Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hiç şüphesiz Allah Teâlâ âlemlerin Rabb’i, her şeyi yoktan var eden, her türlü mülkün yegâne sahibidir. O (CC) rahmân ve rahîm sıfatıyla bizlere tecelli etmiş; kendisini, hakk ve hukuk dairesindeki kulluğumuzu hatta insanlığımızı şüpheye yer bırakmayacak şekilde beyan etmiştir.

        Allah Teâlâ’nın kul olarak muhatap kabul ettiği insanlara yani biz müminlere en büyük lütfu; Kur’ân-ı Kerîm’dir. Kur’ân-ı Kerîm’in yani Allah (CC) kelâmının anlaşılması, okunması, bilinmesi de Cenâb-ı Hakk’ın, bizlere en büyük lütfu olan Hazret-i Resûlullah’ı (SAS) göndermesiyle aşikâr olmuştur.

        Güzel dinimizin değişmez, asla pörsümez, moda ve güncel telakkilerin çok çok üstünde, her zaman ve mekânda değişmeyecek ölçüsü kitap ve sünnettir. Yani Kur’ân-ı Kerîm olmadan İslâm düşünülemez, Hazret-i Resûlullah Efendimiz (SAS) olmadan da Kur’ân-ı Kerîm’den bahsetmek hayalin ötesinde bir muhaldir.

        Cenâb-ı Hakk, Hazret-i Âdem’den (AS) Hazret-i Fahr-i Âlem Efendimiz’e (SAS) gelinceye kadarki peygamber ve nebilerine deği- şik vakitlerde yani dönemlerde kitap ve sahifeler olarak nitelendirilen kelâmını indirmiştir.

        Kur’ân-ı Kerîm’den önce indirilen, kitap yahut sahife ismini alan Allah (CC) kelâmlarının hepsine bizler “İman ettik” sözüyle kabulümüzü ortaya koymuşuzdur. “Âmentü” olarak bildiğimiz iman temellerinden biri de Cenâb-ı Hakk’ın indirdiği kitaplara iman etmektir.

        Fakat Kur’ân-ı Kerîm’den önce indirilmiş olan bu âyetlerin koruma ve muhafazasını Allah Teâlâ o devrin kavim ve ümmetlerine bırakmıştı. Kur’ân-ı Kerîm tüm kitapların, âyetlerin hakikatlerini kendisinde toplayan, cem eden özelliğiyle Efendimiz’e (SAS) indirildiğinde Allah Teâlâ artık bu kitabın âyetlerinde hiçbir şekilde tahrifat, tahribat, bozulmanın yaşanmayacağını, eski ümmetlerde olduğu gibi koruma ve muhafaza işini insanlara bırakmayacağını, en mükemmel hâliyle İslâm’ı beyan eden Kur’ân-ı Kerîm’in muhafazasını bizzat kendi kudretiyle koruyacağını ilan eyledi.

        Cenâb-ı Hakk’ın hikmeti hakkında “Niçin böyle oldu, buna müsaade eyledi?” gibi mütalaa yürütmek bizi sağlıklı bir noktaya çıkarmaz. Ama belki de eski ümmetlerin hâllerini gözden geçirip şu anda içinde bulunduğumuz nimeti anlayalım diye Rabb’imiz böyle murat etmiş olabilir.

        EFENDİMİZ’İN (SAS) SÜNNETİ KORUMA ALTINDADIR

        Şimdi buraya kadar anlatılanlar ile “Birlik’te Sohbet” köşemizin başlığı arasındaki münasebeti kurmakta belki zorluk çekmiş olabilirsiniz. Öyle ya, dinin kaynağı konumundaki hadis-i şerif yani Resûlullah Efendimiz’in (SAS) tatbikat, tavsiye ve açıklamaları konusundan bahsederken niçin Kur’ân-ı Kerîm hakkında bu malumatı veriyoruz?

        İşte bu noktada bir hakikat maalesef gözden kaçırılmakta. Nasıl ki Kur’ân-ı Kerîm’in âyetleri asla bozulmayacak şekilde ilâhî bir koruma altındaysa, o âyetlerin hükümleri ve o hükümlerin yerine getirilmesi hususunda en önemli rolü oynayan Resûlullah Efendimiz’e (SAS) itaat ve O’nun (SAS) gösterdiği şekilde İslâm’ı yaşamanın hükümleri de Allah Teâlâ tarafından korumaya alınmıştır. Bunun aksini düşünmek Kur’ân’ın âyetlerine imanla ters düşer. Ne mantık, ne mânâ, ne din açısından asla bu çürük fikir iman sahasında yer bulamaz, Hakk zeminine oturtulamaz.

        Zira Kur’ân-ı Kerîm’de birçok yerde Efendimiz’e (SAS) itaat ve tabi olma emriyle müminler muhatap kabul edilmiştir. Şöyle herkesin anlayacağı düz bir mantıkla bu emrin muhteviyatına baktığımızda, Allah Teâlâ’nın bizlere beyan eylediği bu hükmün yaşanabilir ve tatbik edilebilir özellikte olması gerekmez mi? Şayet Resûlullah’ın (SAS) sünneti, hadis-i şerifleri bozulacak ve kaybolacak olsa Allah Teâlâ bize bunu emreder miydi? Cümle İslâm âlimleri Kur’ân-ı Kerîm’in korunduğu gibi Efendimiz’e (SAS) itaat yollarının da muhafaza edildiğini beyan etmişlerdir. İslâm’ı yaşayışı sünnet olarak bulunmayan bir peygambere itaat edilebilmesi mümkün müdür?

        DOST GÖRÜNÜMLÜ DÜŞMANLARA DİKKAT EDİN

        İnsanların bu husustaki bilgi eksikliğinden yararlanıp “Kur’ân-ı Kerîm’le bir buluşma sağlansın” kılıfıyla dinin kaynağı kabul edilen hadis-i şerifleri ve Efendimiz’in (SAS) uygulamalarını neredeyse tamamen reddetmeye çalışmaları; sinsi, şeytani bir oyunun parçasından başka bir şey değildir.

        Şimdi bazıları çıkıp hemen diyecek ki: “Olur mu hocam, şu kadar hadis uydurulmuş, bu kadar asılsız rivayetler gelmiş, bunu nasıl açıklayacaksınız?”

        Güzel kardeşlerim! İşte tam da bunu söylemek istiyoruz. Öyle bir ilâhî muhafaza dinimizin kaynakları üzerinde cereyan etmektedir ki sahtekârlık ve iftira konumundaki rivayet ve sözler tek tek ayıklanmıştır. Günümüzde bu işe sanki gönüllüymüş gibi ortaya çıkıp da hadis-i şerifleri itibarsızlaştıran kişilerse esas hilenin ve iftiranın merkezi konumundadırlar.

        Bilgisayarla uğraşırken ekranda bir virüs programı yazısı çıktı. Çok anlamadığımdan arkadaşımı arayıp “Bu programı kullanayım mı? Bilgisayarıma virüs bulaşmış” dedim. Bana, “Aman Fatih Hocam sakın ha, bu namussuzlar kendilerini virüsleri ayıklamak için program yapmış gibi gösterip senin bilgisayarı ele geçirir, çökertirler. Esas virüsü bunlar bulaştırıyor” diyerek ikazda bulundu.

        Bendeniz günümüzün iyi niyet ve Resûlullah’a (SAS) muhabbetten uzak insanlarının hadis-i şerifler hususunda sözüm ona eleme yapmalarını buna benzetiyorum. Virüs programı gibi kendilerini lanse edip “Bunların hepsinin ayıklanması lazım” diyerek ortaya çıkıyorlar. Ama asıl habisliği, dinî programımızı bozarak ve çökerterek kendileri yapıyorlar.

        Hadis-i şeriflerin ehemmiyeti hakkında “Birlik’te Sohbet” etmeye inşallah devam edeceğiz. Şimdilik sizi bu düşüncelerle Allah Teâlâ’ya emânet ediyorum. Rabb’im cümlemizi iki cihan saadetine ve sevdiklerimize kavuştursun.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar