Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “YAŞLANMAK günah mı?” diye yazmıştım geçen hafta bu sayfada... Kadınların genç ve güzel görünmek uğruna aşırı zaman, enerji ve para harcadıklarını; bunu suni bulduğumu yazdım kadın üyeleri genellikle 40’lı yaşlardan ötesini görmeyen bir sülalenin mensubu olarak. Yaşlanabilecek kadar yaşamanın kendi adıma bir nimet olduğundan bahsettim... Çok yorum aldı yazım; geldi, onaylayanlar ve onaylamayanlar sebeplerini sayıp döktüler...

        Peki o zaman bakalım dünyada durum ne diye araştırırken; yaşlanma karşıtı tavır karşıtlığımda yalnız olmadığımı görüp sevindim. (Anti-aging ya da Türkçe’siyle “yaşlanma karşıtlığı”nın tersi nedir diye düşünüyorum. Yaşlılık karşıtı karşıtlığı mı? Ya da yaşlılık yanlısı, o da olmuyor. Yaşlanmayla barışık desem; barışmak için önceden savaşmış olmalı... Yaşlanmamaya çalışmamak mı diyeceğiz bilemedim. İngilizler bulmuş, anti-aging’in karşıtı olarak pro-aging demişler.) Din, ırk, renk, cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımcılığı gibi yaşa dayalı ayrımcılık da dünya kamuoyu tarafından “önlenecek ayrımcılıklar” listesine girmeye başlamıştı demek ki.

        Mesela 2017’nin Ağustos ayında ABD’de yayımlanan bir kadın dergisi olan Allure’nin ilginç bir açıklamasına denk geldim. Dergi bu makalenin yayımlandığı sayıdan itibaren hiçbir platformunda antiaging lafının kullanılmayacağını duyuruyordu. Bu kavramdan vazgeçmelerine sebep olarak da aging, yani yaşlanmanın savaşılacak bir şey olmadığı fikrini işaret ediyordu. Bilgisayarlar için antivirüs programları, mantar hastalıkları için antifungal kremler tamam da anti-aging de neydi? “Her gün, her saat, her saniye her birimizin yaşlandığı gerçeğini kim inkâr edebilir” diye soruluyordu makalede.

        Oscar’lı kadın oyuncu Frances McDormand da memnuniyetle yaşlananlardan biri. Dünya üzerinde milyonlarca kadının yaşlı olarak görünmemek için saçlarını boyadıklarını; yaşlanmayla savaşın ilk başladığı yerin burası olduğunu söylüyor ve bundan böyle saçlarını boyamayacağını ilan edip diğer kadınları da buna davet ediyor...

        YABANCI İSİMLER

        New York Times’ın ekim ayında yer verdiği bir makalede de kadınların, genç kalma peşindeki çabalarının kendilerini güçsüzleştirmeye, güzellik endüstrisini ise kalkındırmaya yaradığı belirtiliyor. Kadınları yaşlarına göre kategorize etmenin yaşa dayalı ayrımcılık olduğu, bunun da cinsiyet ayrımcılığına, görüntü ayrımcılığına ve ataerkilliğe ait olduğu belirtiliyor. Rekabet yerine bir arada olmayı; yaşlılık ile gençliği yarıştırma yerine ikisine de önyargısız bakmayı; kadınların kendi görüntülerinden memnuniyetsiz olmalarını körükleyen anlayışa paçayı kaptırmayıp olduğun halinle memnun olmayı öğütlüyor.

        Son olarak TED konuşmacısı Ashton Applewhite’ın görüşlerine rastladım. Applewhite 80 yaş üstü kişilerle yaptığı röportajlarla bir kitap yazmış. Kitabın yaşsal ayrımcılığa karşı bir manifesto görevi görüyor. Diyor ki: “İnsanlarla konuştukça anladık ki insanlar ne kadar yaşlanırlarsa ölmekten o kadar az korkmaya başlıyorlar. Neden insanların bundan haberi yok ki? Çünkü yaşadığımız zaman yaşlanmayı kötü, engellenmesi gereken bir şey olarak algılamamız için bunu tamir edilmesi, durdurulması, tedavi edilmesi gereken bir bozukluk olarak algılamamızı istiyor. Yaşlanmak doğaldır, normaldir, zenginleştiricidir ve yaşamak demek olduğu için aslında harikadır.” İngiliz gazeteci Anne Karpf’ın söylediği gibi yaşlanma karşıtlığının nefes alma karşıtlığından daha anlamlı bir yanı yok aslında.

        Bir sürü yabancı isimden bahsettim biliyorum ama bizde şimdilik bu konuyu gündemine getiren kimse olmadığından böyle oldu. E çünkü, biz hâlâ 71 yaşındaki Ajda Pekkan’ı taş gibi poposuyla poz verdi diye şakşaklıyoruz. Oradayız henüz, gelir ama.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar