Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MAÇA çok az giden bir G.Saraylı olarak itiraf edeyim ki Fenerbahçe Stadı’nda futbol izlemeyi seviyorum. Yıllar önce Ali Sami Yen’de, çok sıkıştığı halinden belli milyarder bir işadamının, tuvaletin önünde çektiği sıkıntıya tanık olmuştum. İşadamı, bir yandan taşan tuvaletin zeminine basmamak için çare düşünüyor, diğer yandan da kıvranıp duruyordu. İçinden orada olmaya lanet ettiği anlaşılıyordu. (Neyse ki Galatasaray, Ali Sami Yen’den ve onun içler acısı halinden bir yıl içinde kurtulacak.) Fenerbahçe Stadı, tam da öyle milyarder işadamlarına göre yapılmış durumda. Eğer locanız varsa, otoyoldan stada açılan otoparka direkt giriyorsunuz, iki kat asansörle locanıza ulaşıyorsunuz. İç mekânlar, 5 yıldızlı otel standardında. Loca zaten size ait, her türlü lüks elinizin altında. İster içki için, ister puro tüttürün.

        Önceki gece böyle bir locada davetli olarak, Fenerbahçe’nin Moldova takımı Sheriff’i 1-0 yendiği maçı izledim. Benim için en güzel an, maçın sonunda başladı. Önce, Fenerbahçe’nin sempatik Brezilyalı yıldızı Roberto Carlos, son dakikada alkışlar arasında maça alındı. Semih yerini Roberto Carlos‘a bırakırken, kaptanlık bandını da verdi. Carlos, sembolik de olsa son maçında takımına kaptan olarak çıktı, topa doğru dürüst vuramadan maç bitti ama asıl şov da o zaman başladı. Fenerbahçeli futbolcular, önce Roberto Carlos‘u çember içine alıp oynattılar. Sonra da bir iki kez havaya zıplattılar. Carlos, yere düşüp İstanbul’dan sakat ayrılacak diye endişelendim. Tribünler alkışladı. Güzel anlardı. Ve Türkiye’ye veda edenlerin pek görmediği sahneler vardı karşımızda.

        Nedense bizde, veda edenlere bu tür sahneler çok görülür. Ama futbolda genelde vefa hiç unutulmaz. Belki de futbol bu yüzden cazip. Roberto Carlos’un, önceki gece yaşadığı o duygusal anları hayatı boyunca unutmayacağına inanıyorum. Brezilya’da, binlerce kilometre uzakta olsa bile, Türkiye sevgisini hep hatırlayacak.

        Kadını değil erkeği eğitin

        DAYAK yiyen kadın, taciz edilen kadın, tecavüz edilen kadın, töre uğruna katledilen kadın. Çalışmasına kötü gözle bakılan kadın, “Çalışmasa da olur” denilen kadın. En büyük çelişki ise, sosyal sorumluluk için kolunu sıvayanların da önce kadınlara yönelmesi. Yani mesela “Aile İçi Şiddet” mi anlatılacak, kadınlar çağrılıyor. Oysa bu tür toplantılara asıl erkeği çağıracaksın. “Kardeşim, eşini dövme” diye erkeğin kafasına işleyeceksin. “Evdeki kadın senin kölen değil, ona iyi davran” diye erkeği yola getireceksin. “Töreymiş, ananeymiş, bunlar ilkelliktir. Böyle şeyler için insana zarar verilmez” diye yine erkeği ikna edeceksin. Bunları erkek yerine kadına anlattığımız sürece, havanda su döveriz.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar