Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜN Londra'da da kutlandı 1 Mayıs, Jakarta ve New York'ta da. Paris'te de kutlandı, Roma ve Barcelona'da da. Ancak öğleden sonra uluslararası tüm haber ajansları aynı üzücü haberi geçiyordu: "İstanbul'da olaylar çıktı! 1 Mayıs gösterilerinde yaralananlar oldu." Peki neden?

        Londra'da 1 Mayıs kutlamaları yoğun geçti; aynı zamanda hükümetin bütçe kısıtlamalarını hedef alan sloganlar atıldı, pankartlar açıldı. Burada da öfkeli göstericiler vardı. Bilhassa gençler arasında. Lakin ne tazyikli su kullanıldı, ne gaz bombaları atıldı. Dolayısıyla hop oturup hop kalkmadı analar babalar evlerinde, merak ve endişeyle, "Acaba yaralananlar arasında benim evladım var mı?" diye.

        Elbette tek taraflı değil bu sahneler. Hiçbir şey tek taraflı değil. İstanbul Valiliği'nden gelen açıklamalara göre, polis kuvvetlerinden de yaralananlar oldu. Bir polis memuru beyin kanaması geçirdi. Tüm bunları öğrendik üzüntüyle.

        *

        Öte yandan göstericilerin bazılarının taşkınlık yaptığını yazıyor bugün gazeteler. Bu da doğru. Lakin dönüp dolaşıp gene aynı kördüğüme varıyoruz. "Bazı" göstericiler taşkınlık yapmış olsa bile "tüm" göstericileri hedef alan gaz, tazyikli su ve son tahlilde orantısız ve dengesiz bir güç kullanımı söz konusu.

        Polis, bilhassa İstanbul polisi, son senelerde çok uğraş verdi imajını düzeltmek ve halkın farklı kesimleriyle ilişkisini tazelemek için. 3 askeri darbe geçirmiş ve vaktiyle işkencenin sistematik olarak yaşandığı bir ülkede bu adımların hiçbirini küçümsemek mümkün değil. Fakat ne yazık ki bir konuda kendimizi aşamıyoruz bir türlü.

        Ne zaman bir gösteri olsa göstericilere "potansiyel tehlike" gözüyle bakıyoruz. "Düzeni bozan anarşistler" olarak görüyoruz.

        Gelişmiş Batı demokrasilerinde eylemcilere "anayasal haklarını kullanan bireyler" olarak bakılırken (tabii onlar da şiddete başvurmamak kaydıyla), bizde ekseriya "nizam bozucu" damgası yiyorlar. Yani daha baştan bir kültürel önyargı söz konusu ki bir türlü silinmiyor.

        Neden aynı hazin sahneler yaşanıyor senebesene? Neden vatandaş ile polis karşı karşıya bırakılıyor? Polis memurlarının da bu durumdan hoşnut olduğunu zannetmiyorum. Belki tek tek konuşsanız onlar da size dert yanacak. Lakin neden emirler bu yönde veriliyor, anlayamıyorum.

        *

        Türkiye "güçlü devlet" geleneğinden geliyor. Bu tarihsel bir olgu. Osmanlı'dan bu yana devlet aygıtı öncelikli, ayrıcalıklı. Şerif Mardin'in eserlerinde gösterdiği gibi Osmanlı'da din ve devlet "tev'em" yani ikiz olagelmiş, lakin ikizlerden biri hep ön planda tutulmuş: O da devlet.

        Bizde ana refleks, birey karşısında devleti korumak yönündedir. Halbuki devlet zaten kudretli. Gelişmiş demokrasilerde ise ana eğilim, devletin aşırı gücü karşısında bireyi korumak yönünde. Çünkü birey zaten tanımı gereği bir başına.

        Diyebilirsiniz ki "Evet ama bireyler bir araya geldiklerinde tehlikeli olabilir, şiddete başvurabilirler". Bunda doğruluk payı var ama bu ihtimalle başa çıkmanın yolu herkese aynı muameleyi yapmak, her gördüğün öfkeli-öfkesiz protestocuya gaz sıkmak ve bir şehrin sokaklarını tazyikli suya boğmak olmasa gerek.

        İstiyoruz ki, İstanbul güzelliklerle anılsın. Şiddet ve kanla değil.

        İstiyoruz ki, 1 Mayıslar artık bayram gibi şen geçsin, kanla gözyaşıyla değil.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar