Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Yerli ve milli bir kredi derecelendirme kuruluşu (KDK) olmalı mı, olmamalı mı?” Tartışma bunun üzerinden sürüyor. Oysa Türkiye’de zaten yerli ve milli kuruluşlar var. Boşa nefes tüketmeye gerek yok. SPK’nın 1997 tarihli 8 Seri No ve 31 No’lu tebliğinde gereken koşullar bulunabilir. Halihazırda bu tebliğe uygun olarak kurulmuş ve faaliyette olan şirketler de var.

        Dünyada 150’den fazla KDK var. Birçok ülkede 1’den fazla kuruluş bulunuyor. KDK’sı olan ülkeler arasında Kolombiya, Nijerya, Ekvador, Polonya, Peru sayılabilir. Ne var ki büyük üçlü Moody’s, S&P ve Fitch pazarın % 95’ini domine ettiklerinden, kalanların esamisi okunmaz durumda. Öyle ki büyük üçlünün ilk ikisi % 80’lik paya sahip. Binlerce analiste ve milyonlarca reytinge sahipler.

        Mevcut kuruluşlarımızın üstünde ve ülke çapında bir KDK isteniyor. Sebebi büyük üçlünün bize eksik not verdiğine ve politik olduklarına inanmamız. Bu tartışma dünyanın her yerinde var. Çinli kuruluş devamlı olarak ABD’nin kredi notunu düşürür ve notu kırılan kimi ülkelerde KDK’ların ofisleri polis tarafından basılır ve belgeler toplanır vs. Bunlar sadece Doğu’da olmaz, İtalya gibi ülkelerde de benzerlerini gördük.

        KDK sadece ülke değerlemez. Bono ve diğer finansal değere sahip varlıkları da “notlayabilir”. Bu yüzden tartışmayı sadece ülkeler üzerinden götürmek doğru olmaz. KOBİ’ler, özel sektör tahvilleri (ÖST) de pekâlâ “notlanabilir”. ÖST ihraçları ülkemizde yılda 90 milyar TL’ye varmış durumda. Bunların her biri derecelense ve düzenli olarak izlense fena mı olur?

        Ülke notuna geldiğimizde durum daha farklı. Mekanizma iki yönlü. Ülkenin değerlenmesi ve birilerinin buna inanması. ABD’ye “kötü not” vermekle yatırımcılar onu öyle kabul etmiyorlar. Kredibilite gerekiyor. ABD’nin SPK’sı SEC örneğin, sadece 10 kuruluşun notunu tanıyor. Diğer yandan saygıdeğer bir reyting kuruluşu da olsanız küresel yatırımcılar hallerinden memnun olmalılar ki büyük üçlüye inanmaya devam ediyorlar.

        YERLİ VE MİLLİ, AMA NASIL?

        Derecelendirme bir ihtiyaç. Peki yerlisi nasıl makbul olur?

        Klasik bir reyting döngüsünü düşünelim: İlk derecelendirme / Kamuya açık bilgi toplama / Ön değerlendirme ve özel bilgi toplama / Detaylı bir sorgu / Değerlenecek kurum ile irtibat / Derinlikli analiz / Taslak rapor / Reyting komitesinin kendi içinde toplanması / Not verilmesi / Not sonrası izleme faaliyeti.

        Bizim kuracağımız yeni şirket nasıl daha iyi servis verir de bu döngünün önüne geçebilir? Benim tahminim, verilerin toplanması ve yerelde irtibat kurulması yönünde. Yerli bir oyuncunun yine yerli kaynakları değerlemesi kolay olacaktır. Daha çok bilgiye nasıl sahip olunabilir? Bu pratik zorluklardan biri. Çözmenin iki yolu var. Kamunun ortak olması ya da bu kuruluşun çok sayıda kaynağa erişebilmesi.

        Kamunun ortak olduğu herhangi bir çözüm güvenilirlik ilkesini baştan dinamitleyeceği için bence seçeneklerin dışında kalmalı. Bunu ikinci yolla çözmeli. Belki belli bir sermayenin üzerindeki Türkiye merkezli kuruluşlara diğerlerinden fazla veriye ulaşma imkânı vererek. Şirketlerin bu kuruluşla irtibatta olmaları için de her ihracın derecelendirilmesi zorunlu tutulabilir.

        Sermayedarlar kim olmalı? Doğrudan derecelenen kimse olmamalı. Örneğin ülkemizdeki ÖST ihraçlarının % 90’a yakını finans kesimi tarafından yapılıyor. Kendine not veren kuruluş en kötü kaç verebilir? “En kötü özelliklerinizi sıralayın” dendiğinde kaç özelliğinizi sayarsınız?

        Uluslararası düzeyde saygı görmesi için KDK’nın uzunca bir zamanı güvenilir notlarla geçirmesi gerekiyor. Buraya kadar giden yol ise düşük kâr marjlarıyla çok sayıda reyting vermekten, güçlü bir veri setine sahip olmaktan, tartışmasız bir sermaye yapısına kavuşmaktan ve şeffaf olmaktan geçiyor. Yapılabilir mi? Pekâlâ evet. Yeter ki kuralları koyup onlara uyalım.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar