Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “Üretici fiyatları endeksi” diye ifade edilen fiyat endeksi, TÜİK’in kendi sitesindeki tanıma göre şu şekilde: “Ülke ekonomisinde üretimi yapılan ve yurtiçine satışa konulan ürünlerin fiyatlarının zaman içindeki fiyat değişimini ölçen endeks.” Yine TÜİK’in sitesinde belirtildiği üzere ÜFE endeksi yurtiçinde üretim yapan üreticilerin KDV, ÖTV ve diğer dolaylı vergiler hariç peşin satış fiyatının değişimini ölçüyor. Kapsadığı sektörler de madencilik, imalat, elektrik ve gaz temini gibi alanlar.

        Şimdi merak ediyorsunuzdur, yazar bu girişi niye yaptı?

        Açıklayayım...

        Dün bildiğiniz üzere ağustos ayı enflasyon rakamları açıklandı. Ağustos ayında Türkiye’de yurtiçi üretici fiyatları yüzde 0.85 artmış. Geçen yılın aynı dönemine göre ise yıllık yüzde 16.34’lük bir artış var. Yıllık olarak baktığımızda nisan ayıyla birlikte yılın en yüksek artışı. Peki neden artmış? Çünkü imalat sanayiinde geçen yıl ağustosa göre yüzde 18’e yakın bir maliyet artışı var. Sanayi gruplarına baktığımızda ne görüyoruz? İmalat sektöründe en fazla ihtiyaç duyulan iki kalemde ağustos ayında en fazla fiyat artışının olduğunu; yani enerji mallarında ve ara malında. Bu iki kalemde son 1 yılda yaşanan fiyat artışı enerjide 12.5, ara mallarında ise yüzde 16.3.

        Buradan ne anlıyoruz? Temmuz sonlarında 46-47 dolar civarında olan Brent petrol fiyatında ağustos boyunca yüzde 8-10 civarında bir artış yaşanınca enerji fiyatları yurtiçi üretici maliyetlerini artırmış. Döviz kurlarındaki göreceli durulmaya rağmen kur geçişkenliğinin bitmediği de ara mallarındaki artıştan görülüyor.

        Şimdi gelelim sadede...

        Türkiye’de enflasyonla mücadele sürekli arz-talep ve nihai ürünlerin fiyatlarının kontrolü üzerinden yapılmaya çalışılıyor. Son dönemde gördüğümüz (benim de desteklediğim) gıda komitesi, bu uygulamaların en reformist olanı. Keza karkas et ithaline izin verilmesi ve bazı bakliyat ürünlerinde ithal vergilerinin indirilmesi de son dönemde enflasyonla mücadelede atılan adımlar arasında.

        Ancak Türkiye’de enflasyon arz-talep kaynaklı ve tüketim dengeleri üzerinden gelen bir fiyat artışı mıdır yoksa maliyet kaynaklı bir enflasyon mudur?

        Türkiye GSMH’sini oluşturan kalemlere baktığımızda sanayinin payının yüzde 32’lerde, hizmet sektörünün yüzde 60’larda, tarımın ise yüzde 8’lerde olduğunu düşündüğümüzde, kur ve enerji maliyetleri konusunda son derece hassas olan sanayide özellikle de imalat sektörünün üretim maliyetlerini kim dert edinecek? Bu sektörde üretim anlayışı büyük oranda ithal ara malı ve yoğun enerji tüketimi (ithal) olduğu sürece Türk Lirası’nda yaşanan her şokta ya da petrol fiyatlarındaki her kıpırdanmada yurtiçi ÜFE’de zıplayan değeri kim kontrol edecek?

        TCMB’nin dünya üzerindeki (bizim ligimizdeki) en yüksek faizi ödeyerek uyguladığı sıkı para politikasına ve küresel piyasalarda göreceli olarak sakin duran enerji fiyatlarına rağmen eğer üretici fiyatları hâlâ yüzde 16’ları aşıyorsa başka ne yapılabilir? Bonus olarak son soru: Eğer TÜFE diye tabir edilen tüketici fiyatları ile yurtiçi üreticinin maliyetlerini belirleyen ÜFE arasındaki makas ÜFE’nin aleyhine son 5 yılın zirvesine çıkmışsa odaklanılması gereken TÜFE midir yoksa ÜFE mi?

        Nasıl ihracatı herkes rekor kırdığında açıklamak istiyor ama ithalat rekor kırdığında ortalıkta pek yetkili bulamıyorsak, TÜFE ile mücadele ederken gösterdiğimiz (son dönemde artan) gayreti mutlaka ÜFE için de reform bazlı olmak üzere göstermeliyiz. Aksi takdirde havanda su döveriz.

        Yazı Boyutu

        Diğer Yazılar