Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyanın en büyük kurumsal sanat koleksiyonu, Deutsche Bank’ta. 50 binden fazla eser ve 10 Türk sanatçıları var. Dev koleksiyonu ve gizemli Türk sanatçıları, Londra’da, Deutsche Bank Koleksiyonu Uluslararası Küratörü Mary Findlay ile konuştuk

        Lobide dev bir Anish Kapoor heykeli, hemen arkasında tavandan yere uzanan bir Damien Hirst tablosu karşılıyor bizi. “Öğle aralarında buluşma noktamız burası” diyor Mary Findlay. “Artık buraya ‘Kapının önü’ değil, ‘Kapoor’un önü’ diyoruz.” 20 yıldır Alistair Hicks’in yönettiği koleksiyon artık Findlay’den soruluyor. Findlay’le Deutsche Bank’ın Londra’daki genel merkezinde, “Kapoor’un önü”nde buluştuk.

        Güvenlik kontrolünü geçer geçmez eserlerin sayısı katlanarak artmaya başladı. Turner Ödüllü Keith Tyson’ın 12 parçalık dev eseri selamlıyor önce. Tüm duvarı kaplamış. Sağlı sollu Tony Cragg heykelleri... Ofis katlarına çıktıkça eserlerin ölçeği tevazu gösteriyor. Nihayet kâğıt üzeri çalışmalar ve fotoğraflardan oluşan gerçek koleksiyon beliriyor. Boş duvar yok. Koridorlar, kapılar, zemin ve hatta yer yer tavanda bile eser var. 100 konferans odasının her biri dünyanın dört bir yanından gelen sanatçıların ismini taşıyor. Francis Bacon Konferans Odası; David Hockney, Gerhard Richter, Sigmar Polke, Gavin Turk derken bir odaya geliyoruz ki adı ‘The Güreş Room’. İstanbullu sanatçı Nilbar Güreş’e adanmış bir konferans odası burası. Toplantı masasının arkasında dev bir fotoğraf; çiçekli şalvarı, ayağında çarıkları ve başörtüsüyle yaylasında Anadolu kadını... “Bu bizim Cemile’miz” diyor Findlay. “Nereden buldunuz?” diyorum şaşkınlıkla, “Neden Nilbar Güreş? Nasıl tanıştınız?”... Findlay ‘Cemile’ için “Başyapıt” diyor. “Henüz New York sanat dünyasının büyüsüne kapılmamış.” Birazdan daha çok şaşıracağımdan habersiz devam ediyor: “Her katın sanatçı isimleriyle adlandırıldığı Frankfurt merkezde 14. kat Osman Bozkurt, 27. kat Peter Doig, 17. kat Gavin Turk.”

        Findlay, benim şaşırmama daha çok şaşırıyor. Türk sanatçıları koleksiyona katan İstanbul âşığı Alistair Hicks olsa da kendi döneminde Türk çağdaş sanatına ilgilerinin artarak devam edeceğini söylüyor, ama lafını da esirgemiyor: “Kıymetini bildiğinizden emin değilim.” Koleksiyonda daha nice Türk sanatçı var. Pek çoğumuz Türkiye’de ismini dahi duymadık. Hatta bazıları var ki Google’a yazınca bile çıkmıyor. Osman Bozkurt da onlardan biri. Çoğu genç sanatçılar; Emel Geriş, Yeşim Akdeniz, Aslı Çavuşoğlu, Şükran Moral, Cansu Çakar, Hera Büyüktaşçiyan, Cevdet Erek.

        40 Yıllık Koleksiyon

        Findlay ve ekibi 45 ülkede 900’den fazla binadaki eserleri yönetiyor. Bankanın içinde başlı başına bir kültür-sanat departmanı var. Her yıl dünyanın dört bir yanından müze direktörleri ve küratörlerden oluşan bir jüriyle ‘Artist of The Year’ı seçiyorlar. 2 ayda bir DB Art Mag Dergisi’ni çıkarıyor, çalışanlarına ve müşterilerine eğitim programları, fuar ve sergi turları düzenliyorlar. En güzeliyse dünyanın dört bir yanından sanatçı keşfi yapmaları.

        Findlay, seçimlerinde de incelikli bir yol izliyor. “Yalnızca galeri ya da stüdyodan eser alıyoruz” diyor. Sanatçıları seçerken henüz müze sergisi gerçekleştirmemiş olanları tercih ediyor ve müzayededen eser almıyorlar. En katı iki kuralları bunlar. “Böylece kariyerinin başındaki genç sanatçıları destekliyoruz. Bir nevi ‘filantropi’ oluyor” diyor.

        40 yıl önce alınan Lucien Freud ya da Richter eserlerinden milyon dolarlar kazanıyor olsalar da işin ‘yatırım’ kısmıyla pek ilgilendikleri söylenemez. Nedeni açık: “Popüler medyanın öne çıkardığı sanatçılardan çok, yeni fikirler ortaya koyduğunu düşündüğümüz sanatçıları öne çıkarıyoruz.” En önemli unsur ‘özgünlük’ olsa da aslında önemli bir kriterleri daha var: “Depresif ya da uygunsuz resimlere yer yok.”

        Eserler ortalama 5 bin Sterlin

        Eserler ortalama 5 bin sterlin. Yılda 2-4 kez sanat alımı yapılıyor. Findlay, “Tabii konu Frieze olunca işin boyutu biraz değişiyor” diyor. DB’nin yıllardır ana sponsoru olduğu Frieze için ayrılmış ayrı bir bütçesi var ama rakamı ısrarla açıklamıyor. Deutsche Bank, Sydney ve Tokyo sanat fuarlarının, Tate Modern sergilerinin de ana sponsoru. Hatta Tate’de şu an devam eden Türk sanatçı Fahrelnissa Zeid’in sergisinin sponsoru da onlar.

        ‘Daha bağlayıcı bir iletişim aracı var mı?’

        Peki neden müzik ya da spor değil de sanat? “Evrensel olan tek dil sanat” diye açıklıyor Findlay ve devam ediyor: “Dünyanın neresinde olursa olsun insanlarla diyalog kurmamızı sağlıyor. Çoğu sanat tutkunu olan iyi müşterilerimizle ‘ortak dil’ yaratıyor, aradaki bağları pekiştiriyor. Aklınıza gelen daha bağlayıcı bir iletişim aracı var mı?”

        Koleksiyonun çıkış noktası Deutsche Bank’ın yönetim kurulu üyesi ve sanat tutkunu Dr. Herbert Zapp... 1970’lerin sonunda Zapp, sevimsiz bir ikiz bina olan Frankfurt’taki genel merkezin katlarını ayırmak için sanat eserleri konulmasını istemiş. Ancak çalışanların nasıl bir zenginlik içinde olduklarını anlaması yıllar almış. Findlay, “20 yıl bankada çalışanlar bile eserleri fark etmedi. Son 20 yıldaysa herkesin sanat hakkında söyleyecek bir şeyleri var” diyor.

        Türk şirketlere öneri: Konsept bulun

        Koleksiyonun yüzde 97’si ofis duvarlarında sergileniyor. Kalanı depoda ve belli süreden fazla kalanların elden çıkarılmasına karar veriliyor. Bu arada eserlerde en sevilen renk mavi. Sohbetin sonunda, “Kapoor’un önü”nde koleksiyonerliğe yeni adım atan Türk şirketler için Findlay’den öneri istiyorum. “Bir konsept bulun” diyor. “Mesela yalnız fotoğraf sanatı, yalnız Türk sanatçılar... Bir teknoloji firması ‘teknoloji’ temalı eserler toplayabilir ya da yalnızca monokrom tablolar alabilir.” Onların koleksiyonuysa kâğıttan eser odaklı; çerçeveli, korunması kolay. Ofis ortamında hasar riski az. Hem bakım ve restorasyon masrafı da yok.

        Kadının kimliği üzerine çalışıyor

        Çalışmalarında özellikle kadın kimliği, kadının toplumdaki yeri, kadın-ev-kamusal alan arasındaki ilişkiye odaklanan Nilbar Güreş, Avrupa’da Müslüman kadınlar gibi konulara da değiniyor. 1977 İstanbul doğumlu sanatçı, Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü ve Viyana Güzel Sanatlar Akademisi Resim ve Grafik Bölümü mezunu.

        Roma’dan Los Angeles’a

        Eserleriyle ilk kez 2015’te Roma’daki Maxxi Müzesi-İstanbul Sergisi’nde karşılaştığım Osman Bozkurt, 1970 İstanbul doğumlu. Mimar Sinan Üniversitesi Fotoğraf Bölümü mezunu. Fotoğraf tabanlı işleriyle tanınan ama kendini fotoğrafla sınırlı tutmayan, videoya, enstalasyona da yer veren Bozkurt; Miami, Los Angeles, Berlin ve New York’ta kişisel sergiler açtı. Çalışmalarını İstanbul’da sürdürüyor.

        Hicks’in Türk sanatçı ziyaretleri

        Deutsche Bank koleksiyonunu 20 yıl yöneten Alistair Hicks’e göre İstanbul, sanat dünyasının barometrelerinden biri. Hicks, İzmir’deki atölyesinde Cansu Çakar’ı ziyaret ediyor. Paris’te yaşayan Nil Yalter ve Sarkis’in atölyelerini geziyor. Yapı Kredi Yayınları’nın Türkçe’ye çevirdiği son kitabı ‘Küresel Sanat Pusulası’nda ise pek çok kez Ali Kazma, Cevdet Erek, Erdem Taşdelen, Merve Şenocak gibi sanatçılardan ilham alarak cinsiyet ve kimlik meseleleri gibi ideolojik noktalara, sinema, müzik gibi konulara değiniyor.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar