Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        AK Parti, 13 yıl kadar önce bir"siyasi parti"olarak girdiği Türkiye siyasetinde 13 yıl içinde bambaşka bir noktaya doğru"evrildi".

        İlk 4 yılını gerçek bir siyasi parti gibi sürdürdü.

        Toplumun tümünün nabzını tutan, ayrıştırıcı olmayan, benmerkezci davranmayan... Gerginliklerden kaçınan, kendi içindeki ve dışındaki farklı sesleri duymazdan gelmeyen demokrat tavırlı bir siyasi parti görünümündeydi.

        Takip eden 4 yılda ise bu tavırdan uzaklaşmaya başladı.

        Ergenekon ve Balyoz davalarının iddianameleri olarak ortaya çıkan"teoriler"AK Parti'de paranoyak bir tavrın gelişmesine neden oldu.

        AK Parti sisteme uyum göstermek ve sistem içi olmak istemesine rağmen, bu partiye karşı önyargılardan oluşan bir komplo kurulduğuna AK Parti ve toplumun bir kısmı inandırıldı.

        Bu AK Parti'nin içine kapanmasına ve kendisinden beklenti içinde olan demokrat kesimlerle bile bağlantısını kesmesine neden veya bahane oldu.

        AK Parti artık toplumun genel duyarlılıklarına göre değil, kendi kitlesinin duyarlılıklarına göre hareket etmesine ve toplumu kendi kitlesinden ibaret zannetmesine yol açtı.

        Toplumdaki keskin cephelenmelerin tohumları bu dönemde atıldı.

        2011 seçimlerinden sonra ise AK Parti bambaşka bir hüviyete büründü.

        AK Parti artık bir"siyasi parti"değildi.

        Tam anlamıyla bir"siyasi aşiret"olmuştu.

        Tam bir aşiret mantığıyla hareket ediyordu.

        Dışarıdan eleştiriye, bırakın eleştiriyi uyarıya veya fikir vermeye bile kapattı kapılarını.

        Aynı bir aşiret sistemi içinde kendi içinde yanlış yapanları bile dışarıya karşı, dışarıdayken Türkiye'nin yasal düzenine karşı koruma altına almaya başladı.

        Yasalar değil, aşiretin kendi kuralları önemli hale geldi.

        Eğer aşiretin kurallarına göre bir yanlış yapan varsa bunun cezasını yasalar değil, aşiret kendi kuralları, kendi töresi içinde verirdi.

        Bunun en somut örneğini 17 Aralık sonrasında gördük.

        Aşiret reisi ise mutlak güçtü ve sözünün üzerine söz söylenmezdi.

        İşin ilginci AK Parti'nin sadece merkez yönetimi, milletvekilleri, teşkilatı değil, seçmeninin de önemli bir bölümü bu aşiret mantığını benimsedi ya da kabullendi.

        Aşiretin iç işlerine karışılmazdı, karışan aşiretin düşmanı sayılırdı.

        Bu tavır genelleşti.

        Elbette ki, böyle bir mantık içinde hareket etmeyen, aşiret kurallarıyla yönetilmeyen diğer siyasi hareketlerin, böyle bir sistem içinde hareket eden bir partiye karşı başarılı olması zor.

        Dün aşiretin başına yeni"önder"geçti.

        Bana göre bu ismin kim olduğunun çok önemi yok.

        Çünkü şu anda yüzde 30'un altına kolay kolay inmeyecek bir kitlesi var bu aşiretin.

        Ancak aşiretlerde bir kural vardır.

        Ağa bütün aşiretin geçiminden, memnuniyetinden sorumludur.

        Bu başarılamadığı anda ortada aşiret falan kalmaz...

        Davutoğlu dönemi iyilikler getirsin

        Beklendiği üzere Prof.Ahmet DavutoğluAK Parti'nin yeni genel başkanı oldu ve 28 Ağustos'tan sonrasının da Başbakanı olacak.

        "Ayinesi iştir kişinin lafa bakılmaz"cümlesi eğer doğru ise önümüzde ilginç bir süreç olabilir.

        Bu ilginçliğin beni tedirgin ettiğini söylememe sanırım gerek yok.

        Davutoğlukalıcı mı yoksa 2015'e kadar emanetçi mi benim bilmem mümkün değil.

        AK Parti'nin sosyal dinamiklerini iyi bilen kaynaklar"Etkili cemaatler ve cemaat önderleri Abdullah Gül'ü istemediler. Çünkü cemaatler partinin başına Numan Kurtulmuş'un geçmesini istiyorlar. 2015'ten sonra Numan Kurtulmuş dönemi gelecek"diyor.

        AncakAbdullah Gül'ün de henüz tam olarak oyunun dışında olmadığını ben biliyorum.

        Öyle veya böyle önümüzde uzun veya kısa birDavutoğludönemi var.

        Davutoğlu'nun yıllardır, daha doğrusu 12 yıldır eleştirdiğim pek çok yönü var ama pozitif yönü de"öfkeye"yakalanmayan tarzıdır.

        Kolay kolay sinirlenmez, en azından sinirlense de bunu ortaya dökmez, belagata dönüştürmez.

        Bu bile önümüzdeki dönemde belirli bir sükûnet getirebilir.

        Davutoğludöneminin Türkiye'ye iyilikler getirmesini istiyorum.

        SEÇİLMİŞ CumhurbaşkanıErdoğan'ın,Ahmet Davutoğluismini açıklarken"Kardeşimiz"vurgusu yapması eminim ki,Ahmet Davutoğlu'nda az da olsa bir tedirginliğe yol açmıştır.

        ÇünküErdoğan'ın son olarakAbdullah Gül'ün Cumhurbaşkanlığı adaylığını aynı"Kardeşim"vurgusuyla açıkladığını o da hatırlıyordur.

        Bu vurgudan sonraGül'ün başına gelenleri hatırlayınca"Eyvah. Ben de kardeş sınıfına girdim"diye düşünmüş olabilir...

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Başkasının sırtına binip kahraman olmaya çalışmadığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar