Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yazıya başladığım dakikalarda Bloomberg terminalinde şöyle bir son dakika haberi geçti: “ABD Başkanı Donald Trump Suriye gerginliği nedeniyle Güney Amerika turunu iptal etti.” Hatırlanacağı üzere hafta sonu Suriye’de rejim güçleri kontrolündeki Doğu Guta bölgesinde kimyasal silah kullanıldığı haberleri çıkmıştı. Trump da bu haberler üzerine “Kimyasal silah her kim tarafından kullanılmış olursa olsun cezası ağır olacak. ABD bu konuya güç uygulayarak cevap verecek” şeklinde açıklama yapmıştı. Rusya’nın uyarılarına ve itirazlara rağmen son gelişmelerden anlıyoruz ki, ABD’nin Suriye’ye olası bir müdahalesi ciddi bir opsiyon olarak masanın üzerinde yer alıyor.

        Yine yazıyı yazdığım saatlerde ABD’nin geçen cuma açıkladığı ve “bu zamana kadar açıklanmış en sert”i diye ifade edilen, 7 Rus milyarder, 10’dan fazla bu kişilere ait Rus şirketi ve 17 üst düzey bürokratı kapsayan yaptırımların piyasada yarattığı deprem devam ediyordu. Rus borsasında 2 günlük kayıp yüzde 14’ü buldu. Rus Rublesi’nin Brent petrol fiyatının 70 doları aşmasına rağmen yine son 2 gündür ABD Doları’na karşı kaybı yüzde 11’i aştı. Direkt yaptırımlara tabi olmasalar dahi büyük Rus şirketlerinde (Sberbank’ta 2 günlük kayıp yüzde 18, Norilsk Nickel’de yüzde 15) ciddi kayıplar oluştu. Rusya üzerinden gelişen ülke hisselerine ve kurlarına yayılan satış dalgası bütün piyasaları felç etti.

        Bu ortamda Türkiye nasıl gözüküyor?

        Güneyimizde iki süper gücün yeniden burun buruna geldiği, dünyada ticaret savaşlarının ayyuka çıktığı, Brezilya ve Rusya’da bütün gelişen piyasaları sarsabilecek ekopolitik gelişmeler olurken Türk varlıklarında da sert satışlar kendini gösteriyor.

        Sorunumuz maalesef sadece küresel ortamda yukarıda izah ettiğim artan riskler değil. Tahvil faizlerinde uzun süredir Hazine’nin devam eden yüksek oranda borçlanması ve enflasyonun iki haneli seviyelere demir atmış olması baskı kuruyor. Kur tarafında Euro, dolar, pound hatta Japon Yeni dahil bütün majör kurlara karşı Türk Lirası’nın en düşük seviyeye kadar gerilemesinde “Merkez Bankası’nın para politikalarında ne kadar özgür olduğu” konusu ve “enflasyon-faiz sebep, sonuç” tartışmaları öne çıkıyor. Son olarak da yakın zamanda reel sektör şirketlerinden arka arkaya gelen “borç yapılandırma” taleplerinin bankacılık sektörü üzerinden borsa endeksine baskı getirdiğini görüyoruz.

        Piyasaların paniklediği anlar olur... Sadece Türkiye’de değil, yukarıda bahsettiğim sebeplerden dolayı küresel ölçekte yatırımcıların paniklediği zamanlardan geçiyoruz. Ticaret savaşı, süper güçlerin burun buruna gelmesi, yaptırımlar, FED faiz artışları derken geldiğimiz nokta pek iç açıcı değil.

        Türkiye açısından da durumu iyi okumak gerekiyor. İyi bir büyüme rakamı, yakın zamanda açıklanmış faydalı olacak teşvikler, artan ihracat rakamları normal zamanda bizi oldukça pozitif bir yere koyardı. Hatta bunun yanında düşük kamu borçluluk oranı, bir parça bozulmuş olsa da korunan mali disiplini de ekleyebiliriz.

        Ancak normal günlerden geçmiyoruz. Cari açığımız yüksek. Bunun yanında şirketlerimizin toplam borcu GSYH’mizin yüzde 40’ına dayanmış vaziyette. Ayrıca yüksek enflasyon sebebiyle ve mali politikaların genişleyici yönde ilerlemesi dolayısıyla faizler de yüksek.

        Bu ortamda oyun kurucuların elindeki artı ve eksileri iyi analiz ederek hamle yapması gerekiyor. Piyasalar paniklediği zaman birilerinin soğukkanlı kalması gerekir.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar