Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        EGOLARI marifetlerinden büyük insanlar dünyası burası! İncir çekirdeğini doldurmayacak başarılarının rüzgârlarıyla egolarını şişirip şişirip havalanan, Kaf Dağı’nın etrafında dönüp duran insanların dünyası... MFÖ’nün, “En uzağa sen gittin, en önce de sen döndün, sen neymişsin be abi!” dediği adamların pireleri deve yaptığı bir panayırın orta yerinde durmuş, “Peki peki anladık!” diye bağırıp duruyoruz, onlar susmuyorlar... Ben, sen, o, hepimiz aynıyız aslında; ‘yalandan oyuncak zaferlerimizin’ üzerine devasa egolar inşa ediyoruz. Sonra kendi yaptığımız bu sanal tepeye çıkıp, oradan aşağıdaki miniminnacık insanları seyrediyoruz.

        Ve egolarımıza o kadar sıkı sıkıya bağlıyız ki bu ‘iskambil kağdından kulemiz’ yıkılmasın diye etrafına içi boş tuğlalardan ördüğümüz dev duvarları da büyüttükçe büyütüyoruz.

        Geçenlerde kendinden bahsederken konuştukça açılan, açıldıkça coşan bir arkadaşı dinlerken, içimden,“Amipin konuşabileniyiz eninde sonunda çok da şeetme be kardeş!” diyesim geldi.

        Sonra bir an durup düşündüm: “Ulan acaba ben de kendimden bahsederken böyle miyim?”

        KİM KİMİ TANIYABİLİR?

        İnsanlık tarihinin ilk ansiklopedisini yazan Plinius, “Herkes kendisi için bir derstir; elverir ki insan kendini yakından görmesini bilsin...” diyor.

        Kendini yakından görmek denince aklıma ilk gelen isim olan Montaigne, “Benim yaptığım bildiklerimi söylemek değil, kendimi öğrenmektir; başkasına değil kendime ders veriyorum...” diye açıklıyor dev eseri ‘Denemeler’i neden yazdığını... Plinius’un dediği gibi kendim için bir derssem ‘bu ders’te kendime torpil geçiyor muyum? Doğrusu kendimi daha iyi tanımak için içime baktığımda ego denilen o geri zekâlı, boş beleş sıra arkadaşımın yalan yanlış kopyaları yüzünden her seferinde ‹kendi dersimden çakmaktan korkuyorum...

        “Beni benden iyi kim tanıyabilir ki?” diye isyan ederken The Atlantic’ten Adam Grant kulağıma cevabı fısıldadı: “Mesela iş arkadaşların seni, senin kendini tanıdığından daha iyi tanıyor olabilir...”

        Grant, kendimizle ilgili bazı konularda doğru bilgi için güvenilecek en son kişinin yine kendimiz olduğunu söylüyor: “Aynı otomobili yıllardır kullanıyorsun diye motorun ne zaman bozulacağını en iyi sen bilemezsin!”

        Binlerce kişiyle yapılan araştırmalar sonucunda iş arkadaşlarının birbirlerinin kişilikleri hakkında verdikleri bilgilerin kişilerin kendi söylediklerinden daha isabetli olduğu ortaya çıkmış.

        KENDİNİ ABARTMAK

        Psikolog Simine Vazire, insanlardan kendilerine ve dört arkadaşına duygusal istikrardan zekâya, yaratıcılıktan atılganlığa uzanan bir dizi özellik üzerinden puan vermelerini istemiş. Sonra, kendi kişiliklerini arkadaşlarından daha iyi tahmin edip etmediklerini görmek için, bu özellikleri ölçen bir dizi test yapmış. Sonuç insanlar duygusal kararlılıkları konusunda kendilerini arkadaşlarından daha iyi tanırken örneğin yaratıcılıkla ilgili konularda arkadaşlarının onları kendilerinden çok daha iyi tanıdığı ortaya çıkmış.

        İnsanlar (ben bizzat kendim de;) kendilerinden bahsederken ne kadar zeki, cömert, önyargısız, tarafsız, iyi niyetli olduklarını abarttıkça abartabiliyorlar... Ama tüm bunlar kendilerinde görmek istedikleri şeyler ve bu yüzden de ‘en iyi tanıyor olmaları gereken’ kendilerinden bahsederken en yanlış bilgileri verebiliyorlar. Gerçekte ne olup olmadığımızı anlamak için kendimize biraz dışarıdan bakabilmemiz gerekiyor.

        Tıpkı Bob Dylan’ın ‘Positively 4th Street’ şarkısında arkadaşına “Sadece bir anlığına benim ayakkabılarımın içinde olsaydın ve bir anlığına ben de sen olabilseydim...” dediği gibi...

        GURUR VE BUDALALIK

        Egoları marifetlerinden büyük insanlarla sohbet ederken hep Dylan’ın şarkısı çalıyor içimde... Ve bazen bir yerlerde kendimden bahsederken hep oradakilerin ‘ayakkabılarının içinde olduğumu’ ve onların gözünden nasıl göründüğümü düşünüyorum.

        Montaigne’nin “Kendini olduğundan fazla göstermek çoğu kez gururdan değil budalalıktandır... Kendinden aşağıya bakıp da kendi kafasına hayran olan adam, kendinden yukarıya, geçmiş yüzyıllara gözlerini kaldırsın o zaman yüzlerce devin ayakları altında kalacak burnu kırılacaktır...” sözünü hatırlıyorum.

        İşte böyle anlarda, kendimi tanıma dersinde insanların gözünde sınıfı geçmek için beş para etmez şapşal ‘ego’mdan kopya almaktansa boş kâğıt vermeyi tercih ediyorum!

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar