Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “KİMİ zaman bir sözcük, bir cümle, bir şiir ya da hikâye o kadar derinlikli ve berrak, o kadar yerli yerindedir ki, en azından bir an için gerçekte özümüzün ne olduğunu ve gerçek evimizin neresi olduğunu anımsamamızı sağlar.” Kitaplar işte bu işe yararlar.

        8 Mart vesilesiyle sayfamı 3 farklı kadının, kadınlar hakkında yazdıkları 3 kitaba ayırmak istedim... Çünkü genellikle kitaplar yaşamdan çok daha ilginç, dolu, hakikiler...

        ***********

        DELİ KADIN HİKÂYELERİ

        DELİRDİK ama bir sor neden? İntihar etmeden önce evdeki bütün muslukları açan yaşlı teyze, kocasını kızartma yaptığı yağ ile yakan sabırlı anne, ölen eroinman babasının cesedine konan sinekleri kovarak onu temiz tutmaya çalışan kız... Hepsi kadın, hepsi zırdeli, kiminin zararı etrafına, kiminin yalnızca kendisine, hepsinin sebepleri var delirmek için. Haklı sebepler. Deliliklerini senin benim akıllılığımızdan çok daha mazur gösterecek sebepler...

        Sahiden o kadar zor mu delirmek bu ülkede? Küçük bir kasabada, karanlık perdelerin arkasında, kadife kumaşlar, toz duman arasında ruh halleri gelgitli kadınlar var elbet... Hepsi deli mi onların? Peki bizim hiç mi payımız yok onların bu halinde?

        Mine Söğüt’ün yazdığı ‘Deli Kadın Hikâyeleri’ rahatsız eden, acıtan, yerinde rahat oturmanı engelleyen, iz bırakan hikâyeler. Okuyucuya hiç acıması yok o da onu gerçek bir hikâyeci yapıyor bana kalırsa. İki hikâyenin arasında bir durup soluklanmak, bir yüzünüzü yıkamak istiyorsunuz. “Aman efendim, hoş geldiniz, gözlerimiz yollarda kaldı, buyurun şu ponponlu terlikleri giyin” edası yok bu kitabın.

        Daha çok şunun gibi: Her gün görüp de selam vermeye çekindiğiniz yaşlı komşu kadın tarafından eve çaya davet edildiniz. Kapıyı çaldığınızda karşınıza jartiyerle çıktı, ağzında da bir kasap bıçağı olduğunu gördünüz diyelim, bıçaktan kan damlıyor ve kadın size çayınızı sütlü mü yoksa sütsüz mü içeceğinizi soruyor diyelim…. Buna benziyor biraz bu kitap… Bahadır Baruter’in çizimleri hem kapakta hem ara sayfalarda gözle görülür kılıyor delirme ihtimallerini.

        Siz kendinizi çok makul, çok akıllı, çok uslu sanıyorsunuz ya… Şu kitabı bir okuyun, sonra konuşalım, hem belki bileklerimizi keseriz beraber.

        Deli Kadın Hikâyeleri- Mine Söğüt-Yapı Kredi Yayınları

        ***********

        KADINLAR ÜLKESİ

        1915’TE yayınlanan bu feminist ütopya sadece kadınların yaşadığı bir ülkeye düşen 3 erkek ziyaretçinin gözlemlerini anlatır. Kadının kadını kemirdiğine dair genel görüşün tam aksine Charlotte Perkins Gilman’ın ‘Kadınlar Ülkesi’nde, kadınların kendi kendilerine, erkekler olmadan gayet medeni, rahat ve huzur içinde yaşadıkları bir dünya vardır. Bu olmayan ülkedeki en baskın hissiyat ‘analık’tır... Toplum, sadece çocukların daha iyi bir geleceği olsun diye varlığını sürdürür. Hiç erkek olmayan bu dünyada üreme işini kadınlar kendi kendilerine halledebilir hale gelmişler ve cinsel güdülerini kaybetmişlerdir. Annelik ve kız kardeşlik temelleri üzerine kurulmuş, dolandırıcı politikacılar, çevreyi kirleten fabrikalar, nükleer bombalar, kıskançlık krizleri, sahiplenme gibi kavramların olmadığı sevgi, gelişme ve paylaşımla süren bir hayatın hayalidir.

        ‘Ev’ kavramını yok etmiş olması gözden kaçırılmayacak bir noktadır. Kitabın kahramanlarından Ellador ülkelerine gelmiş olan erkek ziyaretçiye şöyle bir cümle kurar: “Bir erkeğin evini sevmesi için bütün gün burada oturmasına gerek yoksa, kadının oturmasına ne gerek var?” ‘Kadınlar Ülkesi’ bütün ülkeyi ev olarak benimseyen anne ve çocuklar topluluğunun yaşam alanıdır.

        “Erkek özelliği dediğimiz cesaret, güçlülük, yaratıcılık, cömertlik ve dürüstlük gibi özellikler aslında bütün insanlara özgü özelliklerdir. Bu gerçek kadınlardan esirgenmiş, böylece kadınlar bunların sadece erkeklere özgü olduğuna inandırılmışlardır. Bir kadının ‘namuslu’ olması için gereken tek şey bekârettir. Kadınlar gelişmemiş erkek değildir, insanlığın yarısını oluşturan kadınlar gelişmesi engellenmiş insanlardır” demiştir Gilman. Bugün bir de ona selam edelim.

        Kadınlar Ülkesi (Herland)- Charlotte Perkins Gilman-Otonom Yayınları

        ***********

        KURTLARLA KOŞAN KADINLAR

        AYNADA gördüğün insan nasıl biri? Yorgun mu, kırılgan mı, sürekli kızgın mı, utangaç mı, aşırı koruyucu mu, kişiliğine uygun adımlar atabiliyor mu? Sezgilerinin sesinden, sana daha çok küçüklüğünde öğretilen nezaket kalkanının altında gerçek tutkularından uzaklaştın mı? Kararlarını neye göre veriyorsun? Yaşadığın hayattan memnun musun yoksa her şey biraz yavan mı geliyor artık? Kültürün, toplumun sana dikte ettiğinin ötesinde içinde derinlerde bir yerde vahşi bir kadın sana atalarından geçen bilgileri fısıldıyor duyuyor musun? İçgüdüsel doğanın farkında mısın?

        Clarissa Pinkola Estes 'Kurtlarla Koşan Kadınlar’da bu soruları soruyor ve daha başkalarını... Peri masalları anlatıyor hepimizin bir yerlerden duyduğu ve onları çözümlüyor bambaşka bir pencereden bakarak. Onun baktığı yer “vahşi kadının” penceresi.

        Vahşi kadın adındaki yabancılığın tersine uzaklarda biri değil... Her insanın içindeki bilgeliğin, özün sesi o; kendimizi dairelerimize kapatmadan, eşyayı koruyup kollamayla bu kadar enerji kaybetmeden, kendi doğamızdan bu kadar uzaklaşmadan önce başrolde olandan bahsediyor. Bizim kültürümüzde ‘Bir ben var içimde benden içeri’ sözünden bildiğimiz farklı bölgelerde ise “bilen”, “ormanın kızı”, “kemik kadın” diye adlandırılandan...

        Her hikâyede biraz daha derine doğru kazıyor ruhun toprağını, her hikâyede üstü örtülü bir gerçeği daha vuruyor okuyanın yüzüne... Kaçacak, saklanacak yer bırakmıyor ama korkunç bir cadı gibi değil; olgunlaşmanı isteyen bir anne gibi yapıyor bunu...

        Bizi içimizdeki benle tanıştırırken bir yandan da hayatın en temel kuralını hatırlatıyor Estes: Hayat/ Ölüm/Yeniden Doğum döngüsünü: Ölmeye izin vermeyenin yaşayamayacağını.

        Estes bir şair, Jung’cu bir psikanalist ve bir ‘cantadora’ (öykü toplayıp saklayan kişi). ‘Kurtlarla Koşan Kadınlar’ yazması 20 yıl sürmüş bir çalışma... “Kadınlar ne ister?” diye merak eden erkeklerin ya da “Hayat neşeme ne oldu?” diye soran kadınların mutlaka okuması gereken bir ‘Ağır kitap’...

        “Tek bir insanda, hepsi kendi değer amaç ve araçlarına sahip bir sürü başka varlık mevcuttur... Bizim işimiz kadınların doğal güzelliklerini bozmak değil, içlerindeki sanatçılar yaratabilsin, sevgililer sevsin, şifacılar şifa versin diye, bütün varlıklar için vahşi bir kırsal alan inşa etmektir” diyor Estes...

        Kurtlarla Koşan Kadınlar- Clarissa P. Estes-Ayrıntı Yayınları

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar