Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ATTIĞIM adımları sayan akıllı telefonum İstanbul’da resmen yatıyor! Günde toplasan toplasan 500-600 adım ya sayıyor ya saymıyor. Çünkü İstanbul’da yürüyerek gittiğim bir yer yok... Ya da daha doğru bir ifadeyle İstanbul’da bir yerden bir yere yürüyeceğime deveye hendek atlatırım daha iyi!

        Mesela bizim gazetenin bulunduğu ‘trafiğe kapalı’ Talimhane’de otomobil ya da tur otobüsü çarpmadan yürümek mümkün değil!

        Önceki akşam herkesin öve öve bitiremediği Yapı Kredi’nin yeni binasını görmek için Kürşad’la (Oğuz) gazeteden Galatasaray’a yürüdük. Yaptığımız eyleme yürüyüş demek haksızlık olur, bata çıka zikzaklar çizerek, kaldırımlarla, yerde bir türlü sabit durmayan döşeme taşlarıyla dövüşüp 10-15 dakikalık yürüyüş boyunca iki burkulma, bir ayak takılması (bunlar benim başıma gelenler Kürşad’da hasar var mı sormadım) suretiyle düşme tehlikesi atlatarak kollarını açmış bizi bekleyen canım Akdeniz Heykeli’ne ulaşabilidik...

        1. SINIF YAYA BÖLGESİ

        “Kaldırımlar, içimde kıvrılan bir lisandır...” diyen Necip Fazıl’ın bahsettiği kaldırımların yerinde yeller esiyor... İstanbul’un kaldırımları nece konuşuyor hiç bilmiyorum... Ortak bir dilleri yok çünkü! Her köşebaşında, her sokakta başka bir dilden çalıyorlar... Böyle olunca da ‘ne kaldırımlar beni anlıyor ne de ben kaldırımları!’.

        Londra’da kaldığım yıllarda Gloucester Road’dan South Bank’e yaptığım yürüyüşlerin tek açıklaması öğrenci fakirliğim değil, yürümenin bir keyif olmasıydı.

        Benim “Ne güzel yürünüyor” diye övdüğüm kaldırımlarda Londralılar yeterince ‘iyi ve rahat yürüyemedikleri’ için kentin alış- veriş caddelerinden Oxford Street yeniden düzenleniyormuş mesela. Ulaşım konusunda belediye başkan yardımcısı Val Shawcross, caddede yeni düzenlemeler yapacaklarını ve caddenin 2018’de ‘birinci sınıf yaya bölgesi’ olacağını söylüyor.

        YÜRÜMENİN 4 ŞARTI

        Şehir planlamacısı Jeff Speck, ‘Yürünebilirlik Teorisi’nde kenti yaya gezmenin 4 temel şartı yerine getirmesi gerektiğini söylüyor: ‘Yararlı, güvenli, rahat ve ilginç...’

        Bunlardan kaçı İstanbul için geçerli sizce?

        Geçen ilkbahar Roma’da bir günde 27 bin adım attıktan sonra otelde zonklayan ayaklarım ve ben halimizden hiç de şikâyetçi değildik, ‘yararlı, güvenli, rahat ve ilginç bir yürüyüş yapmıştık; tek düşündüğümüz ‘İstanbul’da neden böyle yürüyemediğimizdi’.

        Bizim yürümeye bayıldığımız Roma için Speck, “İlk bakışta Roma yayalar için korkunç bir kent!” deyip ekliyor: “Sokakların yarısında kaldırımlar eksik, çoğu kavşakta geçit yok, kaldırımlar engebeli... Ama tepelerine, trafiğine, kargaşasına rağmen kent, insanları yürümek için mıknatıs gibi çekiyor. Çünkü binalarının çeşitliliği, dış cephelerinin güzelliği, meydanlarıyla yürüyerek gezmek için Roma’nın ‘kumaşı’ çok iyi...”

        Yürümek için İstanbul’un kumaşı nasıl sizce?

        MUTLU OLMAK İÇİN YÜRÜ

        Son yıllarda dünyanın dört bir yanında büyük kentler içinde yaşayan insanları daha çok yürümeye teşvik için adımlar atıyorlar. Sokakları trafiğe kapatıyorlar, geniş, yürümesi rahat kaldırımlarla donatıyorlar her yanı...

        Geçenlerde Guardian’da kentin sokaklarını haftada bir gün trafiğe kapatan Bogota Belediye Başkanı Enrique Penalosa, “Tanrı bizi yürüyen hayvanlar olarak yarattı. Balığın yüzmeye, kuşun uçmaya, geyiğin koşmaya nasıl ihtiyacı varsa bizim de yürümeye ihtiyacımız var. Hayatta kalmak için değil, mutlu olmak için yürümeye...” diyordu.

        Örneğin ‘mutlu olmak için’ Kapalıçarşı’dan Sultanahmet’e, oradan Eminönü’ne, köprüden Karaköy’e, Galata üstünden İstiklal’e, Taksim’e, Gezi Parkı’ndan Nişantaşı’ndan hop Maçka Parkı’na, aşağıya Dolmabahçe’ye, az ileride Beşiktaş’a, Ortaköy’e, Boğaz’a ‘keyifli’ bir yürüyüş ‘bu fiziki şartlarda’ bir insan ömrüne sığmaz gibi geliyor bana...

        Doktorların “Sağlık için her gün bilmem kaç bin adım atın” diye öğütler verdiği günümüzde, ‘kaldırım özürlü’ bir kent olan İstanbul içinde yaşayanları yürütmeyen, habire onlarla didişip kavga eden, huysuz geçimsiz bir yere dönüşüyor her geçen gün...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar