Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Kramplar baş belasıdır.

        Sporcuların korkulu rüyası olduğu kadar sıradan insanları da yakalar ve canından bezdirir.

        Bazen spor sırasında veya sonrasında, bazen yatakta, hatta bazen uykuda gelir. Büyük bir acı ve sonrasında bazen günlerce süren ağrı.

        Spor hekimliğinin de, ortopedinin de aciz kaldığı bir konudur kramplar.

        Gerçek nedeni ise asla bulunamamıştır.

        Kasların aşırı susuz kalması, laktik asit birikmesi, kasların yeterince beslenememesi krampların nedeni olarak görüldü hep.

        Hatta kaslardaki mikro fiberlerin acıdan gözyaşı dökmesi olarak bile adlandırıldı kramplar.

        Aslına bakarsanız kramplarla ilgili olarak araştırmalara başlayan Nobel Kimya Ödüllü moleküler biyoloji profesörü Roderick MacKinnon, araştırmalarına başlarken başkalarının başına gelenlerden değil kendi deneyiminden feyiz almıştı.

        Üst düzeyde bir kano sporcusu olan MacKinnon, hemen her sabah yaptığı gibi, Harvard Tıp Fakültesi’nden meslektaşı Prof. Bruce Bean ile birlikte Massachusetts’teki Cape Cod’da kanosunu denize indirmiş ve kürek çekmeye başlamıştı. Ancak çok kısa bir süre sonra koluna çok ağır bir kramp girdi. Yorgun değildi, elektrolit düzeyinin bozulmuş olması mümkün görünmüyordu. Zorlukla kıyıya döndü ve araştırmalarına başladı. Kendi üzerinde yaptığı ilk inceleme, kasların beslenmesinde bir sorun olmadığını, elektrolit düzeyinin gayet iyi durumda olduğunu, kaslarında hiçbir sorun görünmediğini tespit etti. Canlı organizmalara nörolojik sinyaller yollayan proteinlerin atomik yapılarını inceledi.

        Meselenin kaslarla ilgili olmadığını ve krampların nedeninin tamamen nörolojik yani sinir sisteminin hatalı mesaj yollamasından kaynaklandığını ortaya çıkardı. Bulguları krampların asıl nedeni olan sinir sisteminin ağızdaki ve yemek borusundaki bazı sensörlerin bazı tatlardan etkilenmesiyle yanlış sinyaller yolladığını gösterdi. Prof. MacKinnon, kendi mutfağında çeşitli sebzelerle ve sebze sularıyla denemeler yapmaya başladı.

        Tarçın, zencefil, acı biber gibi tatların ağız içindeki tat alma duyularının ve özofagusun yanlış sinyaller yollamasının önüne geçtiğini gördü. Tabii bu yaklaşık 10 yıllık bir süre aldı. Bazı sporcuların elektrolit seviyelerini düzenlemek için içtiği biberli ve limonlu içeceklerin krampların önlenmesinde gerçek etkili olduğunu anladı.

        Ancak ilginç olan bu içeceklerin sporcular tarafından tüketilmesindeki neden yanlıştı, fakat sonuç doğruydu. Çünkü bu içecekler adalelere pompalanan kandaki değerleri değiştirmiyor, ancak sinirlerdeki yanlış uyarıları engelliyordu. Bu uzun araştırmaların sonunda Prof. MacKinnon, krampları önlemeye yönelik bir içecek geliştirdi. Bir süre önce de bu içeceği ticari bir ürün haline dönüştürerek piyasaya verdi. Şu sıralarda çok az sayıda yerde bulunabilen bu içecekten, kramplardan çok çekmiş biri olarak güç bela birkaç tane buldurdum.

        Açık söylemek gerekirse, ferahlatan ve insana “İyi bir şey içtim” hissi veren bir lezzeti yok. Size bir de kıyak yapayım. Kramp şikâyetiniz varsa sakın “HotShot” adlı bu içeceği bulmak için çaba harcamayın. Çünkü içindeki şey, Türkiye’nin dört bir tarafında çok rahat bulacağınız bir içecek. Bildiğiniz acılı turşu suyu. Hatta daha iyisi, bir bidon alın eve koyun. İçine biraz zencefil doğrayın, iki çubuk da tarçın atın. Sabah sporundan önce dikin kafanıza.

        Nobel Ödülü kazanan Roderick MacKinnon sonradan bu buluşu ticari ürüne dönüştürdü.

        BU KIŞ NEREDE KAYMALI

        Ekonomi Müdürümüz Yavuz Barlas, “Abi bu hafta kayak merkezlerini yazsana” dediğinde küçük dilimi yutacaktım. “Ula millet can derdinde, ne kayağı” dedim ama dinletemedim. Doğrusu kayakla ilgili yazı yazmaya tövbeliyim. Son kayak yazımı 1980’lerin başında Cumhuriy et Gazetesi’nde yazmıştım ve Hasan Cemal bana sıkı bir fırça kaymış, “Ulan eş... bu yazının amacı ne? Ben kötü niyet seziyorum” deyip kahkahayı patlatmıştı.

        O gün kayak yazmaya tövbe etmiştim. Ama madem müdür istedi yazacağız. Küfürler bana değil ona... Hangi kayak merkezine gideceğinize karar vermeden önce kayak merkezine niye gideceğinize karar vermeniz gerekir. Sportif anlamda kayak yapmak için mi, eğlenmek için mi, biraz kayıp biraz eğlenmek için mi? Bana kalırsa kayak demek Alpler demek. İster İsviçre, ister İtalya, ister Avusturya, hatta ister Almanya olsun. Yakın çevremizdeki ülkelerde de iyi kayak imkânları var. Bunlar arasında bildiğim bir tek Sarajevo’yu tavsiye edebilirim. Diğerleriyle ilgili bir fikrim yok.

        SPORTİF KAYAK

        ZERMATT: İyi kayakçıysanız ve baba işi kayak yapmanın bana göre en yakın ve en iyi adresi İsviçre’nin Zermatt kasabasıdır. Matterhorn’un gölgesindeki bu minik kasaba asla bir eğlence ve gece hayatı cenneti değildir. Ama Avrupa’nın en zorlu, en iyi kayak pistlerinin olduğu bölgedir. Toplam 200 kilometreyi bulan pistlerinin 42’si yarı zor sayılabilecek kırmızı (119 kilometre) ve 21’i siyah pisttir (50 km). Hele hele yaklaşık 1.5-2 kilometrelik bir pisti vardır ki, yüzde 65 eğimiyle usta kayakçıların bile aşağı bakarken korkmasına neden olur.

        VAL D’ISERE: Sportif kayak için Fransız Alplerinin sunduğu en güzel kayak bölgesi diyebiliriz Val d’Isere’e. 300 kilometre toplam uzunluğa sahip 124 pisti çok iyi biçimde birbirine bağlandığı gibi, komşu kayak merkezi Tignes ile de bağlantısı olması sebebiyle çok iyi kayak olanakları sunuyor. Ama pistlerinin çoğu iyi kayakçılara daha uygun. Başlangıç için tavsiye edilmeyecek bir yer. Gece hayatı güçlü değil. Val d’Isere’in hakkını vererek kayarsanız akşam başka bir şey yapacak haliniz kalmaz. Yani beraber vakit geçirmek isteyen genç sevgililer için önermem.

        KOLAY KAYAK

        DACHSTEIN: Avusturya’nın en iyi kayak merkezlerinden biridir benim için. Bol pist seçeneği farklı kar ve pist tipleri ile her türlü kayakçıya hitap edebilir ama usta kayakçıları tatmin edecek olanakları fazladır ve uzun süreli kaymak isteyenler için şahanedir. Fiyatları makul, sosyal hayatı ise çok güçlü değildir.

        GSTAAD: İsviçre’nin en havalı ama bana göre en kötü kayak merkezidir. Yemek, içmek, eğlenmek ve hava atmak için şahanedir. Ancak pistlerinin büyük bölümü “kolay” denilebilecek keyifsiz pistlerdir. Şıklıkta ve gece hayatında bir numara olabilir ama kayak için asla ilk sıralarda yer almaz. Pistlerin yüzde 90’ı acemiler veya orta düzey kayakçılar için uygundur. Hatta kayak yapmayı bilmeyenler için çok güzel doğa yürüyüşü parkurları vardır.

        EĞLENCE VE SPOR

        COURCHEVEL: Tam bir kayak cenneti. Les 3 Valles denilen üç bölgenin en iyisi Courchevel’dir. Bölgede 600 kilometreyi bulan pist uzunluğu, en acemiden en iyi kayakçıya kadar herkesin hoşuna gidecek bir kayma imkânı sunan Courchevel, orta veya acemi düzeydeki kayakçılar için ideal seçim olabilir. Türkler için de öyle; çünkü o kadar çok Türk vardır ki, Türkçe konuşarak gayet rahat bir tatil geçirebilirsiniz.

        INNSBRUCK: Avusturya’nın en ünlü kayak merkezi diyebileceğimiz Innsbruck, doğal güzellikleriyle birlikte genelde ortalama ve acemi kayakçılar için 300 kilometreyi aşan pistleriyle iyi imkânlar sunar. Ancak iki kez kış olimpiyatları düzenleyen kayak merkezinde, az ama çok kaliteli, usta kayakçıları memnun edecek pist de vardır.

        ISCHGL: Avusturya kayak için şahane alternatifler sunan bir ülke ve Ischgl bunlar arasında en eğlenceli olanı. 238 kilometrelik pistleri ve partileriyle ünlü bir kayak merkezidir. Tüm Avusturya kayak merkezleri gibi fiyatları Fransız ve İsviçreli rakiplerine oranla daha makul sayılabilir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar