Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PEW, yaptığı siyasi araştırmalarla nabız tutmaya çalışan bir Amerikan kuruluşu.

        Bu işi çok ciddiye alıyorlar ve genelde de “doğru” sonuçlar elde ediyorlar.

        Ortadoğu’yla ilgili yaptıkları son araştırmanın sonuçları hem önemli hem ilginç.

        Mesela, Ortadoğu ülkelerinde yaşayan halklarla yaptıkları araştırmadan şöyle sonuçlar çıkarmışlar:

        - Bölge halklarının en güvendiği lider Tayyip Erdoğan.

        - Tayyip Erdoğan’a en fazla güvenen millet Lübnanlılar.

        - Bölge halklarının en sevmediği lider Netanyahu.

        - Bölgede etkisini artırdığı düşünülen ülke Türkiye.

        Başka sonuçlar da var ama pek çok yerde detaylı yayınlandığı için burada bunu uzatmak niyetinde değilim.

        Araştırmayı burada konu etmemin nedeni sonuçlardan sadece biri.

        O da şu:

        “Türk halkının bölge ülkeleri liderleri arasında en sıcak baktığı lider Suudi Arabistan Kralı Selman.”

        İşte ben buna takılıp kaldım.

        “Milliyetçi ve vatansever” olduğundan şüphe etmediğim Türk halkının, karar verme ya da sevip sevmeme mekanizmalarını ne denli “verilere dayalı” ve “bilgi sonucu” oluştuğu konusunda ciddi şüphelere yol açacak bir sonuç bu.

        Çünkü Kral Selman’ın Suudi Arabistan’ının Türkiye’ye karşı tavrı çok açık:

        - Washington’da bir İsrailli diplomatla ortak açıklama yapan Suudi temsilcisi, Türk topraklarını da içine alacak bir büyük Kürt devleti kurulmasını istediklerini açıklıyor.

        - Suudi Ordusu ile İsrail Ordusu arasında işbirliği yaptırıyor, İsrailli danışmanlara görev veriyor.

        - Mısır’da darbeyi ve darbeci Sisi’yi destekliyor, darbecilere finansman sağlıyor.

        - Katar’la ilişkisini sürdürdüğü için Türkiye’yi tehdit ediyor

        - ABD’nin Kudüs’ü İsrail’in başkent olarak tanımasına tepki göstermiyor, tam aksine tepki gösterilmesini engelliyor.

        - Son olarak da Erdoğan’ın çağrısı üzerine toplanan İslam İşbirliği Teşkilatı toplantısına katılmıyor, katılmadığı gibi temsilci dahi yollamıyor

        Anlayacağınız Ortadoğu’da Selman’dan ve onların dümen suyunda giden bir iki Körfez emirliğinden daha fazla Türkiye karşıtı kimse yok gibi görünüyor.

        Ve Türk halkının bölgede en güvendiği ve en sevdiği lider bu kişi oluyor.

        Bu da haklı olarak bende, “Türk halkı kararlarında bilgiye ne kadar dayanıyor?” sorusunu sorduruyor.

        Yoksa sevmek için kötü bile olsa, Türkiye’nin aleyhine bile olsa “güçlü bir İslami figür olmak” yeterli mi oluyor?

        *************

        MISIR VE SUUD NE DİYECEK?

        İSLAM İşbirliği Teşkilatı, İstanbul’daki toplantısında çok önemli bir adım attı ve Doğu Kudüs’ü, yani İsrail’in 50 yıldır işgal altında tuttuğu ve tüm BM kararlarına meydan okuduğu bölgeyi Filistin Devleti’nin başkenti olarak tanıyacağını açıkladı.

        Doğru bir karar.

        Uygulaması nasıl olacak bilemiyorum.

        Keşke bu karar daha önce alınsaydı, keşke tepkisel değil, etkisel bir karar olsaydı demek istiyorum.

        Ama beni asıl ilgilendiren, İslam dünyasının para babası ve İsrail dostu Suudi Arabistan ile İslam dünyasının entelektüel babası ve İsrail dostu Mısır bu kararı uygulayacak mı?

        *************

        ŞU ZİRVELER

        İSTANBUL, Türkiye’nin “zirveler” başkenti.

        Sık sık uluslararası zirvelere ev sahipliği yapıyor.

        Güzel bir şey.

        Bir derdimiz yok bununla.

        Hatta hoşumuza da gidiyor.

        Ancak şöyle bir sıkıntı var.

        Ne zaman İstanbul’da zirve olsa, İstanbul’un göbeğinde, Taksim, Şişli, Nişantaşı, Dolmabahçe arasında bütün yollar trafiğe kapatılıyor.

        Her ay en az bir, bazen daha fazla zirve olduğu için de İstanbul’un zaten berbat olan trafiği iyiden iyiye arapsaçına dönüyor.

        Üstelik o bölgede çokça hastane ve klinik olduğu için, fazladan bir de “can derdi” yaşanıyor.

        İstanbul’da yine kongreler, zirveler düzenlensin.

        Ama en azından bütün yollar kapatılmasın ya da en azından bazı zirveler İstanbul’un göbeğinde değil, Haliç kıyısındaki şahane kongre merkezinde yapılsın.

        *************

        ESAD’LA CHP GÖRÜŞSE NASIL OLUR!

        SURİYE’de iç kargaşanın yeni başladığı ve Türkiye’nin Esad karşıtı cephede güçlü bir şekilde yer aldığı günlerdeydik.

        Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun, “Şam’da Emevi Camii’nde cuma namazı kılmayı” hayal ettiği günler.

        Anamuhalefet partisi CHP’den içinde eski diplomatların da bulunduğu bir milletvekili grubu, Şam’a Beşar Esad’la görüşmeye gitmişti.

        İktidarın tepkisi sertti ve o günlerde Başbakanlık uçağıyla Başbakan Erdoğan’la bir dış geziye gidiyorduk.

        Erdoğan uçakta gazetecilerle görüşürken, bu konudaki öfkesini sert bir tonla bizlere aktarınca her zamanki hadsizliğimle itiraz ettim.

        “Tayyip Bey, CHP’e çok kızıyorsunuz ama bazen böyle arka kapı diplomasisi gerekmez mi? Siz hükümet olarak görüşemezsiniz belki ama yarın öbür gün oluşabilecek yeni durumlarda, CHP’nin bu girişimlerinin iki ülke arasındaki ilişkiyi sağlamak açısından bir faydası olmaz mı? En azından hükümetin mesajları bile CHP üzerinden gidip gelemez mi?” diye sormuştum.

        Erdoğan’ın yanıtı ise şöyle olmuştu:

        “Haklısınız olabilir. Ama bunun yöntemi bu değil. CHP bize danışmadan, Türkiye’nin çıkarlarını gözetmeden, kendi bildiği yöntemlerle gidiyor ve Esad’a destek vermiş oluyor. Bunu kabul edemeyiz.”

        Aradan neredeyse 5 yıla yakın zaman geçti ve bölgede çok şey değişti.

        Artık Ortadoğu konularında ABD ile müttefik değiliz.

        Emevi Camii’nde Davutoğlu’nun namaz kılamayacağı kesinlik kazandı.

        Sınırımızda istemediğimiz oldubittilerle baş başa kalmamak için Esad’ın ülkesinde hâkimiyet sağlaması bizim lehimize.

        Bu durumda Esad ile daha yakın bir ilişki kurmak gerekliliği iktidar yanlısı kalemlerin bile dilinde.

        Ve bugün biz bu ilişkiyi, bölgedeki bizimle aynı kaygıları taşımayan ve YPG’yi desteklediğini gizlemeyen Rusya üzerinden kuruyoruz.

        Peki acaba CHP bugün yine Esad ile Türkiye adına temas kuran ve ilişkileri yeniden başlatan taraf olsa kötü mü olur?

        “Milli birlik zamanı” diyoruz, “1919 ruhu” diyoruz.

        Bu ruhu canlandırmak için hükümet ile anamuhalefet arasında böyle bir işbirliği önemli bir adım olmaz mı?

        *************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Öfkeyle değil planla hareket etmenin uzun vadede daha iyi sonuçlar verdiğini gördüğümüz zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar