Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yaz demek, seyahate gidin ya da gitmeyin, daha az koşturmaca, daha uzun aydınlık saatler ve kendine ayrılacak daha çok vakit demek. Bu vaktin içinde okumaya da daha çok zaman ayırabilmek demek. Birkaç kitap önerisiyle, ayak uzatıp zahmetsizce yeni dünyaları gezelim o zaman...

        Azınlığın iyiliği için çoğunluğu feda edenler

        Margaret Atwood önceden tanıdığım bir yazar değil. Bu sene ilkbaharda internet TV’lerinden birinde yayınlanmaya başlanan ‘Handmaid’s Tale’i izlemeye başladıktan sonra tanıdım onu. Dizi o kadar ilginç ve zengin bir hikâyeyi anlatıyor ki merakımı dizginleyemeyip kitabını da okudum.

        1939’da Ottawa’da doğan Atwood, kurmaca yazarı olmasının yanı sıra edebiyat eleştirileri ve şiirler de kaleme almış ve dünyanın hemen her yerinde kadın hakları üzerine yürütülen çalışmalarda etkin rol oynamış bir isim. ‘Handmaid’s Tale’ Türkçe’ye ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ diye çevrilmiş. Bence ‘hizmet edenin öyküsü’ dense daha isabetli olabilirdi.

        ‘Damızlık Kızın Öyküsü’ bir distopya. Dünyanın karşı karşıya kaldığı çevresel yıkım yüzünden doğurganlık oranının ciddi biçimde azaldığı bir dönemde, Amerika’dan ayrılarak kendi garip sistemini yaratan ‘Gilead’ isimli bir toplumdan bahsediyor. Kitabın anlatıcısı ‘Offred’ yani ‘Fredinki’ adıyla tanıdığımız damızlık kızlardan biri. (Çünkü damızlık kızların kendi isimleri yoktur ve hizmet ettikleri komutanın ismiyle çağrılırlar.) Askeri teokrasiyle yönetilen bu toplumda az sayıda kalan doğurgan kadın toplumun yöneticileri konumunda olan kumandanlara ve onların eşlerine damızlık olarak hizmet verir. Kumandanlar, onların karıları, damızlıklar, hizmetçiler, askerler gibi kastlara ayrılmış bu toplumda kadınların meslek sahibi olması, okuma yazması, sokakta tek başına dolaşması gibi şeyler yasaktır. Her kastın kendine ait kıyafet kodları vardır. (Damızlıklar kırmızı giyer, kumandan eşleri mavi.)

        Kumandanlardan başka kimsenin önemli olmadığı bu toplum yeni bir icattır. Toplumdaki kişiler bundan birkaç sene önce mini etek giyen, sinemaya giden, alışveriş yapan ‘normal’ insanlardır. Romanın bir geçiş dönemini betimlemesi, karakterlerin de bu düzene henüz alışamamış oluşu okurken yaşanan garipseme hissini okurla paylaştıkları bir köprü kuruyor.

        Azınlığın iyiliği için çoğunluğun feda edildiği; liberal ve demokratik bir ülkenin ‘sıkı yönetimler, terör tehditleri’ bahaneleriyle baskıcı ve yasakçı bir topluma dönüştüğü bu karanlık atmosfer, dildeki incelik sayesinde heyecanlı ve zengin bir okumaya dönüşüyor.

        Bütün karanlık ütopyalar gibi bu kitapta da bir zamansızlık söz konusu. “Eskiden mi olmuştu, gelecekte mi olacak yoksa şu an tam da burada anlatıldığı gibi bir sisteme doğru mu gidiyoruz?” soruları kitap boyunca aklınızda kalacak. Doğan Kitap

        Ursula’nın düz yazıları

        “Kurmaca roman ve kısa hikâye, insanın kendisinden farklı kişileri anlamasının (tecrübeden sonra) en iyi yollarından biridir. Aslında kurmaca çoğu zaman yaşanmış tecrübeden bile daha faydalıdır; çok az zaman alır, bedavaya gelir (kütüphaneden alındığında) ve derli toplu, baş edilebilir bir biçimde karşımıza çıkar. Onu anlayabilirsiniz. Oysa tecrübe sizi ezip geçer ve neler olduğunu ancak yıllar sonra görmeye başlarsınız, eğer görebilirseniz...”

        Bu ifade fantezi kurgunun yaşayan en ünlü yazarlarından biri olan Ursula K. Le Guin’in düzyazılarını topladığı ‘Zihinde Bir Dalga’ kitabından. Metis Yayınları tarafından 2016 yılında basılmış kitap, Le Guin’i ‘Yerdeniz Büyücüsü’, ‘Karanlığın Sol Eli’, ‘Mülksüzler’ gibi kitaplardan okuyup sevmiş kişiler için yazarın düşünce dünyasına daha yakından bir bakış olanağı sunuyor. 88 yaşındaki yazarın kitaptaki ilk yazısı “Ben bir erkeğim” diye başlıyor... Ve onun doğduğu yıllarda dünyada erkekler ve erkek müsveddelerinin olduğundan, kadının icadının çok sonraki yıllara denk geldiğinden, bu icadı fark ettiğinde kendine dönüp baktığından ve artık ‘yaşlı bir kadın’ olduğunu gördüğünden, yaşlı kadının ise hâlâ icat edilemediğinden bahsediyor...

        Şahsi meseleler, okumalar, tartışmalar ve görüşler, yazmak üzerine diye 4 başlık altında toplanan yazılar gerçekten çok keyifli. Zamanın en verimli zihinlerinden birinin içine dalarak düşünce sörfü yapmak isteyenlere şiddetle öneriyorum...

        Çocuklar için sanat saati

        ‘Gel Beraber Resim Yapalım’ bir sanat kitabı, sanat üretimi için faydalı bir rehber. İskoç illüstratör Marion Deuchars’ın hazırladığı kitapta sanatçılar hakkında bilgilere yer veriliyor. Ayrıca adım adım kuş, yüz ifadesi ve bisiklet çizme yöntemleri de tarif ediliyor. Kitap, okurun resim konusunda kendi keşiflerini yapmasını sağlayan çizim, aktivite ve yaratıcı fikirlerle dolu. Kitaptaki yönergelerle Mona Lisa’nın gülüşünü tamamlayabilir ya da misket, tepsi, boya ve kâğıt kullanıp Jackson Pollock tarzı işler yapabilirsiniz. Çocuk kitabı olarak düşünülmüş ama mandala çizmenin, sınırlı boyamanın yetişkin aktivitesine dönüştüğü şu zamanda yetişkinlerin de ilgisini çekeceği kesin. Hep Kitap

        Anti kahramanlar ve anti prensesler

        ‘Anti Kahramanlar ve Anti Prensesler’ bir kitap serisi, NotaBene Yayınları tarafından hazırlanmış. Gerçek hayatta sihirli güçleri olan süper kahramanların değil, karşısına çıkan zorluklarla baş edip hayallerini gerçekleştirmiş kahramanların var olduğunu anlatmak isteyen serinin ilk kitabında Aziz Nesin’e yer veriliyor. Eduardo Galeano ve Julio Cortazar ise 2. ve 3. kitapların anti kahramanları...

        Zorluklarla baş edip hayallerinin peşine düşen kadınlardan bahseden anti prensesler serisinin ilk kitabı ise Türkan Saylan’dan bahsediyor. Serinin diğer bir kitabının anti prensesiyse Frida Kahlo...

        Hayali kahramanlar yerine yaşanmış hikâyelerle çocukların uçmasalar da fevkalade işler yapabileceklerini algılamaları için çok iyi bir fikir bence.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar