Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        2 GÜNDÜR gündemde Prof. Dr. Ahmet Maranki diye biri var.

        Bir televizyon programında, AK Parti’nin seçimi kaybetmesi halinde Belgrad Ormanları’na gömdükleri “şeyleri” çıkaracaklarını söylemesiyle.

        Gömdüklerinin “silah”, bu sözlerinin de bir iç savaş tehdidi olduğu varsayılıyor.

        Komikten öte bir durum.

        Söyledikleri doğru bile olsa, silah gömmüş ve bir iç çıkarma potansiyeli barındıran bir hareketin mümessili bile olsa, bunu bu tarzda söylemesi ancak “sağlıksız bir ruh” halinin göstergesi olabilir.

        Ciddiye alınmaz.

        Ki zaten ben kendisini evvel ahir ciddiye almadım.

        Nedenini de anlatayım.

        Habertürk Televizyonu’nda Teke Tek programında arada bir sağlıkla ilgili programlar da yaptığım oluyordu.

        Canan Karatay’ı ve başka birtakım hekimleri konuk alıp bilgi vermelerine aracılık ediyordum.

        Bir gün yapım ekibi, “Prof. Dr. Ahmet Maranki’ye de alalım. Galiba katılmak istiyor” dediler.

        “Ne alaka?” diye sordum.

        “Bitkisel tedaviler üzerine uzman” olduğunu söylediler.

        Galiba sonradan TRT’ye giden Pelin Çift’in programına konuk olmuş birkaç kere ve iyi izlenmiş. Böyle bir referans getirdiler.

        “Peki hangi hakla sağlıkla ilgili bir konuda konuşmasına aracılık edeceğiz? Ne ilgisi var?” diye sordum.

        “Doktor” dediler.

        Ben başladım gülmeye.

        “Çocuklar, doktor olduğu doğru ama adam tıp doktoru değil.”

        Şaşırdılar.

        Çünkü Prof. Dr. Ahmet Maranki’yi herkes tıp doktoru zannediyordu.

        Adamın aslında “Tütün Eksperleri Yüksekokulu” mezunu olduğunu, sonrasında İstanbul Üniversitesi’nde mühendislik okuduğunu, doktorluğunun “tıp”la ilgisinin bulunmadığını kimse bilmiyordu.

        Ve tütün eksperi ve mühendis Ahmet Maranki, yıllardır ekranlarda Türk halkına “tıp bilgileri” aktarıyor, “beslenme” ve “bitkisel tedavi” öğütleri veriyordu.

        Ahmet Maranki dediğiniz böyle biridir.

        Bu anlattıklarımdan nasıl biriyle karşı karşıya olduğunuzu anlayın.

        *********

        Yazsanıza ‘Amerikan diktatörü’ diye

        HADİ Le Point Dergisi, haftaya da Trump’ı kapak yapsanıza “Amerikan diktatörü” diye.

        En yakın yardımcılarını, devletin en önemli noktasına yerleştirdiği adamları, tuvaletteyken tweet’le görevden almak “demokrasilerde” bir Başkan’ın yapacağı iş midir?

        Hadi onu önemsemediniz.

        Tüm dünyayı kaygılandıran bir meselede, Kuzey Kore’nin nükleer silahlardan vazgeçmesi için görüşmeler yapacağını söylemek, Kim Jong-un ile randevulaşmak, sonra durduk yerde randevuyu iptal edip dünyayı hop oturup hop kaldırmak ve birkaç saat sonra yine fikir değiştirip “Görüşebiliriz” demek tipik bir “diktatör” tavrı değil midir?

        Sorumluluktan uzak davranışlar, ani dönüşler, söylediklerini söylememiş, söylemediklerini söylemiş farz etmek, kendinden başka hiç kimseyi önemsememek, en yakın çalışma arkadaşlarını çıkarları için bozuk para gibi harcamak, dünyanın en iyi demokrasisi olduğu zannedilen bir demokrasiyi maymuna çevirmek tipik bir “otokrat” davranışı değil midir?

        E o zaman ne duruyorsunuz sevgili Fransız meslektaşlarımız, Le Point’in tarafsız ve demokrat editörleri, yapsanıza Trump’lı bir kapak, yazsanıza “Amerikan diktatörü” diye.

        Bekliyoruz.

        Cidden...

        ********

        FAKÜLTE, DEKAN VE HAKLILIK

        CUMHURBAŞKANI adaylarından biri, sorun yaşayan bir fakülteye gidiyor.

        Fakültenin derdi, bağlı olduğu üniversiteden ayrılmak ve yeni bir üniversiteye bağlanmak.

        Bu yüzden gerek öğrenciler, gerekse öğretim üyeleri ciddi hak kayıplarına uğrayacaklar.

        Bölünme yanlış bir yöntemle yapıldığı için üniversitenin tüm uluslararası anlaşmaları çöpe gidecek, öğretim üyelerinin uluslararası tanınırlıkları dibe inecek, yardımlar, uluslararası eğitim ve tıp kurumlarından gelen bilgi akışı kesilecek.

        Bu duruma üniversitedeki tüm öğrenci ve öğretim üyeleri hep birlikte tepki gösteriyorlar.

        AK Partilisi de, MHP’lisi de, CHP’lisi de, İYİ Partilisi de.

        Hepsi ortak bir tavır içinde.

        Ortada bir sorun olduğunu gören muhalefetin cumhurbaşkanı adayı da buraya gidip sorunları dinliyor ve çözüm sözü veriyor.

        Sonuç ne oluyor!

        Bu ziyarete izin veren fakülte dekanı görevden alınıyor!

        Bu kabul edilebilir bir şey değil. Hiç kimse için değil.

        AK Partililerden biraz empati rica ediyorum.

        Geçmişte, iktidar olmadığınız dönemde ya da iktidara tam hâkim olamadığınız dönemde sizin bir adayınız ziyarete gitti diye buna izin veren rektörü başka bir siyasi parti görevden alsa ya da alınmasını sağlasa ne derdiniz!

        Emin olun böyle bir olay bundan 50 sene önce olmuş olsa hâlâ bunu dilinize dolamış olmaz mıydınız?

        Ve üstelik de haklı olarak.

        Peki şimdi siyasi muhalifiniz haklı olmayacak mı!

        *******

        Galatasaray’ı koruma zamanı

        SEVGİLİ Galatasaray Genel Kurulu üyeleri.

        Beni yıllardır tanırsınız.

        40 yıldır aranızdayım.

        Kiminiz beni sever, kiminiz sevmez.

        Kaderimdir bu. Zaten herkes beni sevsin derdinde olmayan, hafiften gıcık bir adam olduğumun da farkındayım.

        Galatasaray’ımı tehlikede gördüğüm zaman ortaya çıkan ve lafını sakınmayan bir adamım ben. Yine böyle bir tehlike görüyorum ne yazık ki!

        O tehlikenin adı Dursun Özbek.

        Galatasaray’ın tüm varlıklarını satmasına rağmen borçlarını artıran...

        Söz verdiği hiçbir şeyi yerine getiremeyen...

        500 milyon dolara satacağım dediği varlıkları bunun 5’te biri fiyata yok eden...

        Galatasaray’ın dünyada bir eşi olmayan Ada’sını belediyeye şikâyet edip yıktıran ve muhtemelen elden çıkarmaya hazırlanan...

        Kulübün şirketi Sportif AŞ’nin zararlarını 50 milyondan 500 milyona çıkaran...

        “Ben kurdum” dediği takıma 7 ay ödeme yapmayan...

        Sırf Terim gelmesin diye Lucescu’nun peşinde koşup, çaresiz kalınca seçim yatırımı olarak Terim’i getiren...

        Seçimi kaybettikten sonra kulübün evraklarında geriye dönük gayri yasal işlemler yapan...

        Kasa kolaylığı sağladığını söylediği kulübünden faiz isteyen...

        Tarihin en yüksek faizleriyle kulübü borçlandıran...

        Otelinden kulübe milyonlarca liralık faturalar yollayan...

        Yeğeninin kaldığı odanın 1.5 aylık parasını günlüğü 150 Euro’dan kulübe fatura eden....

        Tur şirketlerine 35 Euro’ya verdiği odaları başkanı olduğu kulübe ortalama 100 Euro’dan satan...

        “Bir daha aday olmayacak, merak etmeyin” denilerek ibra edildiği genel kurul sonunda üyelere “Görüşeceğiz” diye el kol hareketleri yapıp tehdit eden..

        Takım şampiyon olup, zararlar bir nebze olsun azaltılıp paralar ödenince yeniden ortaya atılan...

        Dursun Özbek yeniden aday.

        Ve tüm bunlara rağmen bazıları onu destekliyor.

        Karşısında Mustafa Cengiz ve Ozan Korkut gibi iki değerli aday var.

        Mustafa Cengiz ocak ayında büyük bir cesaretle ortaya atılıp Özbek’ten kurtarmasaydı, bugün bu seçim zaten olmayacaktı... Ve Cengiz, 4 aylık yönetiminde bir hata yapmadan, sorunları mümkün olduğunca çözerek bu seçimi mecbur olmadığı halde sizin önünüze getirdi.

        Şimdi oyları bölmeden, tek bir adayı destekleyerek kulübü “hangi yüz ve hangi gündemle” aday olduğunu bilemediğimiz Dursun Özbek’ten korumanız gerek.

        Lütfen genel kurulumuza gelerek kulübümüzü koruyun.

        Bizim başka Galatasaray’ımız yok...

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Galatasaray’ın geleceğini, arkadaşlarımızın egolarından daha değerli bulduğumuz zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar