Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İNGİLTERE’nin “devlet televizyonu” BBC’nin yıllardır sektirmeden uyguladığı bir geleneği var.

        Adına “Payday” diyorlar.

        Yardım çağrısı “Mayday” i anımsatsa da konunun yardımla ilgisi yok.

        Bir kamu kuruluşu olan ve tüm bütçesini halktan alınan vergilerle oluşturan BBC, kendini halka hesap vermek zorunda hissediyor ve her yıl ödediği ücretleri açıklıyor.

        BBC’nin ödediği ücretleri açıklamasından sonra da İngiltere birkaç gün boyunca bunu tartışıyor.

        İngiliz yayın kuruluşunun bu yıl açıkladığı ödemeler farklı birkaç yönden tartışıldı.

        İlk tartışma konusu, Top Gear programının sunucusu Chris Evans’ın aldığı 2.2 milyon sterlinlik ücreti oldu.

        Onu takiben de kadın ekran yıldızlarının erkeklerden daha az ücret almasıydı.

        BBC’nin “Payday” açıklamaları güzel bir demokratik gelenek.

        Tüm gelirlerini halktan alan bir kuruluşun böylesi bir açıklamayla konuyu “şeffaf ve tartışılabilir” hale getirmesi demokratik bir tavır.

        Bizde de BBC gibi bütçesinin önemli bir bölümünü halktan dolaylı vergiler yoluyla alan bir yayın kuruluşu var.

        Adı TRT.

        TRT hem her türlü alıcı cihazın satışı sırasında bir “bandrol” ücreti alıyor, hem de tüm elektrik faturalarında bir TRT payı var. Gerçi BBC hiç reklam almazken TRT reklam da alıyor ama esas gelir kaynağı halktan “cebren” toplanan paralar.

        Peki BBC halka bir anlamda “hesap verme” gereği hissedip bunu yılda bir kez yaptığı açıklamayla duyururken, TRT niye böyle bir şeffaflık ve hesap verebilirlik içine girmez?

        TRT’nin yeni genel müdürünü hiç tanımıyorum.

        Ama gerek özel sektörde çalıştığı dönemde, gerekse TRT’de yayıncılık adına çok iyi işler yaptığını biliyorum.

        TRT’nin başına getirilmesini de ne yadırgadım, ne eleştirdim.

        Genç yaşını da bir avantaj olarak görüyorum.

        TRT’nin genç genel müdürü acaba TRT’de de aynen BBC’nin yaptığı gibi bir gelenek başlatsa fena mı olur!

        Hepimizin vergileriyle bütçesini oluşturan TRT’nin bu bütçeyi nasıl değerlendirdiğini, kime ne kadar ücret verdiğini öğrenmek hakkımız değil mi?

        İbrahim Eren’den böyle bir hamle bekliyorum.

        Türkiye için çok hoş bir gelişme olacağına kuşkum yok.

        KİTABIN ORTASI EN DOĞRU YERDİR

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Katar krizi sonrası hızlı bir Ortadoğu turuna çıktı.

        Bu kez yanında kalabalık bir gazeteci heyeti yok ama gezi önemli.

        Çünkü Katar krizinin başından beri burada Katar kadar Türkiye’nin de hedef olduğu izlenimi vardı.

        Birleşik Arap Emirlikleri’nin saklamaya gerek görmediği Türkiye karşıtlığı, Suudilerin bir yandan dost görünüp bir yandan Türkiye’nin çıkarlarına ters adımları atmakta öncülük yapması, Türkiye açısından rahatsızlık vericiydi.

        Türkiye başından itibaren Katar’ın yanında yer aldı.

        Ben ilk günden beri bu tavrın doğru olduğunu savundum.

        Nitekim durum giderek normalleşmeye başladı ve ABD’nin dönüşüne paralel olarak Suudiler, Katar’a yönelik yumuşama sinyalleri vermeye başladılar, dün de Katar yayınlarına serbestlik getirdiler.

        Erdoğan ise her zamanki “direkt” tavrıyla meselenin tam göbeğine gitti.

        Beklemedi, tartmadı, seyirci kalmadı.

        Kırmadı, dökmedi, her şeye rağmen tarafların birine yakın olmakla birlikte diğerleriyle mesafeyi açmadı.

        “Ne varsa bana söyleyin” diyerek konuya kitabın ortasından giriş yaptı.

        Ben bu tavrı çok doğru ve yerinde buluyorum.

        ALMANYA, ZEKERİYA ÖZ’Ü NİYE KORUR?

        ALMANYA Maliye Bakanı, “Türkiye yüzlerce yılık ilişkileri riske ediyor” demiş.

        İlişkilerin riske edildiği doğru olabilir ama bunun faturasını sadece Türkiye’ye çıkarmak çok da doğru değil.

        Almanya’nın ciddi hataları var.

        En önemli hata, Türkiye’nin samimi bir biçimde AB üyeliğini kovaladığı dönemde Türkiye’yi açık ve onur kırıcı biçimde dışlaması.

        Bu en önemli kırılma noktası. Sadece karşılıklı ilişkiler açısından değil, Türkiye açısından da.

        Bir diğer hata Alman siyasetçilerin, siyasetçileri izleyen medyanın ve buna bağlı olarak da Alman halkının, Türkiye’yi AK Parti’den ibaret görmesi.

        Durumun bu olmadığını onlar da biliyorlar ama Türkiye karşıtı politikaları açısından böyle görmeyi tercih ediyorlar.

        Ve kendi hatalarını asla görmüyorlar.

        Almanya’nın savunamayacağı şeyler var.

        Can Dündar’ın Almanya’da kalması, Almanya açısından “fikir özgürlüğü, basın hürriyeti” olarak savunulabilir.

        Buna kimse bir şey diyemez.

        Ama Zekeriya Öz ve arkadaşlarının Almanya’da olması savunulamaz.

        Çünkü Can Dündar’ı korumak ile Zekeriya Öz’ü korumak aynı anlama gelmediği gibi, Can Dündar’ı “basın özgürlüğü” diye koruyan bir devletin, Zekeriya Öz gibi, gazetecileri ve suçsuz insanları komplolarla hapse atmış birini aynı anda “koruma altına alması” kabul edilebilir bir şey değil.

        Darbeci askerler mevzuuna Almanlar bir kılıf bulabilir belki ama Zekeriya Öz ve saz arkadaşlarını koruma altına almayı savunmaları mümkün değil.

        TARİH DÜŞÜRMEK

        BUGÜN Prof. Halil İnalcık Hoca’mızın ölüm yıldönümü.

        97 yaşındayken çevresine biriktirdiği tonlarca evrakı gösterip, “Önümüzdeki 5 yıl bunları yayınlamaya hazırlıyorum. Bunlar bitince de şunları yayına hazırlayacağım” diyen ve son nefesine kadar uzun vadeli planlarla çalışmayı kesmeyen hocamızın aramızdan ayrılalı tam 1 yıl oldu.

        Halil Hoca, Fatih Camii’ne defnedilmişti. Sene-i devriyesinde kabristanı da tamamlandı ve kendisine yakışır bir şekle sokuldu.

        Dün Murat Bardakçı, Hoca’nın mezarını yazmıştı.

        Ancak buradaki rolünü yazmayı ihmal etmişti.

        Onu da yazmak bana düştü.

        İnalcık’ın mezarının yapımı işinde Bardakçı başından sonuna kadar çok uğraştı.

        Halil İnalcık’ın mezar taşına bir de tarih düşürüldü.

        Tarihi düşüren de Bardakçı’nın bizzat kendisi oldu.

        Kendisi yazmamış ama ben Murat’ın hakkını teslim etmek istedim.

        Çünkü gerçekten çok güzel yazmış.

        Kendisine de söyledim, Allah gecinden versin ama Murat’tan sonra böyle tarih düşürebilecek kimse kalmadı memlekette.

        AMCAOĞLU MAGAZİNİ

        MAGAZİN basınımızın ünlülerini artık pek tanıyamıyorum.

        Televizyonlarda yüze yakın dizi, her birinde yeni neslin pek çok oyuncusu olunca tanıyamıyor olmam da normal.

        Ama bazı haberleri anlamakta da güçlük çektiğimi söylemeliyim.

        Dün gündemde şöyle bir haber vardı.

        “Hadise’nin kardeşi Hülya, bilmem kimin yeni sevgilisi bilmem kim.”

        Allah aşkına bu da haber mi, magazin haberi mi? Kime ne Hadise’nin kardeşinden, kime ne onun sevgilisinden.

        Pek yakında amcaoğlu, hala kızı haberlerine de geçecekler diye korkuyorum.

        Magazin dediğiniz şey bu hallere mi düştü!

        NE ZAMAN ADAM OLURUZ?

        Liderlerle kavgayı, halklarla kavgaya dönüştürmediğimiz zaman.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar