Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        LONDRA: ALEXANDER MCQUEEN

        VAHŞİ GÜZELLİK

        “Alexander McQueen” denince beklenti yükseliyor haliyle. Londra’nın her özel sergisi çok konuşulan müzesi Victoria & Albert Museum’da 2 Ağustos’a kadar açık kalacak sergi, bugüne kadar modacının Avrupa’da yapılmış en büyük retrospektif sergisi. 200 parça kıyafet ve aksesuvar barındırıyor. Her birinin detayları dudak uçuklatıcı. Kendini “romantik şizofren” olarak tanımlayan modacının, her bir parçasının yapılışı kendi içinde bir sanat çalışması olduğu için yapımlara dair video’lar da var sergide. V&A Müzesi de bu sergi için en ideal ortam olmuş, çünkü McQueen’in gotik denebilecek tasarımları müzenin bazen zindanları andıran duvarlarının önünde adeta canlanacak gibi durmuş. Bu serginin en önemli özelliklerinden biri tekstil ve moda teknolojisinin geldiği son noktayı da görmenizi sağlaması. Modacının ilkbahar/ yaz 2000 koleksiyonundaki el işi gümüş “Yashmak”, yani sadece gözleri açıkta bırakan gümüş işlemelerin zincirlerle birleştirilmesiyle oluşan tüm vücudu saran çarşaf, bu sergi için yeniden yapılmış ve V&A Müzesi’nin koleksiyonuna eklenecek. Sergiyi gezen kalabalığın yüzündeki hayranlık bulaşıcı. 1992’de 21 yaşındayken kendi koleksiyonunu sunan ve o günden beri zirveden inmeyen modacı, bu serginin bir defile hissi yaratmasını istemiş. Ve oldukça da başarılı olmuş. Tek farkla; bu defilede modeller değil, siz yürüyorsunuz.

        Ne kadar zaman ayırmalı?

        40-45 dakika. Biletler ne kadar? 17.60-41 Pound arasında değişiyor. İnternetten almak gerekli.

        Neler var?

        Alexander McQueen’i böylesine büyük bir modacı yapan her tasarım. Video’lar, röportajlar, sergiye özel detaylar da ekstrası. En özel parça hangisi? Herkesin favorisi farklı. Ama kelebeklerden oluşan şapkamsı aksesuvar, giyen kişiyi bir kunduza çeviren aksesuvar ve kostümler çok etkileyici. Dijital baskıları ve modacının istediği desenle renklerin oluşmasını sağlayan dijital boyama sürecine şahit olmak da efsanevi.

        Londra’ya gitmeden sergiyi nasıl görebilirsiniz?

        Maalesef V&A fotoğraf ve video çekimi konusunda çok katı. Özel sergilerinde fotoğraf yasağı var ama müzenin kendi web sitesinden online olarak hem müzeyi hem de serginin bir kısmını gezme şansınız var.

        PARİS: JEAN PAUL GAULTIER

        HAUTE COUTURE HARİKASI

        Paris’te Grand Palais’nin girişinde her zaman bir kalabalık ve turist ordusu olur ama ilk kez bu kadar uzun kuyruklar var. Günler önceden satılmış biletlerinden edinebilenler sıraya geçmiş, Jean Paul’ün bu kocaman bir parti havasındaki sergisine girmeye çalışıyor. 1 Nisan’da başlayan ve 3 Ağustos’ta sona erecek sergide her konuk kendini Jean Paul’ün özel bir davetlisi gibi hissediyor, onunla sohbet ediyor. Bu muazzam sarayda, teknolojiyle moda ve sanatı buluşturan serginin her adımında, gözlerinizin heyecanla büyümemesi mümkün değil. Bu sergiyi böyle olağandışı yapan ne mi? Öncelikle gerçekten özel bir partide gibisiniz. Müzikler, ışıklar, ortam büyüleyici. Sonra kendinizi bir defilede buluyorsunuz ama modeller sanki canlı. Bildiğimiz vitrin mankenlerine alışıksınız değil mi? Hayır canım, her model göz kırpıyor, gülüyor hatta şarkı söylüyor. Kimisi modaya dair saçma noktalara parmak basıyor kimisiyse Jean Paul hakkında konuşuyor. Bu dahi modacının kendi de tabii ki orada. Onunla da sohbet ediyorsunuz, teknoloji sayesinde. Size hikâyelerini, her biri saatler, günler süren el işçiliğiyle dolu giysilerini anlatıyor. Bu dev partide Madonna konseri de var. Ama önce Madonna’nın kulisini gezmek, Jean Paul’ün ona özel yaptığı tüm tasarımları (ünlü sivri sutyen dahil) görmek gerekli. Bu arada yol üstünde Lady Gaga ve Amy Winehouse ile karşılaşacaksınız, şaşırmayın. Ha Luc Besson ve Pedro Almodovar filmleri de orada çünkü modacının onlar için yaptığı kostümler de sergileniyor. Sürekli değişen renklerde ışıklarla donatılmış merdivenden çıkınca dev bir ekranda Madonna konserini izleyebilirsiniz. Fazlasıyla kalabalık ziyaretçinin olması biraz yorucu ama gerçek bir parti ve konser havası oluşmasını sağlıyor. Dans edenler, şarkılara eşlik edenler eksik değil. Sergiden çıktığınızda; bugüne kadar gördüğünüz bütün sergileri unutmuş, teknoloji sayesinde neler yapılabileceğini görmüş ve gerçek yaratıcılığın tanığı olacaksınız. Bu, serginin 10. durağı. Daha önce Montreal, San Francisco, Dallas, Madrid, Rotterdam, Stockholm, Brooklyn, Londra ve Avustralya’daydı. Sergi 3 Ağustos’a kadar devam ediyor ancak çok fazla talep olduğu için başka şehirlere de taşınması planlanıyor. İstanbul’a uğraması için imza kampanyası mı başlatsak.

        Ne kadar zaman ayırmalı?

        Yaklaşık 1 saat.

        Bilet ne kadar?

        14-36 Euro arasında değişiyor. Bilet saatinize uymanız lazım yoksa içeri alınmıyorsunuz.

        Neler var?

        8 bölümden oluşuyor. Gaultier’nin ilham kaynaklarından filmler için yaptığı kostümlere kadar her şey. 1971’deki ilk defilesinden 2015’e kadar detaylar, modacının hayatından kesitler, çizimleri, eski fotoğrafları... Konser, videolar, film gösterimleri, enstalasyonlar, çizimler, özel fotoğraflar...

        En özel parça hangisi?

        175 değişik kıyafetin sergilendiği sergide tek bir parça seçmek imkânsız.

        Paris’e gitmeden sergiyi görmek için: Instagram’da #jeanpaulgaultier hashtag’ine bakın. 190 bin küsur fotoğraf ve video’da sergiyi gezmiş.

        BİR MODA İKONU:

        AUDREY HEPBURN,

        Londra National Portrait Gallery’de bu ay açılan “Audrey Hepburn: Portraits of an Icon” adlı sergi 18 Kasım’a dek gezilebilir. Audrey Hepburn (1929-1993) aşkını başka bir boyuta taşımak isteyenlerin, biletleri aylar öncesinden alarak kapıdan bilet alma şansını azaltması şaşırtıcı değil. Ancak maalesef beklenenden daha küçük. Hepburn’ün 2 oğlunun ve vakfının yardımıyla gerçekleştirilen sergiye adım atınca önce bebek Audrey ile karşılaşıyorsunuz. Son günlerine kadar adım adım ona eşlik ediyorsunuz. Oğulları Sean Hepburn Ferrer ve Luca Dotti’nin kişisel arşivlerinden çıkarılan, daha önce hiç görmediğiniz fotoğraflarıyla karşılaşacaksınız. Az bilinen yönlerini anlatan sergide Audrey’nin neden bir ikon haline geldiğine şahit olmak için kalabalıkta adım adım ilerlemek gerekiyor. Sergi; bebekliği, dans günleri, sinema yıldızı oluşu, anne oluşu şeklinde devam edip 1992’de Somali’de kanser olduğu ve belli ki çok acı çektiği halde o sıcak gülüşüyle çocukları kucakladığı fotoğraflarla bitiyor. Tam karşı duvarda Life dergisinde kapak olduğu her sayı tek tek asılı durmasa, yani yeniden Audrey’nin yıldız haliyle göz göze gelmeseniz sergiden içiniz buruk, hüzünlü ayrılabilirsiniz. 63 yaşında gözlerini hayata kapayan bu güzel insanın anısına yapılan bu sergide, şan-şöhret-paranın ve dünyanın ne kadar geçici olduğunu hissediyorsunuz

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar