Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Acaba cimrilik edenlere fazla mı yükleniyoruz?” diye düşünüyor bazen insan... Bilhassa dini ve ahlaki söylemlerde cimri kimselerin ve cimriliğin yerilmesi niçin bu kadar sıkça karşılaşılan bir durum?

        Öyle ya... Bu kadar günah ve kabahat varken, nekeslik ve cimrilik... Yani biraz tuhaf...

        Günümüzde, bu kötü ahlakın masum veya hafif görülmesinin asıl sebebi ise “cimri” tarifinin neleri içine aldığını bilmemekle alakalı...

        İnsanlara sorsanız “Cimri kimdir?” diye, size “Elinde imkânı olduğu halde ihtiyacını görmeyen, kendisinden talep edileni saklayan, pinti” cevabını alırsınız çoğunlukla.

        Evet... İmkânı, fırsatı varken hayır ve güzellik yapmayan herkes az veya çok cimridir.

        Çoluk çocuğuna muhabbetini vermeyen, ilminden istifade edilmeyen, vatan-millet için bir şeyler ortaya koymayan, insanları barıştırmayan, derde derman olmayan, fırsat elindeyken kulluk, hizmet etmeyen herkes cimri kıvamındadır aslında.

        Hazret-i Mevlânâ mealen buyurur: “En cömert; nefsinden, canından verendir. Abdest almak, namaz kılmak, helal için çalışmak, ibadet etmek cömertliktir. Bunları yapmaktan yüz çevirmek ise pintiliktir, cimriliktir.”

        Güler yüzlü olmamak bile cimriliktir bazen... Bazen de sözle bile hürmeti çok görüp yapmamaktır. Efendimiz (SAS) “En cimri(lerden biri de) ismim yanında zikredilir, anılır da bana salât ü selâm etmez” buyurmadı mı? Demek ki hak söz söylememek, hak sözü tasdik etmemek de cimrilik sayılıyor mana âleminde...

        Cimriliğin küfür ve şirk boyutu da var desem, “Yok artık!.. Daha neler!” demeyin... Gelin dinleyin.

        Cimrilik işin görünen yüzüdür. Bu hastalığın esas sebebi inkâr mikrobudur. Cimri niçin veremez, neden sarf edemez? Sahip olduğu elinden gidecek ve bir daha bulamayacak diye...

        Veya kendinde görür kazancını, kendinden bilir saltanat ve imkânını. “Verirsem vermez bir daha” der, iftira ve bühtan eder Rabb’ine. Ya da “Ben yaptım, ben kazandım” der de kafa tutar hakiki mülk sahibinin karşısında... Kendi gibi cimri zanneder Mevlâ’sını... İşte o zaman cimrilik ya küfürle ya şirkle gösterir çirkin yüzünü.

        “Ama kardeşim, oraya ver, buraya sadaka, diğer tarafa infak, nereye kadar?” Doğru, insanı cimriliğe sevk eden belli hastalık ve illetler olduğu gibi insanı vermeye teşvik eden güzellikler de lazım. Yoksa cömertlik, tasadduk yani sadaka, yardımseverlik bir noktaya gelir, insanı bezdirir. Bu gösteriyor ki, “Ancak insanın içinde hiç bitmeyen bir mana hazinesi varsa kişi cimrilikten kurtulabilir”. Derler ya:

        Tâc marifet tacıdır,

        Sanma gayrı tâc ola,

        Taklit ile tok olan,

        Hakikatte aç ola...

        ALDANMAYACAĞIZ VE ALDATMAYACAĞIZ

        İnsanın kalbi ve ruhu, infak ettikçe Allah (CC) muhabbetiyle coşmuyor, gıdalanmıyorsa niye versin ki? Veremez, ufak tefek bir şeyler yapsa da pes eder. Ama yol kesen eşkıyayı da yabana atmamak lazım. Aldanmayacağız ve aldatmayacağız. Dünyayı bileceğiz aldanmamak için; dini diyaneti de öğreneceğiz ki yanlış konuşup, fetva verip aldatmamak için. Bugünler, ölümcül cimrilik hastalığından kurtulmak için çok büyük fırsatların önümüze geldiği günlerdir.

        Evet, bakın cimrilik dedik, söz nerelere uzandı, bizi nasıl da içten dıştan kuşatıverdi? Bünyenin hasta mı sıhhatli mi olduğunu bir damlacık kandan nasıl anlayabiliyorsak, maddi ve manevi sıhhatimizi de davranışımız ve ahlakımız ele vermekte. En azından her hareketimiz incelenmeye muhtaç önem arz etmekte.

        Erenler! Söyleyin bakalım cimrilik hafif, küçük günah mıdır? Sevap olarak ne kaldı adı cömertlik, sehavet olmayan? Günah olarak ne kaldı adına cimrilik, pintilik, nekeslik denilmedi?

        İman için, Allah (CC) için, Efendimiz’in (SAS) ümmeti ve insanca kulluk için cimri olmaktan korkalım. Şerrinden Mevlâ’ya sığınalım vesselam.

        SEYYİD’ÜL İSTİĞFAR

        - Efendimiz’in (SAS) tavsiye ettiği bu duaya Efendimiz’in (SAS) işaretiyle “istiğfarların en büyüğü” manasına gelen “Seyyid’ül İstiğfar” denmiştir.

        - Efendimiz (SAS) “Kim bu duayı inanarak, sabahleyin okur da o gün akşama çıkmadan ölürse o kimse cennetliktir. Her kim de akşamleyin okur da sabaha çıkmadan ölürse o kimse cennet ehlindendir” buyurmuştur.

        - “Allahümme ente Rabbi.”- Ya Rabbi! Sensin benim Rabbim.

        - “Lailahe illâ ente halakteni.”- Sen ey Rabbim! Beni yaratan, kendisinden başka ilah olmayan Allah’ımsın.

        - “Ve enâ âbdüke ve enâ âlâ âhdike ve va’dike mesteta’tü.”- Ben senin kulunum ve tâ ruhlar aleminden seni bildiğim bu ana kadar elimden geldiğince kulluk ahdimde ve vaadimde sadık olmaya çalışıyorum, çabalıyorum.

        - “Euzübike min şerri mâ sana’tü.”- Sana sığınıyorum Rabbim! Yaptığım her şeyin şerrinden bana şer olarak dönmesinden.

        - “Ebüü leke binimetike âleyye.”- Bana bahşettiğin başta iman nimeti olmak üzere bütün nimetlerini büyük görürüm, küçümsemem...

        - “Ve ebüü bizenbi.”- Ama günahlarımı da asla küçük görmüyor, sana isyanı hafife almıyorum. İyiliğin de kötülüğün de farkındayım.

        - “Fağfirli zünübi.”- Ne olur günahlarımı yani seninle aramı açan her türlü kabahatimi affeyle, mağfiret eyle.

        - “Fe innehü lâ yağfirrüzzünübe illa ente.”- Benim bu günahlarımı senden başka affetmeyi kabul eden, silip temizleyecek olan kimsem yok Ya Rabbi!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar