Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yenilenebilir enerji denince kendini kültürlü, akıllı, bilgili, hatta entelektüel sananların cephesinde her şey yerle yeksan oluyor. Sanki rüzgâr, güneş, su ve jeotermal kaynaklardan üretilen enerjiler için hiçbir şey yapılmıyor, sadece bir yerlere kablo bağlanıp elektrik alınıyor. Bu kadar sığ düşünenlerin olduğu bir memlekette yenilenebilir enerji kaynaklarına göz dikerek sadece önceliği para olan müteahhit ve yatırımcıların çevreye, doğaya, insana saygılı olması beklenebilir mi? Halbuki biraz daha dikkatli olunsa, hiçbir şey yapılamıyorsa medeni ülkelerde bu işlerin nasıl hayata geçirildiğine bakılıp mevzuatlar örnek alınsa yeterli olacak, ama kamu tarafı pek oralı değil.

        Rüzgâr enerji santrallarının (RES) gelişigüzel her yere, hatta milletin bahçesine, zeytinliğine, evinin dibine kurulmasına yasalarla izin verilmiş olması çok ilginç bir durum. Düşünün bahçenize zorla RES dikiliyor ve siz bir şey yapamıyorsunuz. Yardım için aklına, bilgisine, otoritesine başvurduğunuz cephelerin de RES’lerin çevreye verebilecekleri zararlardan haberi yok. Böyle bir durumda yargı da mevcut mevzuatlar ve yan etkiler sebebiyle ağır işlerse ne yapabilirsiniz? Peki, tarlaları sulamaya yetmeyen dereler üzerine santral kurmaya çalışıp doğaya onarılmaz zararlar verilmesinden sonra rüzgâr, güneş ve jeotermal yatırımlarıyla aynı hataların tekrarlanmaması için bir şeyler yapılması gerekmiyor mu?

        Başta Enerji Bakanlığı olmak üzere diğer ilgili bakanlıkların, Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) ve ilgili sivil toplum kuruluşlarının bu meselelere acilen eğilmesi gerekiyor. Daha önce özellikle yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım yapanların FETÖ/PDY bağlantılı üniversite ve hocalarından kolay yoldan RES raporları aldığını yazmış, Akdeniz Üniversitesi’ni de geçen seneki yazılarımda örnek göstermiştim. Acaba kamudan ya da yargı tarafından bu işlerle ilgilenen oldu mu? Kaç sorumlu/suçlu ortaya çıkarıldı, hangi projelere dur dendi?

        Geçen yıl ilginç bir RES hikâyesi yazmıştım. Önemine binaen özetleyeyim: “Devlet bir yandan Tarımsal ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu kanalıyla vatandaşa geri ödemeli tavuk çiftliği kurması için kredi veriyor, yatırımını destekliyor; diğer taraftan başka bir kurumun, bu çiftliğin ortasına RES dikmesine onay vererek her şeyi altüst ediyor. RES’in olduğu yerde tavuk falan olmaz zaten. ‘Acele Kamulaştırma Yasası’ marifetiyle vatandaşın arazilerine, Milli Emlak tarafından 49 yıllığına el konulması gibi epeyce tartışılıp düzeltilmesi gereken husus var.”

        RES’lerin ne gibi zararları olabilir dendiğinde ilk akla gelen çevreye yaydıkları mekanik ve aerodinamik kaynaklı gürültüler, kuş göç yolları, radar, radyo ve televizyon sinyallerine zarar vermeleri gibi hususlar sayılıyor. Ama Türkiye’de verdiği zararlar çok daha farklı. Mesela, direkt olarak gidip vatandaşın arazisine “Acele Kamulaştırma Yasası” gerekçe gösterilerek çöreklenildikten sonra bir sürü rahatsızlık gündeme geliyor. RES’leri dikmek üzere yola çıkanlar, inşa süresinde de hiçbir şeyi dikkate almıyor. Arazi kullanımı, türbinlerin arasındaki mesafe ve arazideki dağılımları iyi hesaplanmıyor. Türbin sayısı ve diğer tesislerle etkileşimleri dikkate alınmıyor. Yerleşim yerlerine uzaklıkları ise zaten kimsenin umurunda değil.

        BİR DE İYİ ESEN RÜZGÂR VAR...

        Yukarıdaki yazımın asıl sebebi GE bünyesindeki LM Wind Power’ın, ülkemizde rüzgâr türbini kanadı yatırımıyla ilgili haber olması. Bergama’daki fabrikada bölgedeki rüzgâr santralları için 80 metreye kadar rotor kanatları Türkiye’de bu tesiste üretilecekmiş. Amaç Türkiye’de hızla büyüyen rüzgâr endüstrisinin ihtiyaçlarını karşılamakmış. Keşke bölgemize ve dünyanın çeşitli yerlerine ihracat yapma hedefi koysalarmış. Ancak, önce Türkiye’de adam gibi RES’ler kurmayı sağlayacak düzenlemelere ihtiyaç duyuluyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar