Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen yıl bir yazımda üçü bir arada nefret söyleminden bahsetmiştim. Çeşme’de sokak hayvanlarını tehdit eden birinin sonradan kadınlara yönelik şiddet söyleminin aslında eril şiddetin başka bir yansıması olduğunun altını çizdiğim yazımda kısaca söylediklerimi tekrarlamak gerekirse:

        Nefret ve şiddet söylemi genelde tek başına olmaz. Genelde “üçü bir arada” bir kombindir bu: hayvanlara karşı zulüm, kadına yönelik şiddet ve kendinden farklı olan herkese ve her şeye nefret. Yani bir adam sokak köpeklerine zarar vermekten bahsediyorsa, bilin ki kadına şiddet uygulama potansiyeli çok yüksektir, yabancılara ve farklı olan herkese karşı, etnik, dini ve cinsel kimlik hiç fark etmeksizin, nefret doludur. Hayvanlara zulüm, kadınlardan nefret, homofobi, ayrımcılık, ırkçılık – bunların hepsi genelde bir arada oluyor – biri varsa diğeri de çok uzakta değildir...

        Geçenlerde Alaçatı’da bir mekan basma olayı, ardından mekan sahibiyle mekanı basanlar arasında çıkan karşılıklı tehditler ve davranışlar işte bu tür eril şiddetin en basit örneklerinden.

        Olayın içinde mekan basma, şiddete başvurma, meydan okuma, aile onurunu koruma gibi eril şiddet davranışları sergilenmekte. İki taraf da birbirlerine “adamlık” üzerine ders vermeye ve kendi ailesi ve namusunu “gerektiği” şekilde korumaya çalıştığını iddia ederek saldırmakta. Olayın kendisinden çok karşılıklı tartışmaların erkeklik ve adamlığı kanıtlama üzerinden yürümesi bu yüzden manidar.

        İŞİNDEN OLMUŞTU

        Birkaç yıl önce bu mekan basma olayına karışan erkeklerimizden biri Alaçatı’daki lüks villasının sokağında bulunan sokak köpeklerinin “havlıyor” diye otoyola bırakılmalarını veya barınaklara gönderilmelerini istemişti.

        Bu olayı haber yapan gazeteci arkadaş da işinden olmuştu. Hayvanlara olan bu duyarsızlık ve şiddetin günümüzde başka bir erkeğe karşı olması yukarda da bahsettiğim üçü bir arada nefret söyleminden dolayı pek de şaşırtıcı değil.

        Bu arada karşı taraftaki erkeğin de eril şiddet uygulamaktan yoksun olduğunu söyleyemeyiz, nitekim “dayağı atan” ve “dayağı yiyen” olarak tanımlar havada uçmakta ve ikisi de aralarındaki anlaşmazlığı şiddete başvurarak orman kanunlarıyla çözmeyi hedeflemekte. Alaçatı’da geçenlerde yaşanan bu meydan muharebesi en basit haliyle iki erkeğin kim daha erkek yarışından öteye gitmeyen bir eril şiddet durumu.

        Kimin haklı, kimin haksız olduğunun anlamının kalmadığı bir olay var karşımızda... Ha bu haberi okumuşum, ha Recep İvedik filmlerini izlemişim – olaylar benzer, isimler farklı...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar