Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        HÜRRİYET Gazetesi, zaman zaman oluşturduğu jürilerle “Türkiye’nin enleri”ni seçiyor.

        Belirlenen “en”ler tartışmaya açık.

        Bu hafta sonunda da Türkiye’nin en iyi 100 mimari eserini seçtiler.

        Okudum.

        Katıldıklarım var, katılmadıklarım var.

        Ama bir gerçek var ki, yakın dönemden listeye girmeyi başaran bir eserimiz yok gibi.

        Liste başı hâlâ 1500 yılı deviren Ayasofya.

        Sonrası ya Selçuklu, ya Osmanlı.

        Birkaç da antikite dönemi eseri.

        Dün Murat Bardakçı diyor ki: “Hani nerede Cumhuriyet’in anıt mimarisi?”

        Soru hem yerinde, hem yersiz.

        Cumhuriyet dönemi mimarlarımızın “muazzam” olduğunu iddia edecek değilim.

        Ama sayıları bir elin parmaklarını geçmese de anıt eser niteliğinde binalar yapabilecek yetenekte mimarlarımız hep oldu.

        Sorun mimarlarda değil.

        Bana sorarsanız sorun, “patronaj”da. Ya da daha anlaşılır bir dille söylemek gerekirse “müşteride”.

        Özellikle de mimaride.

        Yaratıcı, iddialı, anıt niteliğinde bir bina yapmak için, böyle bir binanın siparişini verebilecek kalitede bir müşteri gerekiyor.

        Hem maddi olarak, hem de kafa olarak.

        Türkiye’nin 50 yıl öncesini anlayabiliyorum.

        Ne devlet, ne de zenginlerimiz böyle eserlere para yatıracak kadar zengin veya bol vakitli değildi.

        Cumhuriyet’in ilk döneminde bu tip işler isteyecek bir kültür vardı, ama para yoktu.

        Şimdi en azından paranın olduğunu biliyoruz.

        Mesela Çamlıca Camii işi bir fırsattı.

        Kaçırıldı.

        Geçmişin taklidiyle yetinildi.

        Şimdi bir fırsat daha var.

        Yenisi yapılacak olan Atatürk Kültür Merkezi.

        İyi bir seçim komisyonuyla ve iyi bir davetli mimar listesiyle Cumhuriyet döneminin en büyük anıt eseri olabilir.

        Ama dediğim gibi.

        Mimaride mühim olan müşteri.

        Hürriyet’in listesindeki eserlerin ister Osmanlı, ister Selçuklu, ister Binans dönemi olsun hepsi “gücün”, veya “zenginin” taleplerini karşılamak üzere, mimarinin zorlanması sonucu ortaya çıkmış.

        Dönemlerinin ötesinde eserler böyle inşa edilmiş.

        Cumhuriyet döneminde böyle bir zorlama içine girilmemiş.

        Anıt eser için şartları ve aklı zorlamak gerekir.

        Gelecekçi olmak gerekir.

        ************

        ENTEL

        ETYEN Mahçupyan’ın bir internet geyiğini gerçek zannedip yorum yapmasıyla ilgili eleştiriler var.

        Ben ise olaya başka bir pencereden bakıyorum.

        Mahçupyan gibiler, yıllarca bu halkı her şeyi bildiklerine, çok aydın olduklarına inandırdılar.

        Sadece o değil.

        Onun gibi pek çoğu.

        Ve şimdi hepsinin “ince cilası” tel tel dökülüyor.

        Mahçupyan’ın durumu, sadece onun değil “gerçek” olmayan Türk entelinin acınası durumunun özetidir.

        ************

        STALİN VE HIYARLIK

        Sevgili İlber Ortaylı, Stalin’e “Hıyar” deyince, birileri İlber Hoca’ya sallayıp Stalin’in avukatlığına soyundu.

        Sanki Stalin bir diktatör değilmiş, milyonlarca insanın ölümünden sorumlu değilmiş gibi, sözde birtakım cinayetleri kendi lehine kullanıp baskı yönetiminin yolunu açmış bir diktatör değilmiş gibi, devrimi yapan bir Bolşevik kuşağı toptan yok etmemiş gibi Stalin’i savunuyorlar.

        Tamam tartışın İlber Hoca’yla, ama Stalin gibi bir diktatörü de “aziz” diye yutturmayın.

        Kimse sizin kadar enayi değil.

        ************

        REZİLLİK ARTMADI FARKINDALIK ARTTI

        HER gün önümüze yeni rezillikler dökülüyor ve biz her seferinde hayret ederek, “Ne zaman bu hale geldik?” diye feryat ediyoruz.

        Ben size bir sır vereyim mi?

        Biz bu hale gelmedik.

        Biz zaten bu haldeydik.

        Belki biraz artış oldu ama hep böyleydik.

        Bugün “Bu hale mi geldik?” dememizin nedeni, iletişim kanallarının artması, eskiden saklanan bazı şeylerin artık yavaş yavaş ortaya dökülmesi.

        Eskiden gizli kalan tacizler, çocuklara yönelik cinsel suçlar veya ensest rezaletleri artık öğretmenlerin daha uyanık veya cesur olması, medyanın bu konuda daha kararlı davranması, iletişim kanallarının ve sosyal medyanın güçlenmesiyle ortaya dökülür oldu.

        Emin olun tüm bunlar belki biraz daha az, belki biraz daha fazla ama hep vardı.

        Sadece şimdi haberimiz oluyor.

        ************

        ÜNİFORMAYI ELLEMEK

        BİR televizyondan kanalından arayıp, “Zekai Aksakallı’nın kızağa çekilmesiyle ilgili arasak, görüşlerinizi haber bültenimizde aktarır mısınız?” dediler.

        Hiç düşünmeden “Hayır” dedim.

        Çünkü meseleyle zerrece ilgilenmiyorum.

        Açıkçası, yıllardır yazar söylerim. Hatta anneannemden örnek vererek anlatırım, “Askerin işi bizi ilgilendirmez” diye.

        Çünkü yıllar önce Tak Şak Paşa’nın görev süresinin uzatılması söz konusu iken anneanneme sormuştum, “Uzatılmalı mı?” diye.

        O da rahmetli, “Evladım bize ne askerin işinden, kendileri bilirler. Biz ne anlarız askerlikten” demişti.

        İlk nüfus kâğıdı Osmanlı olan, muhteşem bir Cumhuriyet kadınıydı.

        Ben hep şuna inanmak istedim.

        Asker askerdir.

        O üniformayı giyen herkes rütbesini hak etmiştir.

        Gerçi sonra anladık ki, işin aslı öyle değilmiş.

        Birileri o müthiş üniformanın içine elini sokmuş ve karıştırmış da karıştırmış.

        Yetmemiş, yargı eliyle de TSK dizayn edilmeye çalışılmış.

        Sonrası zaten 15 Temmuz.

        Şimdi herkesin yapması gereken, ordunun içinden, üniformanın yakasından elini çekmek.

        Çünkü o üniforma ellendikçe kirleniyor.

        ************

        KANGALDAN POLİS OLUR MU?

        POLİS toplumsal olaylarda Sivas kangal köpeklerini kullanacakmış.

        Hayatı köpeklerle geçmiş biri olarak bu kararın doğruluğundan çok emin değilim.

        Sivas’ın meşhur kangalları şahane bekçi ve sürü köpekleridir.

        Hiç itirazım yok.

        İçgüdüsel olarak, genetik olarak bu iş için mükemmel bir hale gelmiş hayvanlardır.

        Ancak bilinen bir başka gerçek ise kangal köpeklerinin görevlerindeki başarılarına rağmen “zekâ” ya da “eğitilebilirlik” düzeylerinin düşük olduğudur.

        Yani bu göreve pek uygun olmayabilir.

        ************

        BİKİNİ GİYECEĞİM

        İBRAHİM Kutluay’dan boşanmaya çalışan Demet Şener, önceki gün sosyal medya hesabında mayolu bir fotoğrafını paylaşmış.

        Takipçisi değilim, doğrudan görmedim ama sonrasında her tarafa yayılınca dikkatimi çekti.

        Gayet hoş, estetik bir fotoğraf.

        Fotoğrafta bir şey yok ama altındaki yorumlarda çok şey var. Kin kusan aşağılık kompleksli, rezil bir kitle fotoğrafın altını doldurmuş.

        “Bu nasıl fotoğrafmış, anneymiş, utanmıyor muymuş, rezaletmiş, yakışıyor muymuş.”

        Fikrimi söyleyeyim, yakışıyor. Hem de çok yakışıyor.

        40 yaşında, son derece güzel, fit bir kadın. Gayet özgüvenle koymuş fotoğrafını.

        Size mi soracak ne yapacağını! Onu da mı sıkıştırmak istiyorsunuz, bir sözde “muhafazakârlık” mengenesinin içine. Her türlü rezilliğin gizlice yapıldığı ama son derece sıradan bikinili bir fotoğrafın “yakışıksız” bulunduğu pis bir “gösterişsel muhafazakârlık” şablonuna herkesi oturtmaya çalışıyorsunuz.

        Kiminiz kıskançlıktan, kiminiz pür kötülükten.

        Ama merak etmeyin, sıkışmayacağız. Sıkıştıramayacaksınız.

        ************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Hıyarları savunurken hıyar durumuna düşmediğimiz zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar