Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Bizim ailede her bayram aynıdır. Beni yurtdışında yetiştiren ailem söz konusu bayramlar olunca bırakın yurtdışına gitmeyi İzmir-Aydın düzleminden çıkmaya çalıştığımda arıza yapmakta. Efe torunu olmak da böyle bir sorumluluk işte – Aydın’da ücra bir köşede bir akraba varsa biz onları bayramlarda buluruz, “ee çocuğum iyi misin?”, “ben iyiyim siz nasılsınız”, “biz de iyiyiz hamdolsun” muhabbeti arasında benim bekârlığımı da “kısmet” veya “kısmetsizliğe” bağlayıp gelecek bayram aynı yerden devam etmek üzere vedalaşırız.

        Annemin ailesinin kadın reisi Köşk’te yaşayan 93 yaşındaki Emir Hatice Halamız benim en sevdiğim akrabalarımızdandır. Kendisi her konuda fikir sahibi olmakla kalmayıp aile bilirkişi kimliğini de üstlenmiş bir kadındır. Kadın çalışmaları yapan biri olarak halamızla çatıştığımız tek konu bekârlık sultanlık mı, sinek kadar kocan olsun başında dursun mu ikilemi...

        Bayramda en yakın komşularıyla oturup misafir kabul eden halamız “koca bulma” konusunda son görüştüğümüzden beri ne kadar ilerleme kaydettiğimi sorguladı. Kankilerinin de desteğiyle kocaların yararlarını anlatıp benim bekâr kalma isteğimin geleceğe dönük kötü bir yatırım olduğunun altını bir koro halinde çizdiler. Aklımda kalan en komik söz “kocayınca kocayı ararsın”. Uzun lafın kısası, kocalar gençlik için değil aslında yaşlandığınızda gerekli, bir de çocuk yapmak lazımmış ki yaşlılıkta size baksınlar.

        KOLAY ANLATILMIYOR

        Feministim üzerime afiyet ama Aydın Köşk’teki 90’lık teyzelere Simone de Beauvoir ve Betty Friedan gibi yazarlarımız öyle kolay anlatılmıyor. Bir erkekten ayrı bir kadın kimliğinin ne kadar önemli olduğunu, evli kadınların istedikleri her şeye kavuştuklarında bile bu kimlik olmaksızın mutsuz olabileceklerini hayatını 27,000 nüfuslu Köşk’te yaşayarak geçiren 90’lık teyzelere çaktırmadan anlatmak zor. Bunun için diyalektik metodu seçerek, “koca ne işime yarayacak” diye genel bir soru attım ortaya ama amacım biraz havada kaldı. “Kızım yalnız kalırsın, çocuk lazım, ilerde sana bakarlar...” diyerek teyzeler konuyla ilgili kendilerince son sözü söylediler bir de koca bulacaksan “bu kadar çeneli olmayacaksın” eleştirisini hiç çekinmeden yaptılar. Anlaşılan bu “koca bulma” işlemi ciddi bir fedakârlık istemekte - hem gençlikten, özgürlükten, hem de çenemden vazgeçmem gerekiyor...

        Yapılan araştırmalar kadınların erkeklerden daha uzun süre yaşadığını göstermekte, yani koca bulanların da kocayınca kocalarının olacağı şüpheli. Bu da ilk argümanı sanki biraz çürütmekte. İkinci argüman olan “çocuklar sana bakar” da açıkçası günümüzde özellikle küreselleşmeyle birlikte anne babasından çok uzakta yaşayan çocukları düşünürsek çok da geçerli değil. Yani kocanın da garantisi yok, çocukların da...

        Hayattaki tek gerçek kadınların kendilerine ait kimlikleri, sermayeleri ve özgüvenlerinin olması gerektiği – bu da biraz çene gerektiriyor kanımca.

        Sağlıklı bir yuva kurmanın sırrı toplumda tam anlamıyla eşit bireylerin sevgi ve saygı üzerine bir birlik kurmaları ve birbirlerinin kimliklerini ezmedikleri bir ortamda yaşlanmalarıdır diye düşünüyorum. Yani sevgili halacığım kocayınca koca beni arasın, benim ondan az bir değerim yok...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar