Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yürümenin ilginç bir eylem olduğu su götürmez. Herhangi birinin uçakla Ankara’dan İstanbul’a gelmesinin haber değeri yok ya da trene binmesinin ya da arabayla dünya turu yapmasının... Yürümenin meydan okuyan bir tarafı var; barışçıl bir tarafı var ve bütünleyen, anlam veren bir tarafı var...

        “Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. İki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı her adımda yeryüzünün gerçek bir parçası olduğunu fark eden Homo Viator’un eylemidir. Çünkü ‘Yürüyen İnsan’ kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için” der Frederic Gros ‘Yürümenin Felsefesi’ isimli kitabında.

        Gros için yürümek bir varoluş biçimidir, bir arayıştır, yürü- mek ve düşünmek bir arada akarlar. Herkes için öyle midir peki?

        “Yürüyüş dünyayı duyumsamaya götüren, inisiyatifi insana bırakan eksiksiz bir etkinliktir. Bedenin pasifliğine ve dünyadan uzaklaşmaya neden olan arabadan, trenden farklıdır ve sadece bakışa ayrıcalık tanımaz. İnsan hiçbir şey için, geçen zamanın tadını çıkarmak için yürür...” der David Le Breton ‘Yürümeye Övgü’ isimli kitabında... Breton’a göre yürümek keyif, devrim, insaniyet, bedenle ilişki, paylaşmak, dünyayla ilişki kurmak, aylaklık, yaratıcılık ve daha birçok özelliği içinde barındırır... Breton’un yürüyüşü daha çok bir sanatçınınkine benzer; içindeki yalnızlık ve sessizlik hep bir yaratıcılığa gebedir ve insanın çevresiyle olan ilgisinin artmasından dem vurur...

        15 YILDIR YOLDA

        Geçen hafta Guardian Gazetesi’nde çıkan bir haberde ise Meredith Eberhart adlı 75 yaşındaki bir adamın yürüyüşünden bahsediliyordu. 15 yıl önce Florida şehrinden yürüyerek yola çıkan Eberhart, bir daha durmamış. Ailesiyle olan ilişkilerini koparmış ve hayatını yürümeye adamış.

        “Arkadaşlarıma şunu diyorum: Her geçen yıl sahip olduklarım azaldı ve her geçen yıl daha mutlu bir adam oldum. Hiçbir şeyim olmayınca ne olacağını merak ediyordum. Böyle geldik, böyle gidiyoruz. Sanı- rım sadece buna biraz daha erkenden hazırlık yapıyorum” diyen Eberhart için de yürümenin biraz isyanla, biraz özgürlükle, biraz da kendi kendine yetmekle ilgisi olduğu söylenebilir...

        EDEBİ BİR YÜRÜYÜŞ DAHA

        Yürümenin bir başka hali ise Ayhan Geçgin’in ‘Uzun Yürüyüş’ isimli kitabının konusu. Adını hiç öğrenmediğimiz kitabın kahramanı bir sabah, henüz güneş doğmadan, uyuyan annesine veda etmeden, yanına sadece bir çanta alarak kendi uzun yürü- yüşüne çıkar... Bir hedefi, yönü olmayan bu yürüyüş kitabın kahramanı için kendi hayatını eline almak demektir; kendi hayatını eline almak ise yok oluşunu aramak..

        Somut bir noktaya varmayı hedeflemeyen bu yürüyüş boyunca çok zorluklar çeker Ayhan Geçgin’in kahramanı; rezil olur, sefil olur, sık sık hastanelere düşer, dayak yer, kendinden geçer ama yürüme hedefinden hiç vazgeçmez. Varmak istediği bir yer vardır; o yer soyut bir yerdir ama yine de vardır.

        Tüm hikâye boyunca birkaç soru tekrar tekrar gelir kahramanın aklına, sürekli bu sorularla ve cevaplarıyla meşguldür. “Yemek yemeden de yaşanabilir mi? İnsan sesinden duyduğum bu acı nereden geliyor? İnsanın yalnızca kendi gücüyle, bu dünyada var olması olanaklı değil mi?” Buradaki yürüyüş kendinden geçmiş bir adamın yok oluşunu ararken insaniyetini yeniden bulmasının vesilesi bir yürüyüştür... Bazen en dibe vurmadan yükselmenin mümkün olmadığını hatırlatır bize...

        HEP BATIYA

        Son olarak 2014 yılında Oregon’daki evinden yola çıkan ve o günden bu yana hep batıya gitmeyi şiar edinen Angela Marie Maxwell’den bahsetmek istiyorum. Oregon-Batı Avustralya-Vietnam-Moğolistan ve Türkiye’den geçen Maxwell’in yürüyüşü tekrar evine vardığında bitecek. Şimdiye dek 10.000 km yol yapan Maxwell, dünyayı görmek istediğini ve bunu kısa yoldan yapmayı mantıklı bulmadığını söylüyor...

        BARIŞÇIL BİR TARAFI VAR

        Yürümenin ilginç bir eylem olduğu su götürmez. Herhangi birinin uçakla Ankara’dan İstanbul’a gelmesinin haber değeri yok ya da trene binmesinin ya da arabayla dünya turu yapmasının... Yürümenin meydan okuyan bir tarafı var; barışçıl bir tarafı var ve bütünleyen, anlam veren bir tarafı var...

        Breton, “Toprağa basan ayak, önüne çıkan her şeyi acımasızca ezen ve geç- tiği yerde yara izi bırakan araba lastiği gibi saldırgan değildir” derken, Adalet Yürüyüşü’ne katılan Prof. Dr. Cihangir İslam “İlke son derece basittir, adalet. Hiçbir insan bunu reddedemez. Bu hareket taş atana gül atmaktadır; küfredene hakaret etmemekte, selam deyip geç- mektedir; çıta çok yüksektedir” diye tanımlıyor yürüyüşlerini...

        İnsanın dünya üzerinde özgürlü- ğüne ulaşabilmek adına yapabildiği ilk eylem olması mı onu böyle dikkate değer kılan?

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar