Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SON zamanlarda tarihi yerleri hoyratça kullanan kişilerle ilgili haberler görüyorum ki içim acıyor. Oysa öyle bir şehirde ve ülkede yaşıyoruz ki her saniye şükretmemiz gerekiyor. Ben de tüm bu haberlere inat, boş bulduğum her zamanı yaşadığım şehirde, Tarihi Yarımada’nın kalbinde gezerek değerlendiriyorum. Sultanahmet’i, Sirkeci’yi, Eminönü’yü dolaşıyorum. Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı derken uzun uzun geziyorum, hatta kendimi kaybediyorum. Çocukluğumun burada geçmesinden midir, yoksa bu büyülü atmosfere dönmek isteyişimden midir bilinmez, gerçekten kendimi acayip iyi hissediyorum. Geçen hafta da koca bir günümü orada geçirdim. Sokaklarında dolaştım, tarihi hanlara girip çıktım, Sirkeci’deki büyük postanenin önünde saatlerce oturdum. Bir sürü çiçek satın aldım. Vesselam gerçekten İstanbul’u anlamak, dinlemek, gözlemlemek istiyorsanız yolunuz düşmüyorsa bile düşürün derim. Az biraz oraların havasını koklayın. Yeni Camii’nin merdivenlerine oturup insanları izleyin. İnanın çok iyi geliyor. Bazı şeyleri daha net görmenizi sağlıyor.

        150 YILLIK TARİHİ YAPI

        O kadar tarihi yapı var ki o sokaklarda, anlatamam size. Birçoğunu biliyorum. Hatta zaman zaman bu köşeden size bildiriyorum. Uzun süredir ara vermiştim. Bodrum-Alaçatı-Mikonos derken az biraz İstanbul’a döneyim istedim. Eski İstanbul’u bol bol kokladım, yaşadım. Bir arkadaşımla birlikte yemek ve kahve molasını 150 yıllık tarihi bir binada yaptık. Postanenin karşı sokağında, tarihi dokusu, sanat galerisini andıran dekorasyonu, İtalyan ve Türk lezzetlerini modern bir sunumla buluşturan Regie Ottoman Hotel’de. Düşünün bina 150 yıllık. 2005 sonrasında otel olmuş. Tarihi doku korunuyor ve hatta duvarları sanat eserleriyle kaplı. Zaten dış görüntüsüyle beni tavladı, bir içerideki sanat eserlerini görünce ‘Tamam’ dedim. Koridorlarında Metin Erkan Kafkas, Saim Dursun, Orhan Benli gibi ünlü ressamların eserleri var. Duvarlarında sanat eseri olan otel candır. İnanın o gün her şeyi unuttum, o huzurlu binadan çıkamadım.

        Regie Ottoman, Tarihi Yarımada’nın en popüler üç otelinden biri olarak dünyanın farklı yerlerinden binlerce misafir ağırlıyormuş. Yolunuz düşerse duvarlarına dokunun, kendinizi çok iyi hissedeceksiniz. Düşünsenize 1875 yılında Osmanlı hükümeti tarafından inşa edilmiş bir binadasınız. Bu ayrıcalığı yaşadığımız bir şehirde her an keşfetmek ve şükretmek gerek.

        Yemek olmadan olur mu?

        O bölgenin esnaf lokantaları meşhurdur. Şimdi size birkaç tavsiyede bulunacağım. O gün tarihe gömülmüşken otelin girişinde bulunan Brasserie Roi’yi keşfettim. 8 yılını Napoli’de pizza ve makarna öğrenmeye adamış bir şefleri var. Benim gibi yemek için uzun yol kat eden biriyseniz hiç düşünmeyin derim. Ayrıca şeflerin yaptığı ve daha önce hiçbir mönüde görmediğim lahana salatası vardı ki bayıldım.

        Yarımada’ya gitmişken

        - Bol bol yürüyün.

        - Tarihi hanlara girip çıkın.

        - Korkmayın, keşfedin.

        - Gülhane Parkı’na gidin. Oturun ve gizemi takip edin. Benim o parkta çocukluğum geçti.

        - Yerebatan Sarnıcı’na girin. Hele şu sıcakta ne güzel olur, serin serin.

        - Sultanahmet köftesi yemeden dönülür mü? Aman soğanlı piyazı unutmayın.

        - Kapalıçarşı’yı dolaşın, sokaklarında kaybolun. Hatta tarihi kahvecisinde oturup kendinize bir Türk kahvesi ısmarlayın.

        - Mahmutpaşa’nın yokuşundan inip Mısır Çarşısı’na girin. Bol bol lokum, baharat alın.

        - Kasap Osman’ın dönerini, kurufasulye ve pilavını, Güvenç Lokantası’nın Konya yemeklerini yemeden olmaz. O bölgede inanılmaz esnaf lokantaları, var onları keşfedin.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar