Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        1960’ların ortasında bir yerler...

        Çocukluğum...

        Hayli politik bir aile ortamımız var.

        O günlerden aklımda kalanlar arasında, eve gidip gelen siyasetçiler...

        Bitip tükenmek bilmeyen siyasi sohbetler...

        Rahmetli dedem sıkı bir CHP’li, sağlam bir Atatürkçü.

        Hatıralar çok net değil ama çok net anlar var gözümün önünde.

        Bunlardan biri, Süleyman Demirel’in Adalet Partisi’nin büyük farkla kazandığı 1969 genel seçimlerinin sonuçlarını evde radyo başında dinlediğimiz gün.

        Demirel’in Adalet Partisi, neredeyse CHP’nin 2 misli bir farkla seçimi kazanmış (AP yüzde 46.6, CHP yüzde 27.4).

        Dedemin ağzını bıçak açmıyor.

        Ertesi gün eve gelen gazetelerin hiçbirini okumuyor rahmetli.

        Öfkesi geçmiyor.

        “Ne oldu dede, niye bu kadar kızgınsın?” diye soruyorum.

        “Bu Demirel dediğin .... destekleyenler Nurcular. Seçimi Nurcular kazandı. Bu Atatürk Türkiye’sini sona erdirmek isteyenlerin başa gelmesi demek” diyor dedem.

        O zaman Nurcu ne demek, Nurcu kim, Atatürk Türkiye’si niye sona ersin anlamıyorum.

        Ama “Dedem diyorsa bir bildiği vardır” diye düşünüyorum her zaman olduğu gibi.

        Diyeceksiniz ki: “Şimdi durduk yerde bize niye 50 yıllık anılarını anlatıyorsun? Kafayı mı yedin?”

        Kafayı yemediğimi iddia edecek değilim ama anlatmamın nedeni o değil.

        Bu kulaklar Demirel’in bir cemaatin desteğiyle iktidara geldiğini duydu.

        Ve Demirel’in 7 kere gidip 8 kere geldikten sonra 1990’larda 28 Şubatçı olduğuna da şahit oldu bu gözler.

        Bilmem anlatabildim mi?

        **************

        MORAL ŞEHRİ ADANA

        İTİRAF etmek gerekirse, karış karış gezmekten çok hoşlandığım Anadolu’yu bir süredir ihmal ediyordum.

        Bu, bilerek yapılan bir ihmaldi.

        Çünkü neredeyse her ilini, her ilçesini gördüğüm ve sevdiğim memleketimin sahte bir muhafazakârlık örtüsü altına itiliyor olmasını için almıyordu.

        Pek çok kentte ailece gidilebilecek bir içkili lokanta kalmamış olmasını, sosyal hayatın giderek erkek egemen hale gelmesini Anadolu’nun geçmişte böyle olmayan kentlerinde bile görür olmaktan üzülüyor, çareyi gitmemekte buluyordum.

        Geçenlerde sevgili dostum Ali Haydar Bozkurt arayıp “Gel bir Adana’ya gidelim. Sana göstereceklerim var” deyince doğrusu tereddüt ettim.

        Adana’da da aynı manzarayı görmekten korkuyordum.

        Ama Ali Haydar’ı da kıramazdım, yıllardır büyük bir hevesle Adana’da bir festival düzenliyor, Adanalılara çok keyifli zamanlar geçirten organizasyon için tüm Adana’yı bir araya getiriyordu.

        Kalktım gittim.

        İyi ki gitmişim.

        Moralim bir düzeldi ki sormayın.

        Adana şahane.

        Tüm siyasi partilerin neredeyse birbirine yakın oy aldığı kent, muazzam.

        Tertemiz, pırıl pırıl olması mühim değil.

        Cıvıl cıvıl olması mühim.

        Hele akşam saatlerinde.

        Şehir merkezindeki caddelerin iki tarafı kafeler, restoranlarla bezenmiş.

        Akşamüstünden itibaren hepsi dolu.

        Gençler, orta yaşlılar, yaşlılar.

        Kadınlı erkekli gruplar, kadın kadına eğlenmeye, yiyip içmeye gelenler.

        Kimse kimseyi rahatsız etmiyor, kimse kimseye bakmıyor. Nasıl çağdaş, nasıl keyifli.

        Gece yarılarına kadar dolu lokantalar, kavgasız gürültüsüz eğlenceler.

        Gece yarısından sonra gittiğimiz bir müzikli eğlence yerinde masaların büyük bölümünde kadınlar.

        Bir masada 60’larında bir kadın grubu eğleniyor.

        Bir diğer masada 30-40’lı yaşlarda bir başka grup doğum günü kutluyor.

        Başka masalarda genç kızlar, genç erkekler müzik dinliyor, şarkı söylüyor.

        Çok da güzel dostlar, arkadaşlar edindim Adana’da kaldığım 2 günde.

        Nasıl moralim düzeldi anlatamam.

        Keyfiniz kaçarsa Adana’ya bir uğrayın derim.

        Türkiye’ye olan inancınız artar.

        **************

        İYİ Mİ KÖTÜ MÜ?

        PUTİN ile Trump, Suriye’nin tek parça olması konusunda uzlaşmışlar.

        Böyle okuyunca haber iyi gibi görünüyor.

        Ancak detaylar ilginç.

        Rusya, Suriye’nin geleceğinde söz sahibi olacak tüm gruplarla masaya oturacağını açıklıyor.

        Bu gruplar arasında elbette ki YPG/PKK da yer alıyor.

        Hani şu silah verdiği için ABD’ye çok öfkeli olduğumuz YPG/PKK.

        Tabii şunu da asla unutmamak lazım.

        Barzani’nin ABD’ye güvenerek gaza geldiği her dönemde ben, “ABD’nin babana attığı kazığı unutma” dedim hep ve haklı çıktım.

        Bu bölgede “büyüklerin” taşeronluğuna soyunup yatağa giren herkesin de bunu unutmaması lazım.

        **************

        NE SÜRPRİZİ YAHU

        TÜRK medyası, Suudi Arabistan ile İsrail’in Ortadoğu’da işbirliği yaptığını ve bunun çok önemli sürpriz bir gelişme olduğunu yazıyor.

        Ben de “Allah’ım bana sabır ver” diyorum. Bu köşede yıllardır bu işbirliğini yazıp duruyorum.

        Bu işbirliğinin bölgeyi yeniden dizayn etmeyi amaçladığını ve zayıflatılması gereken ülkeler arasında İran’ın yanı sıra Türkiye’yi ve Suriye’yi gösterdiğini anlatıp duruyorum.

        İsrail’in Suudilere askeri destek ve danışmanlık verdiğini anlatıyorum.

        Medyamız ise bunu “Sürpriz” olarak değerlendiriyor.

        Gülüyorum.

        **************

        DEVUKUŞU OLMAK

        BİR kadın aktrisin sevgilisi olmak zor mudur?

        Zor olma ihtimali hayli büyük.

        Nereden mi anlıyoruz?

        Elçin Sangu’nun rol aldığı bir filmin prömiyerinde, öpüşme sahnesi ekrana gelince, Sangu’nun sevgilisi “görmemek için” salonu terk etmiş, sahne bitince salona geri dönmüş.

        Çok insani bir tavır.

        “Niye çıktın kardeşim?” diyemeyiz.

        Ama merak ettiğim şu.

        Siz görmediğiniz zaman olmamış mı oluyor?

        Peki o zaman sevgiliniz sette bu sahneleri çekerken ne yapacaksınız?

        En iyisi bunu ya bir iş olarak görecekseniz ve kafaya takmayacaksanız, yok eğer bunu gerçekten öpüşme olarak görüyorsanız o zaman bir oyuncuyla birlikte olmayacaksınız.

        Aksi takdirde kafayı yersiniz!

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Bisikletin boşa pedal çevrilirken değil, ilerlerken devrilmediğini anladığımız zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar