Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen hafta şort giydiği için minibüste darp edilen genç kadının haberi pek çok açıdan beni derinden etkiledi. Bir kadının kıyafetine karışan ve onu darp etmeyi kendine hak olarak gören erkek dışında bu olayı daha da acı hale getiren bu şiddeti kınamaya çalışanların bir kısmının farkında olmadan kadına yönelik şiddet içeren düşünce ve kalıpları kendilerinin de tekrarlıyor olmasıydı.

        Olayın faili kadının kıyafetini Ramazan ayına uygun bulmadığı için şiddete başvurduğunu söylerken, failin babası da aynı eleştirileri oğlunun ifadesi alınırken tekrarlamaktan hiç çekinmiyordu.

        Sosyal medyada karşılaştığım yorumlardan sadece bir tanesi olan “kendi karısına kızına söz geçiremeyen erkeklerin el alemin karısına kızına şort giydi diye karıştığı” söylemi karşı tarafın erkekliğini kadınlarla olan ilişkisine göre tanımlamakta ve kınamakta.

        Bir erkeğin namusunu, kimliğini, gücünü, başarısını ve başarısızlığını “kadınlarına sahip çıkmak” olarak nitelendiren bir bakış açısı her zaman kadına yönelik şiddeti doğuracak bir yaklaşımdır. Kadına yönelik şiddeti yok etmenin yolu öncelikle bu tür düşünceleri ve kalıpları tamamen yıkmamızı gerektiriyor. Uzun lafın kısası, erkeklerin kendilerini bekçi olarak gördükleri sistemlerde yaşıyoruz. Laiklik veya muhafazakarlık, her ikisine de baktığınızda kadınların kıyafetlerinin o sistemin sembolü haline geldiğini görüyorsunuz.

        tarihten örnekler

        Fransa’da burkiniyi geçen yıl yasaklayanlarla İran ve Suudi Arabistan’da kadınların örtünmelerini zorunlu hale getiren yönetimler arasında aslında çok da fark yok. İkisi de kadını kısıtlamaya, bedenine karışmaya ve verdiği kararları bir erkek denetimine açmaya yönelik.

        Geçen yıl Marie Claire dergisi erkeklerin tarihte kadınların kıyafetlerini nasıl kontrol ettiklerine dair bir zaman çizelgesi çıkarmış.

        Tarihteki ilk örnek MÖ 2500’lü yıllarda zengin kadınların örtünmeleri, fakir kadınların ise açık kalmalarını zorunlu hale getiren uygulamalar. Sonuç olarak asil kadınla halktan olan kadın arasındaki fark toplumda belirginleşmiş.

        MÖ 200’lü yıllardan itibaren Antik Roma’da kadınların erkeklerle aynı giyinmesinin günah olduğuna karar verilmiş ve o zamanın geleneksel kıyafeti olan toga kadınlara yasaklanmış. 900’lü yıllarda büyük adımlar atıp kocasından uzağa gitmesin diye Çin’deki kadınların ayakları bağlanarak küçük yaştan itibaren kırılarak küçültülmüş. 1500’lü yıllarda Fransa’da kralın önüne çıkan kadınlara kalın bel yasağı ve dolayısıyla korse zorunluluğu getirilmiş. 1800’lerin sonunda İngiltere’de kadın kıyafetlerinin boyunları ve ayak bilekleri örtmesi gerektiği kararlaştırılmış. 1936’da İran’da kadınlara başörtü yasağı başlamış 1979’da da aynı ülkede kadınların başörtüsüz gezmesi yasaklanmış. 2009’da Sudan’da pantolon giyen kadınlar gözaltına alınıp kırbaçlanmış.

        Gördüğünüz gibi bir kadının kıyafeti giysiden çok erkek egemenliğini temsil etmekte. Bu yüzden açık ya da kapalı, bir kadının kıyafetine sadece o kadın karar vermeli.

        Bunu sorgulamak bile kadına yönelik şiddettir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar