Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Partisi ileri gelenleri, hatta partisiyle ilgisi bulunmayan geniş bir kesim, hükümette yer alma teklifine olumlu cevap verdi diye MHP’li Tuğrul Türkeş’e söylemediklerini bırakmıyorlar; ancak ben biraz geriye çekilip karşımdaki tabloya bakınca, ona değil, teklife muhatap mensuplarına ret baskısı yapan partilerin yöneticilerine şaşırıyorum.

        Ne yani, seçime, Meclis’te temsil edilen partilerden bakanların içinde yer aldığı karma bir hükümetle değil de, tamamı AK Partililerden oluşan bir hükümetle gidilmesinin daha doğru olduğunu mu düşünüyorlar?

        Öyle düşündükleri çok açık.

        Hani Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı Anayasa’ya aykırı hareket etmekle suçluyorlar ya, kendilerinin bu tavrı Anayasa’nın hem ruhuna hem de lafzına aykırı...

        Anayasa, Cumhurbaşkanı’nın, hükümet kurulamadığı için seçim kararı almasından sonra, işbaşındaki hükümetin görevinin sona ermesini, onun yerine Meclis’te temsil edilen siyasi partilere mensup bakanlardan oluşacak bir hükümet kurulmasını öngörüyor.

        Bu hükümet, ülkeyi seçime götüreceği için, “seçim hükümeti” adını taşıyor.

        Şimdi kurulmak istenen o hükümet işte. MHP daha ilk günden, CHP de bu ihtimal belirir belirmez, “seçim hükümeti”nde yer almayacaklarını açıkladı. “Seçim hükümeti”ni kurmakla görevlendirilen Ahmet Davutoğlu, bunun üzerine, partilerden bakan istemek yerine, CHP ve MHP’den isimlere doğrudan görev teklifinde bulundu.

        Her iki parti, bu manevraya, teklife muhatap olanları “ret” yönünde tavır almaya zorlayarak karşılık verdi.

        İyi de, neden?

        Anayasa ise, işte Anayasa orada; ülkeyi seçime götürecek hükümetin içinde partili kişilerin bulunmasını âmir...

        Siyaset ise, siyaset de iktidar olmak için yapılıyor; “geçici” sıfatı bulunsa bile bir hükümet içerisinde yer almak “iktidarı paylaşmak” anlamına geliyor...

        Parti çıkarları önemseniyor ise, onun için bile hükümette bulunmak bir fırsat... Tek parti iktidarının seçimlerde devlet imkânlarını kullandıkları, bunun da haksız rekabete yol açtığı şikâyetlerini çok dinledik; “seçim hükümeti”nde CHP ve MHP’den yer alacak bakanlar 1 Kasım’da benzer şikâyetlere sebep olunmamasını sağlayabilirdi.

        Hangi yönden bakılırsa bakılsın, Anayasa’nın bugünküne benzer durumlar için öngördüğü adil bir düzenlemeyi işlemez bırakmak yanlıştır.

        Tuğrul Türkeş’in, “parti disiplini” alışkanlığını elinin tersiyle itmesi ve kendi üzerine eleştiri sağanağı yağdırılmasını göze alarak teklif edilen bakanlığı kabul etmesi, cesur bir tavırdır.

        “Cesur” sözcüğünü boşuna kullanmadım. “Türkeş” soyadını taşıyan bir siyaset adamının, doğuşundan itibaren içinde yer aldığı bir siyasi çizgiyle ters düşmesi, onu yalnızca partisinden koparmakla kalmaz, muhtemelen sosyal ilişkilerini de sıfırlar. Nitekim, MHP yönetimi, derhal harekete geçerek Türkeş’i partisinden ihraç sürecini başlattı.

        CHP ve MHP’nin “seçim hükümeti”ne bakan vermeme kararı siyasi bir karar elbette; ancak 7 Haziran seçiminden bu yana meydana gelen pek çok gelişmede yaşandığı gibi, daha çok AK Parti’nin işine yarayacak bir siyasi karar...

        Onların reddetmesiyle boşta kalan koltuklar, hükümeti kurmakla görevlendirilen Ahmet Davutoğlu tarafından doldurulacak; buna yol açarak, Anayasa’nın “koalisyon” olarak kurulmasını öngördüğü hükümeti, AK Parti’ye hediye etmiş olmuyor mu CHP ile MHP?

        Halkın önüne oy istemek için çıktıklarında, bu iki partinin yetkililerinin bu konuda ne söyleyeceklerini, doğrusu çok merak ediyorum.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar