Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yayoi Kusama’nın meşhur Sonsuzluk Odaları (Infinity Mirrors) 6 şehirlik bir Amerika turunda. Washington DC’deki Hirshhorn Müzesi’nden başlayıp 3’üncü mekân Los Angeles’taki The Broad Müzesi’nde sergileniyor şu an... Aşırı popüler, önünde metrelerce kuyruk var. Gel gelelim bir de yeni kural var: Saatlerce bekleyişin ardından ziyaretçilerin oda başına geçirebilecekleri süre 30 saniye! Yazıyla OTUZ. Bir iPhone’u açmak için gereken süre...

        Kusama’nın eseri New York’taki David Zwirner Galeri’de sergilenirken, sunulanbir dakikalık zamanın dahi yetmediğini hatırlıyorum. Muhteşem bir deneyim yerini öfkeye bırakmıştı. 30 saniye kuralı en çok da Kusama’nın Instagram taraftarlarını kızdırmış bu kez, bir selfie’m bile yok diye şikâyetçiler! Oysa kısa zamanda bir başka sorun daha var: Bu odaların en güçlü dinamiklerini algılayabilmeye kesin yetmez 30 saniye: “Kozmostaki 1 milyon yıldız arasından sadece bir ‘polka dot’ mottosuyla çıkagelen”, içinde bin bir felsefeyi barındıran bir eser bu... O bal kabakları da Cadılar Bayramı süsü değil elbet!

        Müzelerin bir gün eserle ziyaretçi etkileşimini sınırlaması kaçınılmazdı. Özellikle de bu denli popüler sanat enstalasyonları için... Ancak abartmışlar, ziyaretçilerin ilgisinin azalmasını tetikleyecekcinsten, tehlikeli bir kısıtlama bu. Öfke uyandırıyor. Sergi değil, bir sonraki serginin ‘teaser’ı havasında. Eserin ismi de ironik olmuş: ‘Sonsuzluk Odaları’. Bitmeyen bir yanılsamayla sonsuzluğu anlatıyor, ama zamanın tükenmesinden duyulan alabildiğine endişeyle... Bu yılın başlarında Guggenheim’da, Doug Wheeler’ın enstalasyonu PSAD: Synthetic Desert III (1971) gösteriliyordu. 10-20 dakikalık ‘shift’ler verilmişti ziyaretçilere. Guggenheim ne cömertmiş meğer!

        REMBRANDT’LA SOHBET

        Oysa bazı sanatseverler için bu süreler de hiçbir şey. Londra’da çalıştığım yıllar, National Gallery’ye düzenli olarak gelen insanlara rastladım. Yaşlı bir kadın, aynı Sabahattin Ali’ninKürk Mantolu Madonna’sındaki Raif Efendi gibi National Gallery’deki Rembrandt tablolarından birine geliyordu. Öğle saatlerinde haftada 3 ya da 4 kez... Tablo, koltukta oturan genç bir kadın portresi... “Ne zamandır geliyorsunuz” diye sordum. “Bilmiyorum” dedi. “Yıllardır...” Muhafazakâr olmak adına diyelim ki 20 yıldır geliyor, öğle arasının da 1 saat olduğunu varsayalım. 3 bin saatlik bir seyir var. Bu hesapta 09.00-17.00 mesaili bir işi olsaydı, bir yıldan fazla süre bir tablonun önünde oturuyordu! Tablodaki kadın ne hikâyelere tanık olmuştur, merak ediyorum doğrusu.

        Avusturyalı yazar Thomas Bernhard’ın “Old Masters” adlı bir kitabı var. Bu kitapta da, bir adam yaşamı boyunca Viyana’daki müzede her günbir resmi görmeye gidiyor. Sebebi Londra’daki kadından farklı. Çünkü bu kişi Tintoretto’nun yaptığı resim dışında, hayatta herkesten nefret ediyor. İnsan sevmiyor. Tintoretto’nun portresi tanımsız üstelik, bilinen hiçbir hikâyesi yok, sadece bir yüz.. Adam gidip onun önüne oturuyor ve saatlerce izliyor. Hayatta sevdiği tek yüz... Bir sanat eseri önünde bu kadar zaman geçirebilmek elbette onunla diyaloğa girmeyi gerektirir. Bak, konuş, soru sor, dinle, düşün ve tekrar bak... Siz de deneyin, eserin gözünüzde nasıl değiştiğini göreceksiniz. Tamamen sabit bir objeyle, zaman içinde gelişen, derinleşen bir ilişkiniz olabildiğine şaşıracaksınız. Birçok kişi bunun mümkün olmadığını düşünür.

        10 saniye metne, 5 saniye tabloya

        Ziyaretçilerin müzelerde tablolarla nasıl etkileşime girdiğine ilişkin çok sayıda araştırma var. Metropolitan Museum of Art’a göre, bir ziyaretçinin esere harcadığı ortalama süre yaklaşık 32.5 saniye! Bir başka anket, ortalama bir izleyicinin bir tabloya önce 2 saniyeden kısa süre baktığını, 10 saniye duvar metnini okuduğunu, metni doğrulamak üzere bir 4 saniye daha tabloya ayırdığını keşfediyor. Etti 15... Louvre’a göre de insanlar Mona Lisa’ya ortalama 15 saniye bakıyor. Koleksiyonun diğer 35 bin eserinde ne kadar zaman harcıyorlardır, bilmesek en iyisi.

        Kusama’ya gelince... Müzeler zaman çizelgesini sanatçının kendi oluşturduğunu söylüyor. ‘Eserlerin daha çok insana ulaşabilmesi adına...’ Ancak müzelerin büyük kalabalıkları çekme arzularının da denklemin içinde olduğu kesin. Hirshorn, Kusama Sergisi’nde 160 bin kişiyle ziyaretçi rekoru kırdı; Broad, her biri 25 dolardan yalnızca ilk gün öğleden sonra 50 bin bilet sattı.

        Ziyaretçi sayısını deneyim kalitesinin üzerinde tutan bu hesap, anlaşılabilir fakat talihsiz... Tıpkı Broad’un daimi koleksiyonunda ya da David Zwirner’daki gösterimde olduğu gibi, oda başına 60 saniye bile, daha kayda değer bir deneyim sunacaktır. Anlaşılan o ki, Hirshorn ve The Broad, iki kat fazla ziyaretçiye ‘yarım sanat’ sunmaya karar vermiş, geri dönüşlerin sonsuza dek küçülmesini göze alarak. Oysa, ‘düşünceye davet’, iyi sanatın ebediyetle aramaya devam edeceği tek nitelik...

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar