Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ABD Elçisi Bass, giderayak hem kendi hem de ülkesinin ayağına sıkarak, “Biz istihbarat paylaştığımız için DEAŞ 9 aydır Türkiye’de terör saldırısı yapamıyordu” diye tarihte gördüğüm en “talihsiz” açıklamalardan birini yaptı.

        Akım derken b.kum diyen Bass’ın bu açıklamasından sonra Allah muhafaza yarın Türkiye’de bir DEAŞ saldırısı olsa, fatura kime kesilir bunun farkında mıydı acaba sayın büyükelçi.

        Ve dün Mersin’de meydana gelen saldırının altından DEAŞ çıkarsa, ABD-Türkiye ilişkileri yeni bir sorunla karşılaşmayacak mı?

        **************

        CAMDAN DUVARI KIRANLAR

        DÜN bir köşe yazısı okudum.

        Ve kendi kendime sordum: “Acaba biz gazeteciler, başımıza gelmesinden şikâyet ettiğimiz bu durumu aslında hak ediyor muyuz?”

        Bir gazeteci, geçmiş yıllarda yaşadığı bir olayı anlatmış.

        Bugünlerde istifası istenen bir belediye başkanının geçmişte yaşadıklarını ve olayın içindeki rolünü.

        Belediye başkanı, Mesut Yılmaz’ın kendisini milletvekili yapmayacağını düşündüğü için ANAP’tan istifa etmeyi planlıyor ve bunu gazeteciye söylüyor.

        Gazeteci dönemin Cumhurbaşkanı Özal’ı arıyor ve bu durumun partiye sıkıntı yaratacağını düşündüğünü iletiyor anladığım kadarıyla.

        Özal da “O dangalağa söyle, istifa etmesin. Ben Mesut’la konuşurum” diyor.

        Özal, Mesut Yılmaz’la konuşuyor.

        Daha sonra gazeteci, Mesut Yılmaz’la konuşuyor.

        Mesut Yılmaz şimdilerde istifası istenen belediye başkanını, ki o günlerde bürokratik bir görevde, milletvekili yapmayacağını söylüyor, hatta hiddetleniyor.

        Bunun üzerine gazeteci, milletvekili yapılmayacağı söylenen kişiyi arıyor.

        O da ANAP’tan ayrılıp Refah Partisi’ne geçiyor.

        Diyeceksiniz ki: “Ne var bunda?”

        Bana sorarsanız şu var.

        Gazeteci, siyasetin içinde gözlemcidir.

        Ara yapıcı, arabulucu, ortam sağlayıcı değil.

        Eğer siyasetin bu kadar içine girerseniz, siyaset eleştirisi yapma hakkınız kalmaz.

        Gazeteci değil, siyasetçi olursunuz.

        Mesleğinizi de siyasetin göbeğine kadar sokmuş olursunuz.

        Ne yazık ki, bu hastalık bizim meslektaşlarımızda hayli yaygın.

        Bu güç oyununun bir parçası olmayı, içinde yer almayı çok seviyorlar.

        Emin Çölaşan bile geçmişte, bir partinin hükümet ortağı olmasıyla ilgili toplantıyı nasıl organize ettiğini yazmıştı.

        Meslektaşlarımız bunu yaptığı için mesleğimiz siyasetçilerin hedefi oluyor ne yazık ki!

        Oysa bizim siyasetle de iş dünyasıyla da aramızda camdan bir duvar olmalı.

        Görmeli ama o alanlara girmemeliyiz.

        Bizimkiler girince, onlar da bize dalıyor!

        **************

        SUUDİ KRALI’NI DA DERDEST EDECEK MİYİZ!

        TÜRK siyasetinin şu andaki en güçlü adamı Devlet Bahçeli, önce Irak’taki bazı kentlere Türkiye plakası verdi.

        Uluslararası ilişkiler açısından hoş olmasa da, Türkiye’de yaşayanlar için eğlenceli bir durumdu.

        Kimi hak verdi, kimi tebessüm etti.

        Devlet Bey şimdi de Barzani’nin derdest edilerek Türkiye’ye getirilmesini istiyor.

        İyi de, hangi hakla ya da hangi hukuka dayanarak?

        Barzani şu anda Türkiye’ye karşı bir suç işlemiş değil.

        Yaptığı referandum, kendi ülkesine, Irak’a göre suç.

        Referandum için yargılanacaksa, Irak’ın kendisini derdest edip yargılaması lazım, bizim değil.

        Bizim böyle bir hukuki hakkımız ve gerekçemiz yok.

        Ayrıca Kuzey Irak’a girip birilerini derdest edeceksek, önce PKK’nın Kandil’deki elebaşılarını derdest etmemiz gerekmez mi?

        Yok eğer Barzani’nin bir sonraki hamlesinin Türkiye’den de toprak talep etmek olduğunu düşünüyor ve bu yüzden derdest edilmesini istiyorsak o zaman Barzani’ye bu cüreti göstermesi için destek veren ve bunu saklamayan Suudi Arabistan Kralı’nı ve İsrail Başbakanı’nı yakalayıp Türkiye’ye getirmek gerekmez mi?

        **************

        BAŞKANLARDAN DAHA ÖNEMLİ BİR GÖREVDEN ALMA

        KİMİ belediye başkanlarının istifa etmesinden veya istifa etmelerinin istenmesinden daha çok ilgimi çeken bir olay oldu.

        Adalet Bakanlığı Müsteşarı Kenan İpek görevden alındı.

        Çok ilginç bir gelişme.

        Çünkü Kenan İpek, AK Parti iktidarının en güvendiği ve en kritik gördüğü bakanlığı emanet ettiği isimdi.

        Uzun sayılabilecek bir zamandır Adalet Bakanlığı Müsteşarlığı’nı yürütüyordu ve çok kritik meselelerde çok önemli bir fonksiyonu vardı.

        Pek çok kritik dönemeçte iktidarın “testinden” geçmiş ve hepsinden “geçer not”, hatta “pekiyi” almıştı.

        Bakanlık içinde bakanlardan daha etkin olduğunu bilinir, söylenirdi.

        Görevden alınmış olması çok ilginç.

        Nedenini bilemesem de çok önemli.

        **************

        YARGI VARSA İSİM YOK

        ESKİ Türkiye Futbol Direktörü Fatih Terim’in görevden istifa yoluyla alınmasının ardından ödenecek tazminat miktarının büyüklüğü ortaya çıkınca (4.2 milyon Euro’ymuş), “Federasyon bu tazminatı vermemeli. Çünkü istifasının istenmesinde mücbir bir sebep, spor adamlığına aykırı, gençlere ve topluma kötü örnek olan bir davranış var. Federasyon bu parayı ödememeli, Terim hakkını yargı yoluyla istemeli. Yargı Terim’i haklı görürse, o para ödenir” demiş ve eklemiştim: “Ama bu durumda da Terim’in adı, verildiği tüm spor tesislerinden silinmeli.”

        Federasyon beni dinlemiş olmalı ki, tazminatı ödemedi ve Terim’e yargı yolu kaldı.

        Terim de şimdilik peş peşe iki ihtar çekerek parasını istedi.

        Federasyon yönetiminde bazılarının “Bu sözleşmeyi biz yaptık, parasını vermeliyiz” dediğini, bir bölümünün ise “Yargı karar versin” görüşünde olduğunu biliyorum.

        Terim 2. ihtarnameden sonra yargıya gidecektir. Ve bence bunu yaptığı anda, statlardan adı kaldırılmalıdır.

        **************

        ÜNİVERSİTEYE GİRİŞ SINAVI YAPILMAYACAKSA

        ŞİMDİ de üniversite sınavının kaldırılması gündeme gelebilir.

        Çünkü Devlet Bahçeli istedi.

        Genelde onun bir dediği iki edilmemeye çalışılıyor.

        En azından 2019’a kadar durum böyle olacak gibi.

        Eğer üniversite sınavı kaldırılacaksa:

        - Aman sakın şimdi açıklamayın. Bekleyin öğrenciler çalışsın, hazırlansın, okul sınav sorularına ağırlık versin.

        - Bekleyin yayınevleri milyonlarca üniversite hazırlık kitabı bassın, hazırlasın.

        - Analar-babalar özel derslere, merdivenaltı dershanelere milyonlar akıtsın.

        - Hatta matbaalar sınav soru kitapçıklarını bassın.

        Sınavı son anda iptal edin.

        Neden mi?

        Çünkü bize öylesi yakışır!

        **************

        PLANLAMA

        HABERTÜRK’te en severek okuduğum yazarlardan biri, hatta belki de tüm gazetelerde en severek okuduğum yazarlardan biri HT Magazin’de müthiş yazılar kaleme alan Kadir Kaymakçı.

        Kadir dün de kendi planlama özründen bahsederek Türkiye’nin nasıl da plansız bir ülke olduğunu anlatıyordu müthiş güzel bir dille.

        Kadir’in yazısından öğrendiğim aslında Türkiye hiç de plansız bir ülke değildir.

        Türkiye tam aksine çok planlıdır.

        Her planın yerine yeni bir plan yapmayı planlayan bir ülkedir.

        Türkiye’de “Planınız ne?” sorusuna verilebilecek yanıt:

        “Planımız yeni bir plan yapmak” olur.

        **************

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Elçiler ilişkileri bozmak için değil, düzeltmek için görev yaptıkları zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar