Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ortadoğu’da bölge ülkeleri olarak artık kendimizle baş başayız. Dışarıdan eller uzandığına dair geleneksel şikâyetimizi dillendiremeyeceğimiz kadar kendi başımıza...

        Hiç değilse görünürde böyle...

        Bu kavga, eğer şu aşamasında durdurulamazsa, ardından sökün edecek uğursuz gelişmeler, aslında işe yarayacak bir şeyler yapabilecekken sessiz kalan ya da ateşin üzerine körükle giden İslam dünyası yöneticilerinin eseri olacak.

        Onları doğru kararlar alma yönünde bilgilendirmeyen, yanlışlarına bile alkışla destek çıkanların da...

        ABD Dışişleri Bakanlığı Sözcüsü John Kirby, Washington’da yaptığı açıklamada, Suudi Arabistan ile İran arasında meydana gelen gerginliği tasvip etmediklerini söyledi. Şii din adamının idamı için de, “Acilen ortadan kaldırılması gereken ayrımcılığa dayalı gerilimleri daha da tahrik edebilecek bir olay” teşhisinde bulundu.

        Farklı olmayan tespit ve uyarılar Berlin’den ve Paris’ten de geliyor.

        Belli ki Batı, bundan sonraki gelişmeler ile kendileri arasında bağlantı kurulmasını imkânsız kılacak tedbirlerini şimdiden alıyor.

        Gizli kapaklı neler döndüğünü, kimlere perde gerisinde ne gibi telkinlerde bulunulduğunu bilemeyiz. Ancak Batı, cepheleşen Ortadoğu’da iyice yayılacağı sinyallerini güçlü biçimde vermeye başlayan son ihtilaflarda taraf görünmek istemiyor. İzlerini siliyor.

        Türkiye ne yapıyor?

        Ülkemizin ne yaptığı da ortada: Bakanlar Kurulu toplantısı sonrasında, Hükümet Sözcüsü Numan Kurtulmuş, taraflara itidal ve teenni tavsiyesinde bulundu. İhtilafların daha ileri noktalara taşınmaması gerektiğini de vurgulayarak...

        İşe yarar mı bu?

        Yarayabilir; ancak her iki taraf da, ihtilafta gelinen noktayı daha ileri taşımaya ve gerekirse çatışmaya dönüştürmeye hazır ve hazırlıklı görünüyor: İran, ABD’nin Irak’ı işgaliyle birlikte elde ettiği kazanımları ciddi bir “Şii kuşağı”na dönüştürdü; Suriye’nin yıkımı harekâtıyla birlikte bölgedeki askeri varlığını daha da artırdı. Suudi Arabistan ise 37 ülkeli “IŞİD terörüyle mücadele cephesi” girişimi ve ardından Şii din adamının idamıyla ihtilafı büyütmek niyetinde olduğunu belli etti.

        Daha ciddi bir kıvılcım, yangını, Suudi Arabistan ve Körfez ülkelerine de taşıyacaktır. Tabii, İran’la ittifak ilişkisi içerisindeki ülkelerin de gelişmelerden zarar görmesi kaçınılmaz olacaktır.

        Batı, kavga edenlere “Yapmayın” diyor, ama bunu sağlamak için küçük parmağını kımıldatmıyor. Tersine, silah ve teçhizat için kapısını çalanlara istediklerini sağlamakta da tereddüt etmiyor.

        Rusya ile Türkiye arasındaki ihtilafta da arayı bulma çabasına girdi mi Batı? Girmedi.

        ABD’nin, Avrupa ülkelerinin böyle davranması anlaşılabilir bir şey. El Kaide ve IŞİD ile Batı’nın tehdit algısını büyüten bir bölgenin kendi içindeki ihtilaflarla baş etmek zorunda kalmasını, birbirini yiyip tüketmesini neden dert etsinler ki?

        İş başa, daha doğrusu Türkiye’ye düşüyor.

        Evrensel ilkeyi hatırlayalım: Aralarında silah kullanmaya kadar varabilecek ihtilaf bulunan 2 grup varsa, doğru davranış, onların arasını bulmaya çalışmaktır. Biri diğerine saldırırsa saldırganla birlikte davranmamak, sorunların savaşsız sona erdirilmesini sağlamak gerekir. Adaleti elden bırakmadan...

        Türkiye bunu yapabilecek tek ülke bugün. Hiç vakit kaybetmeden, İran’la ve Suudi Arabistan’la ayrı ayrı görüşerek, gerektiğinde iki tarafı bir araya getirerek ihtilafın çatışmaya dönüşmesi engellenmelidir. Bunu resmen yapamıyorsa, resmi olmayan yolları da kullanabilir Türkiye.

        Kullanmalı ve yangının yaygınlaşması önlenmelidir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar