Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “AİLELERİMİZİN ve toplumumuzun kuralları biz kadınların, kendimizi, diğerlerinin istek ve beklentilerinden farklı şekilde tanımlamamızı güçleştiriyor ve önceliği kendi yaşamalarımızın niteliği ya da yönüne verdiğimizde diğerlerinden gelen olumsuz tepkiler kendimizi huzursuz ve suçlu hissetmemize sebep oluyor. Eğer öfkemizi, giriştiğimiz tüm önemli ilişkilerde açıkça tanımlamak için kullanmaz ve duygularımızla oldukları gibi başa çıkmazsak bu sorumluluğu bizim yerimize üstlenecek başka birisi olmayacaktır.”

        Yukarıdaki alıntı Harriet Lerner isimli terapistin yazdığı Öfke Dansı isimli kitaptan... Öfke pek de sevmediğimiz, kabul etmediğimiz ve olumluya doğru yönlendirmekte güçlük çektiğimiz bir duygu. Diğer negatif duygulardan farklı olarak öfke denince işin içine bir de toplumsal cinsiyet rolleri giriyor. Her nedense öfke erkeklerde garipsenmezken kadınlarda yakışıksız bulunuyor. Kadınlar üzülebilir, erkekler öfkelenebilir diye kayda geçmemiş bir kural hüküm sürüyor günlük yaşantıda. Bu böyle olmak zorunda mı? Ya da ne pahasına soruları geçiyor aklımdan.

        Lerner, öfkeyi önemli bir işaret olarak tanımlıyor. İncindiğimizin, haklarımızın ihlal edildiğinin, gereksinimlerimizin ya da isteklerimizin doğru şekilde karşılanamadığının ya da belki de yolunda gitmeyen bir şeyler olduğunun işareti. Bunların yanı sıra yaşamımızdaki önemli bir duygusal sorunu ihmal ettiğimizi, ilişkimizde kendimizden çok fazla şey feda ettiğimizi, başa çıkabileceğimizden çok daha fazlasını yaptığımızı da işaret ediyor olabilir diyor Lerner ve ekliyor: “Oysaki kadınların öfkelerinin bilincine varmaları ve bunu ifade etmeleri hep engellenmiştir.”

        Kadının öfkesine yönelik bu yadırgayıcı tavır, kadın kişisini öfkesiyle baş etmek için iki farklı tutuma yönlendiriyor. Bunlardan ilki “iyi kız” olup gerçekte öfke ya da tepki uyandıran durumlarda sessiz kalırız. Kadın bu şekilde öfkesini yok sayarak davranmaya başladığında kendi benliğinden uzaklaştığı bir döngünün içine giriyor. Pes ettikçe ve idare ettikçe dışa göstermediği öfkesi, içinde çığ gibi büyümesinin yanı sıra kendi düşünceleri, duyguları ve isteklerinden habersiz kaldığı bir sistemin içinde sıkışıyor.

        İyi kız davranışının tam tersinde de “şirret kadın” davranışı bulunuyor. Bu da tıpkı iyi kızda olduğu gibi öfkeyi yaşamanın diğer bir uç noktası ve herhangi bir sorunu çözmediği gibi gittikçe daha çok soruna sebep olabiliyor. Şirret kadınlar öfkelerini (verimsiz bir şekilde) ifade etmekten çekinmiyorlar, toplum tarafından iyi kızlara nazaran daha az seviliyorlar; haklı bile olsalar haksız konuma düşüyor ya da en iyi ihtimalle antipatik olarak addediliyorlar.

        ÖFKE KILAVUZUMUZ OLURSA

        Şirret kadın ya da iyi kıza dönüşmeden, öfkeyi bir kılavuz olarak kullanırsak hayatımızdaki birçok düğümü açabileceğimizi sıklıkla tekrarlayan kitap şu aşağıdaki düşünceler etrafında dönüyor.

        - Gerçek sorunları belirlemek kolay iş değildir. Görünürdeki anlaşmazlıklar genellikle suyun yüzeyindeki probleme odaklanır, oysa derinlerde başka bir temel sorun vardır.

        - Etkisiz kavgadan uzaklaşmanın tek yolu, diğer insanı değiştirebileceğimiz ya da kontrol edebileceğimiz fantezisinden vazgeçmektir.

        - Kimi kadınlar kendilerini açıkça ve oldukları gibi ifade etmelerinin sahip oldukları bir ilişkiyi tehdit edeceğine ya da önemli birini yitirmeye sebep olacağından korkarlar, bu yüzden öfkenin işaret ettiği yere bakmamayı seçerler.

        - Öfkeyi etkin bir biçimde kullanmayı öğrenmek, sorunlarımıza yol açtığını, bizi mutsuz ettiğini düşündüğümüz diğer kişiyi suçlamaktan; diğer insanları değiştirmenin bizim işimiz olduğu fikrinden; onlara ne düşünmeleri, ne hissetmeleri ve nasıl davranmaları gerektiğini söylemekten vazgeçmeyi gerektirir.

        “Öfkemi ifade edersem artık sevilmez miyim, kabul edilmez miyim, yaftalanır mıyım, antipatik mi olurum; o zaman ben fedakâr kadın rolümü oynamaya devam edeyim ve toplumsal onayı kendi benliğimi açığa vurmaya tercih edeyim...” kararı, bizim topraklarımızdaki kadınların kendileri bile bilmeden aldıkları ve uyguladıkları bir kural denebilir... Bu kuralı bilerek ya da bilmeyerek deldiklerinde bu sefer de nur topu gibi bir suçluluk duygusuyla kalakalıyor kadın. Oysaki hissettiğimiz her şeye hakkımız var.

        Uzun bir konu bu; meraklısı için kısa bir girizgâh olabildi bu yazı da. Devamını merak eden kitabı okusun: Dr. Harriet Lerner - Öfke Dansı - Varlık Yayınları.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar