Diğer ibadet ve taatlerde de buna benzer niyetini kaybetme, hedefinden sapma örneklerini sizler çoğaltabilirsiniz.

        Biz Müslümanların “Yaptığım bu işi kim için ve ne için yapıyorum?” diye işin başında, ortasında, sonunda bir kere daha düşünmesi gerekir, vesselam...

        CENNETE AMELLERİMİZLE DEĞİL, CENÂB-I HAKK’IN RIZASIYLA GİRECEĞİZ

        Allah (CC) biz kullarını öyle çok sever ki; cezalandırmak için değil âdeta affetmek, mükâfatlandırmak için lehimize sebepler, bahaneler icât eder. Allah Teâlâ’nın hepimizi cehenneme atmak için sadece adaletiyle sorguya çekmesi yeter.

        “Benim amellerim beni cennete götürür” diyen kişi zaten bu kafayla muhtemeldir ki, cennete rüyasında girer. Çünkü Efendimiz (SAS), “Ben dahi Allah’ın (CC) rızasıyla cennete gireceğim” buyurmuş, cennete amelle değil Allah (CC) rızasıyla girileceğini ifade etmiştir.

        Kaldı ki kulun, kendinde bir benlik görerek ibadet etmesi gizli şirktir. Yani “İbadeti sen mi ettin, yoksa Cenâb-ı Hakk mı nasip etti de yaptın?” diye bir sorsalar, başka soruya gerek kalmaz. Bu sözü söyleyecek kadar ahmak olmayan diğer insanlar ise zaten amelleriyle cennete giremeyeceğini bilir, adalet değil rahmet, merhamet, mağfiret dilenir Allah’ın (CC) kapısında her dâim.

        Dostlar! Ameller yani ibadet ve taatler, Allah’ın (CC) rızasını kazanmak için birer vesiledir. O yüzden biz mü’minler salih amellere sarılırız. Ama asla o amellere güvenmeyiz. Ancak ve ancak bizi o amelleri yapmaya lâyık bulan ve muvaffak eden Rabb’imize (CC) güveniriz.

        SORDUM ÖĞRENDİM

        - Bilgi yarışmasından kazanılan ödülü almak câiz midir?

        Bu ödülü almak câizdir, herhangi bir sakıncası yoktur. Bu nevî yarışmalar insanları bilgi sahibi kılmak için teşvik etme görevini de görmektedirler.

        - Şans oyunlarından elde edilen para helal midir?

        Bu nevî alın teri bulunmayan yol ve şekillerle kazanılan para kumara girmektedir. Bu para kumar olduğu için helal değildir.

        - Altın veya para toplanılarak gün düzenlemek uygun mudur?

        Bu gibi gün oturmalarında kişiler arasındaki ziyaret sırası tamamlandığında, kişilerin verdiği para veya altın en sonunda kendilerine dönmüş olur. Gelenler de buraya gönüllülük esasıyla geldiklerinden, bu toplanmaların bir sakıncası yoktur.

        AYET-İ KERİME

        “NİCE peygamberler vardı ki, beraberinde birçok Allah (CC) erleri bulunduğu halde savaştılar da, bunlar, Allah (CC) yolunda başlarına gelenlerden dolayı gevşeklik ve zaaf göstermediler, boyun eğmediler. Allah (CC) sabredenleri sever. Onların sözleri, sadece şöyle demekten ibaretti: ‘Ey Rabb’imiz! Günahlarımızı ve işimizdeki taşkınlığımızı bağışla; ayaklarımızı (yolunda) sabit kıl; kâfirler topluluğuna karşı bizi muzaffer kıl!’

        Allah (CC) da onlara dünya nimetini ve (daha da önemlisi) ahiret sevabının güzelliğini verdi. Allah (CC) iyi davrananları sever.

        (Âl-i İmrân 146-148)

        HADİS-İ ŞERİFLER

        “HAYÂ imândandır. İmân sahibi ise cennettedir. Hayâsızlık ve bundan kaynaklanan kabalıklar, çirkin ve kırıcı sözler eziyet, zulüm, haksızlıktan bir parçadır. Cefâ eden de cehennemdedir.”

        (Buhârî)

        “HEDİYELEŞİN, zîrâ hediye kalpteki kuşkuları giderir. Komşu kadın, komşusu kadından gelen hediye bir koyun paçası bile olsa hakir görmesin.”

        (Tirmizî)

        “KÂBE-İ Muazzama’yı kim elli defa tavaf ederse, Allah (CC) günâhından bir kısmını mağfiret buyurur.”

        (Buhârî, Müslim, Tirmizî)

        “Ey ihvân-ı din! Bu ahvâl ile aceb Allah bizi kabul eder mi?”

        Alvarlı Efe Hazretleri

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar