Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “YAVUZ Turgul’un yeni filmi ‘Yol Ayrımı’, ‘hayatı erteleme, ıskalama, anı yaşa’ mesajlı 2.5 saatlik bir kamu spotu!”

        Büyük usta Şener Şen’le, Turgul’u 7 yıl aradan sonra yeniden buluşturan ‘Yol Ayrımı’nı 114 karakterlik böyle bir tweet’e sığdırmak mümkün olabilirdi belki de... Ama her ne kadar ilk bakışta böyle bir his veriyorsa da, filmde altı kalınca çizilen, ‘an’ın kıymetini bilmek meselesi sinemadan çıktıktan sonra da kafamda dönüp durdu bütün gece.

        Yatağın orta yerinde gözlerimi tavana dikmiş, “Ulan ben Mazhar’ım” diye kendi kendime kederlendiğim o ‘an’ Yol Ayrımı’nın aslında hepimizin ‘gelecek güzel günler için feda ettiğimiz bugünlerimize, ‘an’larımıza’ bir ağıt olduğunu düşünüp 114 karakterlik o tweet’i fındık kadar beynimin içindeki ‘taslak’lardan sildim!

        Söylemek istediklerini ‘tane tane’ anlatıp bazı ‘an’larda ‘oflayıp, puflamama’ neden olsa da ‘Yol Ayrımı’, ‘gitmeyi seçtiği yolda ’yüzüme tuttuğu aynayla bir ‘an’lığına da olsa beni sefil hayatımla karşı karşıya getirmesiyle sınıfı geçti benim için... Bütün farkı da bu oldu işte...

        ‘YENİ HAYAT’ KAÇ PARA?

        Parayı bastırarak ‘Yeni Hayat’ almak için mücadele eden acımasız patron Mazhar ve ailesi ile hayırsız kocasının terk ettiği, ‘Çalış’ Sokağı’nda bir gecekonduda hasta oğluyla yaşayan Emine ve hayatın sillesini yemiş bir grup insanı ‘Nur’un Gemisi’de buluşturan Avukat Nur’un yollarını kesiştiren bir ‘an’ın dönüm noktası olduğu filmin ana fikri ‘uzun bir süredir’ hayatlarımızdan çıkardığımız, hatta alay ettiğimiz ‘şiirler’de saklı...

        Bu yüzden, uzun dokunaklı bir şiir gibi olan ‘Yol Ayrımı’nı en iyi anlatacak şeyle, Mazhar’ın dostu Kavanoz Altan’ın ardından okuduğu ‘Anlar’ şiiriyle, yazıyı burada bitiriyorum...

        Benim bütün farkım da bu olsun işte...

        ***

        “Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,

        İkincisinde daha çok hata yapardım.

        Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.

        Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,

        Çok az şeyi

        Ciddiyetle yapardım.

        Temizlik sorun bile olmazdı asla.

        Daha çok riske girerdim.

        Seyahat ederdim daha fazla.

        Daha çok güneş doğuşu izler,

        Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.

        Görmediğim birçok yere giderdim.

        Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.

        Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.

        Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,

        Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım.

        Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.

        Farkında mısınız bilmem, yaşam budur zaten.

        Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.

        Hiçbir yere yanında su, şemsiye ve paraşüt almadan,

        Gitmeyen insanlardandım ben.

        Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.

        Eğer yeniden başlayabilseydim,

        İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.

        Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.

        Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.

        Ama işte 85’indeyim ve biliyorum...

        Ölüyorum....”

        (Filmde bu şiirin Leyla Navaro’ya ait olduğu söyleniyor. Birçok kaynakta ise şiir Borges’e atfediliyor. Ama onlar da kesin değil...)

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar