Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Evet, Receb-i Şerif yani Receb ayı bizlere “Elveda!” demekte. Tabiri caizse son dönemece girdik. Ama öylesine çekip gitmiyor bu mübarek, güzel ay. Hâlâ rahmet güzelliklerini yakalamak için bir fırsat, bir şans var dercesine; 27. gecesindeki “Miraç Kandili”yle bize sesleniyor.

        Miracı anlatmak mı yoksa miracın bizde oluşturması gereken güzellikleri anlatmak mı? Bu ikisi arasında pek karar veremiyorum. Çünkü Efendimiz’in (SAS) hayatını güzelce okuyup öğrenen, Resulullah Efendimiz’e (SAS) muhabbetle Kur’an-ı Kerim’i anlamaya çalışanlar zor bulunuyor. Bu okuma ve anlamanın yanında en azından haftada bir iki kere dini sohbetlere giden ve feyiz alanlar da iyice azaldığından tarihiyle, safhalarıyla ve neticeleriyle miraç hadisesini tamamen anlatmak istiyor insan.

        MUCİZE: AKLI ACİZ BIRAKMAK

        Bir tarafını anlatsanız diğer tarafını anlamayanlar, bir güzelliğini anlatmasanız “Vay bunu niçin anlatmadın?” diyenler arasında bazen sıkışıp kalıyoruz. Aslında sıkışma falan yok da, her insana kıymet vermeye çalıştığımızdan dolayı ince eleyip sık dokuyoruz. Çoğu zaman aynı nezaketi göremesek de...

        27. Receb gecesi vuku bulan “Miraç” hadisesi ruh ve ceset, yani beden beraber olarak gerçekleşmiştir. Çünkü âyet-i kerimede “Abd” yani “Kul” kelimesi zikredilmiştir. “Abd” yani “Kul”; ruh ve ceset beraber olan kişiye denir. Sadece beden, sadece ruh kul olamaz, kulluk yapamaz.

        Mucizeleri bilimsel verilere, kaidelere, akli çerçeveye uydurmaya çalışmak tam bir saçmalıktır. Zira mucize kelimesi zaten aklın hafsalasının ve çerçevesinin ötesinde vuku bulur. Mucize; aklı ve maddi sınırları aciz bırakmak manasına gelmektedir. Ama tabii ki tamamen inkâr edenlere “bu âlemde her şeyin mümkün olabileceği” kaidesini hatırlatmak için insanları “Ölçemesek, bilemesek de mümkün, olabilir” noktasına çekmek üzere bazı deliller ve kıyaslar yapılabilir. Fakat mucize kavramını bilmeden bunları konuşmak beyhudedir.

        “Kulunu (Efendimiz) (SAS) geceleyin, Mescid-i Haram’dan kendisine bazı âyetlerimizi göstermek için, etrafını mübarek kıldığımız Mescid-i Aksâ’ya götüren Allah (CC), her türlü noksan sıfatlardan münezzehtir. Şüphesiz ki her şeyi hakkıyla işiten, hakkıyla gören O’dur.” (İsrâ-1)

        Sidretü’l-Müntehâ; “yaradılmışlık âleminin son hududu, sınırı”dır. Yani bu makamdan sonra başlayan âlem, mahlukun bulunduğu bir âlem değildir. Burası; Allah Teâlâ’nın hususi haremidir, şekli, rengi, maddesi hatta manası bizler için meçhuldür. Ancak; Cenâb-ı Hakk’ın bildirdikleri ve Efendimiz’in (SAS) kendisine ilim ve haber olarak verilenleri aktarmasıyla hakkında fikir veya kanaat sahibi olduğumuz bir âlemdir.

        KUDÜS VE MESCİD-İ AKSÂ

        Fakat miracın neticelerini düşünmek için kalp ve kafamızı harekete geçirdiğimizde Kudüs ve Mescid-i Aksâ gerçeğiyle yüzleşiriz. Mademki miraç sadece Efendimiz’in (SAS) bunu yaşamasıyla sınırlı değil, hepimizde yaşanması gereken bir manayı temsil ediyor, o halde bu gece bir daha idrak etmeliyiz ki Kudüs ve Mescid-i Aksâ olmadan miraç binası ortaya çıkmayacaktır.

        Mescid-i Aksâ’dan mahrum olan Müslümanların henüz daha dünya üzerinde yapmaları gereken işler bitmemiş demektir. Mescid-i Aksâ nefes almıyorsa İslâm vücudunda sıhhat ve afiyetten bahsetmek mümkün değildir. Damarları tıkanmış, felç olmuş, kanser hücreleri gibi içten içe bitiren hastalıklar sarmış, ne olmuşsa olmuş ama henüz sıhhatine kavuşamamıştır. Mescid-i Aksâ fikrinin radikal grup ve hiziplerin elinden bir an önce sıyrılması, hatta kurtulması ve Müslüman toplumun ortak bir derdi olduğu şuurunun yaygın hale getirilmesi icap etmektedir.

        Kudüs; Arapların, Filistinlilerin, Yaser Arafat’ın, falancanın filancanın meselesi değildir. Kudüs “Elhamdülillah Müslümanım” diyen herkesin muhabbetle sahip çıkması gereken iffet ve haysiyetidir.

        Çünkü; Mekke-i Mükerreme Allah Teâlâ’nın haremi, Medine-i Münevvere Efendimiz’in (SAS) haremi, Mescid-i Aksâ ise Müslümanların haremidir. Miraç Kandili’nde Allah Teâlâ bize bu iman ve İslâm gerçeğini şuur ve aşk olarak ihsan buyursun.

        NAMAZ, MÜMİNLER İÇİN MİRAÇTIR

        Miraç gecesiyle beraber 5 vakit namaz emrolundu. Öncesinde de kılınıyordu ancak bu gecede herkese farz olması sebebiyle namaz bütün müminler için bir miraç oldu. Yahut miraç bütün müminler için namaz oldu. Bundan dolayıdır ki bizler Cenâb-ı Hakk’a yaklaşmak ve daha birçok işimiz için hatta Mescid-i Aksâ sorununu halledebilmek için mucize beklemeyelim, burak, eşek, katır gibi bineklere de fazla takılmayalım.

        Allah (CC) ve Resul (SAS) aşkını kendimize burak edelim, bu muhabbetle mesafeleri kat edip hem yaşadığımız hayat sathında hem de kendi içsel yolculuğumuzda miraç edelim. Bunun başlangıcında da namaz var, sonunda da. Zaten şu veya bu şekilde öldüğünde eğer hâlâ Müslüman olarak anılıyorsan seni musallaya koyacaklar, Allah’a (CC) ısmarlanmanı namazla yapacaklar. Allah Teâlâ hepimizin miracını idrak ve ibadetle güzel eylesin.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar